Sermaye sınıfı, sürekli olarak denediği farklı üretim organizasyonlarıyla krizlerini aşmaya, birikimini hızlandırmaya devam ederken emekçileri bu yeni yöntemlerle üretmeye zorladı. Bu bağlamda uygulamaya konan kentsel dönüşüm gibi yeni üretim organizasyonları, emekçi kesimlerin daha iyi koşullar altında yaşamasını hedeflemediği için, konunun kapitalist üretim organizasyonunun kendisinden bağımsız olarak tartışılmaması gerekir. Her yenilikte, emekçiler üzerindeki emek gücü sömürüsünün dolaylı yolardan da artırılmaya çalışılması kapitalist sistemin sınıfsal çıkarları için ne kadar önemli ise, sistemin yarattığı sis perdesi ile sömürü ilişkilerinin muğlaklaştırılmasına karşı emekçi kesimlerce bu ilişkilerin doğasını görünür ve anlaşılır kılmak da o kadar önemlidir.
Türkiye kentleri bugün, yoksulluğun yarattığı sorunların ağırlaştığı, yoğunlaştığı ve somutlaştığı mekânlar olarak karşımızda duruyor. Kentler, zengin ve yoksul mahallelerin oluşturduğu bir çelişki yumağı haline gelirken, mekân standartları, yaşam düzeyi, kentsel hizmetler açısından birbirinden ayrıştırılmış mekânlar arasında uzlaşmaz çelişkiler yaşanıyor. Bu değişimleri görmezden gelen anlayış ve yoksulluğun sürekli derinleşmesi karşısında kentler, önemli oranda rant müdahaleleri olarak görülen “kentsel dönüşüm” adı altında dönüşüme tabi tutuluyor. Bu dönüşümler kentlerde, sosyal, mekânsal ve kültürel konularda çıkmazlar içindeki alanların, çok bileşenli çözüm önerileriyle yeniden üretilmesi anlamına gelen kentsel dönüşüm, tanımından oldukça uzak görünmekte hatta kentlerin mekânsal büyümelerinin, çevre sorunları ve doğal afetler söz konusu olduğunda, mevcut kentsel mekânların kullanımında yeniliklere gereksinin duyulmasından öte bir anlam içermekte ve ülkenin kentleşme politikaları ekonominin lokomotif gücü olarak görülmekte.
Öte yandan Harvey’e göre, kapitalist toplumlarda kentleşme dinamikleri sermaye birikim süreçlerinden bağımsız anlaşılamaz. Meta üretimi ve tüketiminin gerçekleştiği sermayenin birinci çevriminde biriken sermayenin tekrar yatırıma dönüştürülmesinin mümkün olmadığı durumlarda, bu çevrimde oluşan aşırı birikimin ikinci çevrime aktarılması krizi çözmenin başlıca yolarından biridir. İster devlet aracılığıyla olsun ister piyasa, ikinci çevrime aktarılan kaynakların önemli bir bölümü kentsel yapılı çevreye yönlendirilir. Yapılı çevreye yönlendirilen yatırımlar ise bir yandan aşırı birikim sorununu çözerken, bir yandan da yeni taleplerin ortaya çıkmasına yol açarak birinci çevrimde ortaya çıkan krizin çözülmesine yardımcı olur. Böyle bakıldığında kentsel yapılı çevrenin oluşumunu sermaye birikim süreçlerinden ayırmanın olanağı kalmamaktadır.” (1)
Kentsel dönüşümün önemli boyutta rant yarattığı ortadadır. Sosyal iyileştirmeyi bir silah olarak kullanarak yalnızca rant amacıyla kent parçalarını altın bir tepsi içinde bir sosyal sınıfa sunmanın ve bir takım kavramlar kullanarak eski sahipleri buradan dışlamanın, planlama, kent ve kent mekânına ait pazarlanabilir her şeyi küresel pazarda satmanın, küreselleşme olgusunu kendisi için bir fırsat olarak görülmesi belli sınıfsal çevreler için kaçınılmaz görülebilir. Kapitalist kent, doğası gereği belli gruptakilerin lehine yapılanma ve ilişkiler ağına işaret ediyor olabilir; ancak bu mutlak egemenlik anlamına gelmez. Kullanım değerini ön plana çıkaranların örgütlülüğüne bağlı bir durumdur. Bu değişim değeri etrafında bir araya gelenler için göreli olarak daha kolay bir durum olmakla birlikte hiçbir zaman güvence altına alınmış bir durum olarak değerlendirilemez.
Robert Park, ”Kent, insanın içinde yaşadığı dünyayı daha çok gönlüne göre yeniden yapmada en başarılı girişimdir. Ama eğer kent, insanın yarattığı dünyaysa bundan böyle orada yaşamaya mahkûm olduğu dünyadır da. Böylece dolaylı yoldan ve görevinin doğasına dair hiçbir açık algısı olmadan kenti yaparak insan kendini yeniden yapmıştır” (2) der. Eğer kenti böyle tanımlar ve anlarsak, kentte yapılanlara ilgisiz kalınmayacağı sonucuna ulaşırız. Harvey’in dediği gibi “Kenti değiştirmek kendimizi de değiştirmek hakkıdır. Ayrıca bireyselden çok ortak bir haktır; çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üzere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır. Kentlerimizi ve kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğünün, en değerli ama aynı zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biri olduğunu ileri sürmek isterim.” (3)
Bununla birlikte yerel ölçekte bu türden mücadelelerin yaşanmakta olduğunu gözlemek mümkündür. Örneğin İstanbul’da kentsel dönüşüm projeleriyle yıllardır evlerinin yıkılacağı, mahallelerinden kovulacağı korkusuyla yaşamak zorunda bırakılan Sarıyerliler, dört mahallede örgütlenerek yaşadıkları yerlerin, hangi kurum ve kişilere ait olduğuna bakılmaksızın mahalle kooperatiflerine topluca devredilmesini istiyorlar. Kurulan bu mahalle kooperatifleri, kentsel dönüşüm projeleriyle yaşadıkları yerlerden edilmek istenen tüm insanlara yeni bir model sunarak, kooperatiflerde, mahallede yaşayan herkesin söz sahibi olmasını hedefliyor. 22 Ocak 2012’de toplanan Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Kooperatifleri’nin “Çözüm Bizde” toplantısının sonuç bildirgesinden bazı başlıklar şöyle: “Mahallede yaşayanların rızası alınmamış hiçbir projenin uygulama şansı yoktur. Çözüm önerimiz açık ve nettir. Yerleşimlerimizin üzerinde bulunduğu arsalar, hangi kurumlara ve kişilere ait olduğuna bakılmaksızın mahalle kooperatiflerine topluca devredilmelidir. Bu çözümün gerçekleşmesi için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Sarıyer Belediyesi sorumluluklarını yerine getirmelidir. Tercihlerini üç-beş kişinin rantçı emellerinden değil, mahallede yaşayan biz halktan yana kullanmalıdırlar. Depremsellik bahanesiyle önümüze getirilecek ve bizlerin mahallemizde sağlıklı, güvenli bir ortamda yaşama hakkımızı hiçe sayan uygulama ve projelerin karşısında olacağız.”
Hiç kuşkusuz bu türden siyasal örgütlenmelerin başarılı olabilmesi ancak yerel-üstü siyasal örgütlenmeler çerçevesinde mümkündür. Başka bir ifadeyle yerel düzeyde yaşanan süreçlerden elde edilen ve yerel niteliklere sahip deneyimlerin daha genel, mekânsal olarak üst ölçekli ve birleştirici bir çerçeveye oturtulmalıdır. Castells’in konuya ilişkin katkıları tam bu noktadadır: “Yaptığımız analizlerde kentsel mücadelelerin diğer toplumsal mücadelelere son derece bağlı olduğunu ve hatta hala emek sermaye çatışması tarafından tanımlanan siyasal mücadelelerle ilişkilenmedikleri durumda gelişme yetisine sahip olmadıklarını göstermiş bulunuyoruz. Ancak, bu değerlendirmenin anlamı kentsel mücadelelerin zorunlu olarak yönetsel reformlar dünyasına indirilmesi değildir. Tam tersine, belli siyasal ortamlardaki önemleri belirleyici hale gelmektedir. Çünkü yapısal olarak ikinci olan konular belli ortamlarda birincil hale gelebilmektedir. Bu nedenle, kentsel hareketlerin siyasal önemi bu hareketlerin somut bir durumda sosyal sınıflar üzerindeki etkileriyle ilişkilendirilemeden belirlenemez. (…) Böylece kentsel hareketler, toplumsal düzene meydan okuyan bir hareketin, örneğin işçi hareketinin bir parçası haline geldiği ölçüde toplumsal hareketler haline gelirler.” (4)
Her şeyi metalaştıran, en temel yaşamsal kaynakları piyasalaştıran küresel kapitalizme karşı çeşitli biçimlerde mücadele eden platformlar arasında uluslararası dayanışmanın zorunluluğu da ortadadır. Küresel sistem kentleri, ülkeleri, bölgeleri ve kıtaları dönüştürmek istemesi ile dönüşümün yönü ve bunun yarattığı sorunlar can yakıcı boyutlara ulaştığı günümüzde, kentleşme, kentli hakları, kentsel dönüşüm, çevresel sorunlar ve kültürel mirası değerlendirirken amaç; yaşananları heyecanlı fırsatlar olarak değerlendiren ve kamusal alanı sermaye tarafından şekillendiren anlayışa karşı başka bir değişle, tüm dünyayı değişim değeri olarak gören anlayışın yerine kullanım değeri etrafında şekillenmesine olanak veren anlayışın hâkim kılınmasına; maddi zenginliklerin yaratılmasıyla değil, maddi zenginliklerin yönetilmesiyle ilgili görüşlerin kabul edilmesi yönünde olmalıdır.
KAYNAKLAR
1) Şengül,T. (2001), “Sınıf Mücadelesi ve Kent Mekanı”, Praksis (2), syf.9-31, Ankara.
2) Park, R. (1967), On Social Control and Collective Behavior, syf.3, Chicako.
3) Harvey, D.(2009), Kent Hakkı, www.sendika.org.
4) Castells, M. (1977), Urban Question, syf. 377, Londra.
5) “Rant projelerine karşı mahalle kooperatifleri” (23 Ocak 2012), BirGün, http://www.birgun.net/lifes_index.php?news_code=1327321394&year=2012&month=01&day=23