Ana Sayfa Dergi Sayıları 112. Sayı Nükleer santral kazaları sonrası kanserden ölümler neden çok farklı hesaplanıyor?

Nükleer santral kazaları sonrası kanserden ölümler neden çok farklı hesaplanıyor?

106
0

Çernobil ve Fukuşima kazaları sonrası bazı araştırmacıların kanserden öleceklerin sayısını az, başka araştırmacıların ise çok fazla hesapladıkları zaman zaman medyada yer alıyor. Konuya yabancı olanlar ise, bunlardan hangisinin gerçeği yansıttığını, kime inanacaklarını bilemiyorlar. Bunun başlıca nedeni, her bir araştırmacının yaptığı hesaplarda kullandığı ya da bazı ölçüm ve genellemelerle varsaydığı ortalama radyasyon dozu ve bu dozu aldığı öngörülen, o bölgede yaşayan, kişi sayısındaki farklılıktan ileri geliyor.

Bu yazımızda bu konuyu biraz irdeleyip gözler önüne sererek bu çeşit hesaplamaların nasıl yapıldığını ve bunların bir değeri olup olmadığını açıklamaya  çalışacağız.

“Radyasyon Dozu’ aslında radyasyonun vücutta oluşturabileceği etkinin bir ölçüsü. Yazın deniz kıyısında güneşlendiğimizde  güneş ışığındaki kısa dalga boylu morötesi ışınların, deriye aktardıkları enerji sonucu ‘alınan dozla’ derinin kızardığını biliyoruz. Radyoaktif maddelerden salınan yüksek enerjili, çok kısa dalga boylu radyasyonların çoğu sadece deri yüzeyindekilere değil, çok daha derinlerdeki hücrelere, bunların  molekül ve atomlarına girerek hücrelerin işlevlerini bozabiliyorlar. Bunun belirlenebilmesi ise, ancak çok yüksek dozlarda olabiliyor. Eğer birkaç Sievert gibi yüksek bir radyasyon dozu birkaç saatte vücutta oluşursa, bu doz ileride kansere neden olabiliyor ve belki de ölümle sonuçlanabiliyor. Ancak, 1 Sievert gibi çok yüksek radyasyon dozları vücutta ender olarak ortaya çıkıyor.  Örneğin, bu düzeyde dozlar Hiroşima ve Nagazaki’de atılan atom bombaları sonrası, sağ kalanlardan bazılarının vücutlarında oluştu. Oralarda bile çok kişi bu dozların çok altında dozlar aldı.

Birkaç bin mili Sievert’ten 200 mili Sievert’te  kadar olan radyasyon dozlarının Hiroşima ve Nagazaki’de atılan atom bombalarından kurtulan bazı kişilerde özellikle kan kanserine neden olduğu çeşitli bilimsel araştırmalardan elde edilen bulgulardan biliniyor. Toplum içindeki bazı kişilerin vücutlarında bozulma (hasar) görülme olasılığı, doz ne kadar büyükse ve süre ne kadar kısaysa (bir gün kadar) artıyor (Doz arttıkça vücutta hasarın derecesi değil, bunun ortaya çıkma olasılığı artıyor!).

200 miliSievert’in altındaki düşük dozlarda ise vücutta bir etki gözlenemiyor, belirlenemiyor. Uluslararası kurullarca, 1000 mili Sievert’lik bir dozun vücutta kanser oluşturma olasılığı ya da bu nedenle ek risk: %5 (=0,05) olarak veriliyor. Bunun anlamı, örneğin 100.000 kişinin her biri 1000 mili Sievert’lik yüksek bir doz aldığında, ortalama olarak 5.000 kişi yaşamları boyunca kansere yakalanıp ölebilir. Çok daha düşük dozların vücutta kanser yapabileceği ve bunun riskinin ne kadar olduğu ise ancak Hiroşima ve Nagazaki sonrası görülen 1000 mSv düzeyindeki  yüksek dozun kanser yapma riskinden, başka yerlerdeki düşük doz değerlerine, ‘doğru orantıyla’ geçilerek, düşük dozların da kanser yapabileceği varsayılıp riskler hesaplanıyor.  Bilim dünyasında çok tartışmalı olan bu varsayımın (hipotezin), elde sınanmış tutarlı bulgular olmadığından, doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanamıyor ve böyle kabul ediliyor. Örneğin bir toplulukta her bir kişinin aldığı doz 100 mSv ise, ek riskin  yukardakinin onda birine (=0,05/10=0,005), 10 mSv ise yüzde birine (=0,05/100=0,0005) ineceği doğru orantıyla hesaplanıyor.

Fukuşima çevresinde radyoaktiviteden yoğun etkilenen bölgede yaşayan bir kişinin 1 yılda aldığı ortalama doz, uluslararası ilgili kurumun yaptığı kapsamlı ilk araştırmaya göre 20 mSv kadar. (1)

Bu dozun oluşturacağı ek risk: 20 mSv x 0,05/1000 mSv=0,001

Radyasyondan başka çok çeşitli etkenlerle ortaya çıkan %25 (=0,25)’lik ortalama genel kanser riski, Fukuşima çevresinde yaşayan insanların aldığı 20 mSv’lik doz nedeniyle 0,25 x 0,001= 0,00025 kadar artacak ve toplam genel risk 0,25 +0,001= %25,1=0,00251 olacaktır. Çevrede örneğin 100.000 kişi yaşıyorsa bunlardan zaten ortalama 25.000’i  yaşam boyu çeşitli etkenlerle kansere yakalanıp ölecekken, Fukuşima’dan aldıkları 20 mSv’lik doz sonucu bu toplam sayıya 100 kişi eklenecektir (20mSv/kişi x 0,05/1000mSv x 100.000= 100 kişi).

Fukuşima’da çevredekilerin aldıkları doz ve kişi sayıları başka varsayımlarla farklı alındığında farklı sonuçların çıkacağı açık. Örneğin ortalama doz 20 mSv yerine 100 mSv ve bu dozu aldığı öngörülen kişi sayısı 100.000 yerine 300.000 alındığında  kanserden öleceklerin sayısı 15 kat artarak 1500 kişiyi bulacaktır. Radyasyon nedeniyle kansere yakalanıp öleceklerin, hesapları yapanların varsayımlarına göre farklı olmasının nedeni buradadır.

Benzer hesaplama,130 milyonluk Japon halkının doğal radyasyondan her yıl aldığı ortalama 2,4 mSv’lik dozu için de yapılabilir ve yılda 15.600 kişinin kanserden öleceği bulunur (=2,4 mSv x 0,05/1000mSv  x 130.000.000 milyon kişi). Öte yandan tüm diğer etkenler sonucu ortalama kanser ölüm riski olan %25 göz önüne alındığında, Japon halkının her yıl ölen 1,4 milyonundan 350.000’nin zaten çeşitli etkenlerle kansere yakalanıp öleceği açıktır. %25’lik genel kanser riski  Türkiye için de geçerlidir (dünya ortalaması).

Görüldüğü gibi tüm bu çeşit hesaplamalarla bulunan ‘kanserden ölecek kişi sayıları’ bilimsel olarak kanıtlanamayacak kestirimlerdir (tahminlerdir). Bu hesaplamalarda kullanılan doz değerleri ve kişi sayıları gerçeği yansıtamayacağı  gibi yüksek dozların riskinden gidilerek düşük dozlar için yapılan orantıyla risk kestiriminin temeli, bilim dünyasında zaten tartışmalıdır ve uluslararası yetkili kuruluş (UNSCEAR) (2) bu çeşit hesaplamaları önermiyor.

Bu konuda bilimsel olarak izlenen doğru yol, kapsamlı tıbbi araştırmalarla ve ayrıntılı doz ölçümleriyle bilimsel çalışmaların radyasyondan etkilenen her yöreyi kapsayacak şekilde yapılması ve radyasyondan etkilenmeyen diğer bölgelerde yaşayanların tıbbi kontrolleriyle karşılaştırılarak sonuçlar çıkarılmasıdır ki adına ‘epidemiyolojik araştırmalar’ denilen bu çeşit bilimsel çalışmalar nükleer santral kazaları sonrası sürekli yapılıyor. Ancak bu çeşit sayıları yüz binleri bulan kişilerin gözlem altında bulundurulduğu araştırmalar onlarca yıl sürüyor. Çünkü bilindiği gibi kanser radyasyondan başka yüzlerce etkenle de ortaya çıkabilmekte ve bunların ayırt edilebilmesi yoğun ve uzun süreli çalışmaları gerektiriyor. Öte yandan kanserin kuluçkalık dönemi, kanserin cinsine göre 3 ile 20 yıl arasında değiştiğinden, kanserin ortaya çıkması için epey beklemek gerekiyor. Bu nedenle nükleer santral kazalarından hemen ya da 1-2 yıl sonra yapılan kanser ölümleriyle ilgili kestirimlere değer verilmemelidir.

DİPNOTLAR
1) WHO Report, Feb. 2013 – Health risk assessment from the Fukushima nuclear accident 2011.
Bkz: 15 Mart 2013 günlü Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisindeki “Fukuşima Nükleer Kazasının Sağlığa Etkisi?” başlıklı yazımız.
2) UNSCEAR: Radyasyonun etkilerini ve radyasyondan korunmayla ilgili önlemleri, sınır değerleri dünyadaki araştırmaları göz önüne alarak değerlendiren ve sonuçları ülkelere öneren uluslararası kuruluş.