Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Paleoantropoloji bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayhan Ersoy’u geçirdiği kalp krizi nedeniyle 52 yaşında yitirdik. Bilimsel araştırmaları, kazı çalışmaları ile bilinen Ersoy, çok iyi kayakçı, kaya tırmanıcısı, dağcı, doğa ve hayvansever olarak tanınıyordu. Değerli bilimcimiz Prof. Dr. Ayhan Ersoy’u arkadaşlarının ve öğrencilerinin notlarıyla anıyoruz.
İyi bir dostumu yitirdim
Ayhan Ersoy’la arkadaşlığımızın başlaması 90’lı yılların başına rastlar. Aynı yıllarda (1980-1984) öğrenciliğimize ve yine aynı yıl (1986) araştırma görevlisi olmamıza rağmen dostluğumuz ilerleyen yıllarda gelişti. İlk başta ortak noktamız dağcılıktı, bir dönem dağcılık amacıyla gittiğim Aladağlar’la ilgili bir makalem ile ilgilendiği için tanışmıştık. Dağlara büyük bir tutkuyla bağlıydı, son gününe kadar aklı hep dağlardaydı. Arkadaşlığımız ilerledikçe hayata bakışımız, müzik zevkimiz gibi pek çok ortak noktamızın olduğunu gördük.
Öğretim üyesi olduktan sonra, 2000’li yıllarda derslerimizde ortak bir uygulama yapmaya karar verdik. Temel Jeoloji dersimde jeolojik devirleri anlattıktan sonra insan evrimini anlatmak için Ayhan’ı bir dersime davet etmeye başladım. Bu durum, hem Coğrafya öğrencilerine Paleoantropoloji’nin hangi konularla uğraştığını görmesini hem de daha önce sorgulamadıkları konularda düşünmelerini sağladı. Ayhan’ın kazı ile ilgili dersinde ise ben onun bir dersine girerek haritalar ve harita kullanma teknikleri konusunda ders vermeye başladım. Bu uygulamaya ikimiz de çok önem verdik ve iyi sonuçlar aldığımızı düşünüyorum.
Açık fikirli, güler yüzlü ve hoş sohbet bir insan olan Ayhan her zaman optimistti. Onu rahatsız eden bazı olaylar olduğunu biliyordum ama hiçbir zaman sohbetlerimizde bundan söz etmezdi, hiç kimse hakkında dedikodu yaptığını da duymadım. Boş ver, kafanı bunlara taktığını değmez deyip geçerdi.
İyi bir arkadaşımı kaybettiğim için çok üzgünüm. Pink Floyd dinlemeyi çok severdi, o yüzden Ayhan’ın gidişinden sonra onunla ilgili söyleyebileceğim tek şey kaldı “Wish you were here”.
Prof. Dr. Hakan Yiğitbaşıoğlu
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü
Çevresine yaşam sevinci ve aydınlık saçardı
“Sıcak ve samimi sohbeti, heyecan dolu mimikleri ama hepsinden önemlisi mesleğine ve hayata olan tutkusuyla tanıdık Ayhan hocamızı. Dağlara ve doğaya olan sevgisi, onun hem mesleğine hem de dağcılık hobisine olan tutkusunu perçinlemişti belli ki. Anlatacak çok şeyi vardı daha bizlere; gerek bilime, gerekse de yaşama dair. Güzel bir insan olmasının yanı sıra, evrim bilimine dair de multidisipliner bir yaklaşımı vardı. Katıldığı ve yürüttüğü kazı çalışmalarını anlatırken, ülkemizdeki bilim algısına ilişkin hayal kırıklığını gizlemekten çekinmezdi; çekinmezdi ama kimseyi umutsuzluğa sürüklememeyi de başarırdı bunu yaparken. Hele bilgisiyle hepimizi aydınlatırken yaptığı o şempanze taklitlerini ve bunları yaparkenki mütevazılığını nasıl unuturuz? Böylesine karanlık bir atmosferde yaşıyorken insan umudunu nasıl kaybetmez, çevresine nasıl yaşam sevinci ve aydınlık saçar, hayatın en önemli değerlerine nasıl sahip çıkar… Ayhan hocamızla konuşurken hep bunları sorgulardım. Kendisini tanıma şansına erişmiş herkesin böyle düşüneceğine eminim. Kaybı, kuşkusuz bilim dünyası için olduğu kadar, tüm sevenleri için de büyük bir talihsizlik. Onu tanımaktan, kısa bir süreliğine de olsa samimi gülüşünden ve sohbetinden nasiplenebilmiş olmaktan onur duyuyorum.
Bahar Kılıç
‘Ben bir fosil avcısıyım’
Prof. Dr. Ayhan Ersoy’u, I. Atheos sempozyumunda tanıdım. İki gün olarak planlanmış sempozyumda her iki gün de konuşması vardı. Konuşmasında iki husus dikkat çekiciydi: Birisi anlatım üslubu, beden dilini yetkince kullanışı ve esprili bir dil kullanması; ikincisi ise, söylemlerinde insan fosil kalıntılarının dile gelişiydi. Deyim yerindeyse, Afrika’dan çıkan atalarımızın yol boyunca bıraktıkları fosiller, dile gelmişti. Fosil görüntüleri üzerinden konuştuğu için, bu fosillerin nasıl ortaya çıkarıldıklarını, öykülerini de anlattı ve kendisini ‘ben de bir fosil avcısıyım’ diye tanımladı. Fosil avcısı deyişi, mesleki olarak kendisini tanımlaması bakımından hiç de yersiz değildi. Özgeçmişine bakılırsa, yaşamı kazılarla geçmiş bir biliminsanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Katıldığı başlıca kazılar şunlar: 1983 Mardin, Nusaybin Girnevaz Arkeoloji kazısı, 1986 Muğla, Milas Iasos Arkeoloji kazısı, 1984-1996 Bursa, Paşalar Miyosen dönem fosil kazıları, 1989-1996 Ankara Çevresi Sinap Formasyonu Yüzey Araştırmaları, 1990-1996 Uluslararası Sinap Formasyonu Yüzey Araştırması ve Kurtarma Kazıları, 1999 Şanlıurfa, Birecik Girevirike Arkeoloji kazısı, 2000 Diyarbakır, Bismil Aşağısalat Arkeoloji kazısı, 2000 Şanlıurfa, Birecik, Kargamış Barajı Çevresi, Paleolitik Dönem Yüzey Araştırması, 2001 Diyarbakır, Bismil Aşağısalat Arkeoloji kazısı, 2001 Diyarbakır, Bismil Ilıca Barajı Çevresi, Paleolitik Dönem Yüzey Araştırması.
Güler yüzlü, sempatik, heyecanlı, hümanist, insanın evriminin aydınlatılması için sürekli emek harcamış birisini yitirmek, ‘bir fosil avcısını’ yitirmek Türk bilim yaşantısı açısından büyük bir kayıptır. Türk bilim yaşantısının gittikçe bilim dışına doğru savrulduğu bir ortamda, bilimin mantığını içselleştirmiş insanları yitirmek daha da acı verici. Başımız sağ olsun.
Doç. Dr. Hasan Aydın
Öğrencisinin gözüyle Ayhan Ersoy hoca
Ayhan hoca ile tanışmam 2009 yılında oldu. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Coğrafya bölümünde akademisyen olan Hakan Yiğitbaşıoğlu, “Jeomorfolojiye Giriş” adlı dersinde, jeolojik devirleri anlatırken, primatların hangi jeolojik devirde ortaya çıktığını daha iyi anlamamız için alanında uzman bir antropolog olan Ayhan hocayı da derse çağırmıştı. Toplumun farklı kesimlerinden gelmiş olan ve henüz “evrim” olgusundan bihaber olan bizler, bir saate yakın bir süre gayet bilimsel, dikkat çekici ve esprili bir sunumla Ayhan hocayı izledik. Emin bir şekilde evrim hakkında ilk kez bilimsel bir sunumla karşılaşan bizler, çoğu zaman gülümseyerek ve yer yer kahkahalar atarak; bu güler yüzlü insanı keyifle dinledik. Dersin bitimine yaklaştığımızda arkadaşlarımız ile göz göze geldiğimizi ve hep beraber Ayhan hocaya dikkatlice baktığımızı hatırlıyorum. Kendinden emin ve hayat dolu bu insan, ön yargılarımız ile inşa ettiğimiz evrim hakkındaki olumsuz fikirlerimizi böyle kısa bir sürede sarsmayı nasıl başarmıştı? O günün üzerinden tam 5 yıl geçti. Bu süre içerisinde kendisini sık sık odasında ziyaret ederek primatların evrimi üzerine sohbet etme şansını yakaladım.
Düşünüyorum da Ayhan hoca, bu yıl düzenlediğimiz 1. Atheos Sempozyumu’ndan önce söyledikleriyle özgünlüğünü yine belli etmişti; “Taner, ben milyonlarca yıllık bir süreci, bu kadar az sürede anlatmak için elimden geleni yapacağım; beni iyi ki bu işe bulaştırdın bakalım başarabilecek miyim?”
Kendisiyle tanışmaktan gerçekten onur duyduğum bu değerli insana olan tek sitemim; bana söz verdiği şekilde kamp kurma planımızı gerçekleştiremeden aramızdan ayrılışıdır.
Taner Beyter