Ana Sayfa Dergi Sayıları 137. Sayı ‘Savaş Emek Kitabı’ çıktı

‘Savaş Emek Kitabı’ çıktı

535

Nalân Mahsereci’nin son derece titiz bir çalışmayla hazırladığı “Savaş Emek Kitabı: Gel Ey Seher” sonunda Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan çıktı. Savaş’ın ölümünden iki yıl önce başlamıştı kitabın hazırlığı. Nalân’ın niyeti Savaş ile geniş bir söyleşi yapmaktı. Epey bir söyleştiler. Savaş’ın ani ölümünden sonra ise arşiv çalışmaları ve çeşitli dönemlerindeki dostlarının, mücadele arkadaşlarının tanıklığına başvurarak tamamlanabildi Gel Ey Seher… Zamanlaması da iyi oldu. Savaş Emek’in 20 yıl boyunca önderlik ettiği Ütopyalar Toplantısı’nın 21.’si 1-5 Temmuz tarihinde yine Karaburun’da yapılacak. Kitap Savaş Emek dostlarıyla tam da yakıştığı bir ortamda buluşacak.

Lafı uzatmayalım. Kitap hakkında bir fikir edinebilmeniz için Nalân Mahsereci’nin güzel Önsöz’ünden bir bölüm aktaralım buraya:

Kesin bir şey vardı, beklediği ben değildim. “Gel Ey Seher”deki “seher” doğacak sabahı, şafağı, devrimi imliyordu kuşkusuz; ama Karaburun’a çekildiği yıllarda, kim bilir, belki de bu “seher”, bu “devrim”, hayata yeniden başlama olanağını temsil eden bir genç kadın donuna girer, bastığı yeri yeşerterek geliverirdi… Eroğlu’nun Düş Kırgınları’ndaki gibi, “çitin üzerinden atlayarak gelecek” o genç kadın, Ostrosvki’nin Ve Çeliğe Su Verildi’sindeki gibi, devrimcilik yıllarını, onun ağzından dinler ve yazardı… 68 mücadelelerini; bir Aydınlıkçı olarak devrimin çok yakın olduğu inancıyla peşinden koştuğu, hapislik, kaçaklık deneyimleri ve özgün devrimci araçlar yaratma çabalarını içeren 70’leri; 12 Eylül’den bir çıkış ararken başlayan ve Yeşiller Partisi, S.O.S. Akdeniz bürosu ve Ağaçkakan dergisi pratikleriyle, Yeşil Hareketin öncüsü haline geldiği yeşil günleri tatlı tatlı konuşurlardı…

Heyhat, sürprizlerle dolu şu yaşama bak, kitabını yapmaya bir kadın talipti… Ama bizim Nalân’dı bu be, evli ve çocuklu…

Savaş Abi devrimci bir ailede doğmuştu; ölene dek de bir devrimci olarak yaşadı. Beklemekle yetinecek bir insan değildi; ilerleyen sayfalarda okuyacağınız gibi, hayata nerede, hangi koşullarda olsun, müdahale ederek geçirmişti ömrünü. Ne ki, son yıllarında, hem kendi koşullarının, kendi yaşadıklarının, hem de siyasi iklimin sonucu çekildiği Karaburun’da, önceki yıllardaki pratiği düşünüldüğünde, esas olarak bekliyordu. Bu durumu derin humoruyla, “beklenen”deki değişimi de vurgulayarak yorumlamaktan geri durmuyordu: “Karaburun bu ülkenin en uç noktası. Emperyalistler işgale buradan başlayabilir. Ben burayı bekliyorum. Geldiklerinde ilk kurşunu atacağım” diyordu. “Ama emperyalistlerden bir ricam var. Akşam ben demlenmeye başlamadan gelsinler. İlk kurşunu attı, ama ıska geçti diye tarihe kalmak istemem.”

***

Elinizdeki sayının kapak dosyası: Ses. Fiziksel, fizyolojik, biyolojik boyutlarıyla ele alınıyor konu; tabii müzik boyutunu da katarak… Ana yazı, Bilim ve Gelecek’in alışıldık formatından biraz farklı. Harvard Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdüren üç genç bilimcinin “ses” üzerine sohbetinden oluşuyor: Genetik Departmanı’ndan Aysu Uygur, Viroloji Programı’ndan İlker Öztop ve Fizik Bölümü’nden Alp Sipahigil. Kendi tanımlamalarıyla bu “üç silahşorlar”, 94.9 FM Açık Radyo’da düzenli olarak haftada bir “Bilim Kazanı” adlı bir bilimsel sohbet programı yapıyorlar. Bu arada, Bilim Kazanı programının ilk 12 bölümünden oluşan kitabın Temmuz ayında Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan çıkacağını da buradan duyuralım.

Dosyamızda Prof. Dr. İclal Ergenç’in “İnsan dili ve ses” adlı makalesi ve ses mühendisi Michael Nielsen ile yaptığımız oldukça ilginç ve renkli bir söyleşi de var.

Bu dosyamızın yanı sıra diğer makaleleri ve sürekli bölümleriyle zengin bir Temmuz sayısı çıkardığımızı düşünüyoruz. Umarız okurlar da memnun kalırlar.

Dostlukla kalın…