“… Hiçlik kararsızdır. Hiçlik, bir anlığına bile olsa her zaman bir şeyler üretir”
Lawrence M. Krauss
İlk baskısı 2013 yılında Ebru Kılıç’ın çevirisiyle yayımlanan Hiç Yoktan Bir Evren, evrende neden hiçbir şey olmaması yerine bir şeyler olduğunu sorguluyor. İnsanlığın düşünüş tarihi kadar eski olan bu sorunun yanıtı her ne kadar felsefi zeminde cevaplanabilecek gibi gözükse de fiziğin günden güne genişleyen sınırıyla birlikte artık bilimin de ilgi alanına giriyor ve Lawrance Krauss kıvrak zekâsının yanında derin fizik bilgisiyle bilimden kopmadan sorunun yanıtını arıyor.
Lawrence M. Krauss, doktorasını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) yapmış teorik fizikçi ve evrenbilimcidir. Bilimsel literatüre yaptığı katkıların yanı sıra bilimin toplumda yaygınlaşması için de çaba sarf eden Krauss, aynı zamanda ateşli bir ateizm savunucusudur ve Richard Dawkins’in fizikteki karşılığı olarak düşünülebilir (Hiç Yoktan Bir Evren’in önsözünde de Richard Dawkins, kitap hakkındaki düşüncelerini yazıyor).
Krauss, Hiç Yoktan bir Evren’i kaleme almasındaki amacını kitabın girişinde şöyle ifade ediyor: “Bu kitabın yalın bir amacı var. Çeşitli görünümleriyle modern bilimin, neden hiçbir şey olmayacağına bir şeyin var olduğu sorusunu yanıtlayabileceğini ve yanıtladığını göstermek istiyorum. Biz biliminsanlarının (hayret verecek denli güzel deneysel gözlemlerin yanı sıra modern fiziğin temelindeki kuramlardan da) elde ettiği yanıtların hepsi, hiç yoktan bir şey elde etmenin bir problem olmadığını gösteriyor. Hatta evrenin oluşması için hiç yoktan bir şey çıkması gerekmiş olabilir. Bütün işaretler evrenimizin bu şekilde ortaya çıkmış olabileceğini düşündürüyor.”
Popüler bilim kitaplarının büyük kısmının düştüğü hatalardan biri belki de fazla “popüler” kalmasıdır. Fiziksel fenomenlerden söz ederken konudan çok okurun keyif almasına ve/veya sıkılmamasına odaklanan kitaplar, fenomenlerin oluşum mekanizmalarını, eksiklerini, ilişki içerisinde olduğu diğer fiziksel süreçleri atlayarak okuyucuya deyim yerindeyse rafine bilgileri tek tek sıralamaktan öteye gidemeyebiliyor. Okuyucu da hap şeklinde aldığı bilgiler ile doğal olarak olaylar arasındaki neden sonuç ilişkilerini görmekten mahrum kalıyor ve fizik bilimin sadece belli kesimlerin anlayabileceği gizemli bir şeymiş gibi görebiliyor. Buna ek olarak, fizik için yazılmış popüler bilim kitaplarının şablonu da aşağı yukarı bellidir. İlk önce 20. yüzyıl modern fiziği genel bir çerçevede okura sunulur ve hemen ardından asıl odaklanmak istenilen konuya geçilir… Bu açıdan bakıldığında birçok popüler bilim kitabı -özellikle belirli bir konuya odaklanmamışsa-birbirinin tekrarıymış hissi uyandırıp fizikle ilgilenen potansiyel okuyucuları önyargıya düşürebiliyor.
Bu önyargıyı kazanmış biri olarak, Hiç Yoktan Bir Evren’in fizik tarihi bilgimi tazelemekten öteye gidebileceğini düşünmemiştim. Krauss da diğer kitaplarda olduğu gibi modern fiziğin ilginç konularını genel çerçevede ele alıyor fakat ele alış biçimi diğer kitaplardakilerden ayrılıyor. Bilgileri ve fiziksel fenomenleri popüler fiziğin gerekliliği olarak değil, okuyucuyu asıl ele almak istediği noktaya hazırlamak için sunuyor. Akademik anlamda da önemli çalışmalara imza atmış olan ve deyim yerindeyse teorik fiziğin mutfağında bulunan Lawrence Krauss, bu avantajını anlatabilme yetisiyle harmanlayarak birçok kitabın ele aldığı konulara ilginç noktalardan bakıyor ve okuyucunun ilgisini had safhada tutmayı başarıyor. Bunun yanında evrenin genişlemesi, evren modelleri, kozmik mikrodalga fon ışınımı gibi konuları anlatırken tablo ve resimlerden faydalanması ve güncel deneysel verilerden söz etmesi de anlaşılabilir olma açısından kolaylık sağlayıp, okuyucunun olayları görselleştirmesine yardımcı oluyor.
Evrenin hızlanarak genişlediğinden neredeyse tüm fizik kitaplarında söz edilir. Fakat Lawrence Krauss konuya çok farklı bir noktadan yaklaşarak okuyucu şaşırtmayı başarıyor. Yaklaşık 2 trilyon yıl sonra diğer galaksilerin ışıklarının dalga boylarının görünebilir evrenin boyutlarına eşit olacak miktarda kırmızıya kayacağını ve böylece evrenin geri kalanını görebilmenin imkânı olmayacağını vurgulayan Krauss, 2 trilyon yıl sonra evrenin herhangi bir yerindeki olası medeniyetlerin, evren konusunda bizden daha az bilgiye sahip olacağını söylüyor. Bu ve benzeri yorumlar, kitaba dinamiklik getirerek sıkıcılığın önüne geçiyor. Şok edici bilgiler, okumaya ara verip düşünmeye sevk edebiliyor.
Mizahi yönü de olan kitapta verilen örnekler, hem fenomenlerin anlaşılması açısından uygun düşüyor hem de örneklerin kendisindeki gerçekliği eğlenceli şekilde yüzümüze vuruyor. Gözlem olmadığında kuantum durumlarındaki süperpozisyon ile göz önünde olmadığında her şeyi yapabilecek bankacı ve siyasetçi benzetmeleri gibi örnekler, sayfalar arasında soluk almayı kolaylaştırıyor.
Daha önce de söz ettiğim gibi kitabın asıl amacı hiçlikten bir şeylerin olabileceği; hatta olmak zorunda olduğunu anlatmak. Laboratuvar ortamlarında çokça gözlendiği üzere, kuantum boyutlarda enerji ihtiyacı olmaksızın sürekli olarak parçacık çiftleri oluşur ve yok olur. Sanal parçacık adı verilen bu parçacıklar “bir anda” ortaya çıkıp saniyenin kısa bir kesrinde yok olurlar. Bu fenomenden yola çıkan Krauss, fiziğin spekülatif kuramlarından da yararlanarak “uzay ve zamanın yokluğu” olarak tanımladığı hiçlikten bir şeylerin oluşmasının kaçınılmaz olduğunu savlıyor. Beri yandan hiçlik tanımının kapsamını genişlettikçe “çoklu evrenler” gibi spekülatif teorileri işin içine sokması ise iç gıcıklayıcı olabiliyor.
Büyük Patlama’dan enflasyon kuramına, karanlık enerjiden sanal parçacıklara kadar fiziğin anlaşılması güç alanlarında kalem oynatan Krauss’un bu kitabını okuduktan sonra muhtemelen bazı konular hakkında aklımızda soru işaretleri kalacak. Birçok popüler bilim kitabını okuyup kapağını kapadığımızda tekrar dönüp bakma ihtiyacı hissetmeyiz. Çünkü düşündürmeye yöneltmekten ziyade bilgileri tek tek sıralayan bu tür kitaplar soru sormamıza adeta izin vermez. Hazımsızlık yaratmayan bu kitapların aksine, öğretici olmasının yanı sıra ufuk açıcı niteliğe de sahip Hiç Yoktan Bir Evren, her okuduğumuzda farklı bakış açıları kazanıp yeni sorular sormamızı sağlayacak. Zaten bilimle haşır neşir olmanın yegane şartı da soru sormaktır.
– Hiç Yoktan bir Evren, Lawrence M. Krauss, Çev. Ebru Kılıç, Aylak Kitap, 2015, 248 s.