Sürdürülebilir bir gelecek ne kadar yakınızda? Sürdürülebilirlik insanoğlu için ütopya mi yoksa bir gün sahip olacağımız yaşam şeklinin tasviri mi? Bu günkü hayat tarzlarımızda sürdürülemeyecek olan ne? En büyük problemimiz sadece enerji mi? Dünya popülasyonu artarken ve kaynaklarımız kısıtlı iken bizi kurtaracak olan ne? Atmosfer ve doğal yaşamdaki değişimin ne kadar farkındayız? Dünyaya verdiğimiz zararı telafi edebilecek miyiz? Değişmek için geç mi kaldık? Bu gün gelinen noktada ne yapmalıyız? Bunlar gibi daha pek çok soru, yaşamın sürekliliğine dair duyulan kaygılardan dolayı günümüz insanının zihnini meşgul ediyor. Çünkü artık iklim değişiminin etkileri, dünya genelinde, farklı coğrafyalarda aynı anda veya ardı sıra yaşanıyor. Sanayideki ilerlemenin hayatımıza kattığı kolaylıkların sefasını sürerken ve doğadan hızla koparken, bu değişimin olası sonuçlarını da sorgulamalıydık. Atıkları umursamadan hem ürettik hem de ihtiyacımızdan fazlasını tükettik, sistemlerimizi sınırsız su ve enerji kaynağına sahipmişiz gibi kurduk. Doğanın her daim hizmetimizde olacağını ve ona hükmedeceğimizi düşündük. Günümüzde tanık olduğumuz doğa olayları bize tıpkı diğer canlılar gibi onun bir parçası olduğumuzu ve döngünün birleşeni değilmiş gibi davranmaya devam edersek, sonuçların iç açıcı olmadığını sert bir dille hatırlatıyor. Sürdürülebilirlik bu bağlamda insanoğlunun yeryüzündeki yaşamını devam ettirebilmek için bulduğu çözüm olarak yanımızda. Bu kavram endüstrinin hemen her koluna sıçrayarak genişlerken, Eko Köyler kitabı yaşamın temel olgularına oturttuğu yaklaşımı ile umut ve ilham verici bir araştırma olarak karşımıza çıkıyor.
Karen T. Litfin kitabın başında ekoloji, enerji, ekonomi ve sürdürülebilirlik konularını farklı düşünce perspektiflerinden değerlendirerek, çarpıcı bilgiler paylaşıyor. Okuyucuyu önce konunun gerçek ve kaygılandırıcı yüzü ile tanıştırıyor, sonra onları dünyanın farklı coğrafyalarında ziyaret ettiği on dört eko köye uzanan çözüm arayışı yolculuğunu okumaya davet ediyor. Siyaset bilimci ve küresel çevre politikaları uzmanı bir akademisyen olan Litfin’in derin bilgiye dayalı, çok yönlü yaklaşımı kitabı güçlendiriyor. Araştırmada yer alan on dört eko köy, dünyanın farklı coğrafyalarında çeşitli kültür ve doğal koşulları yansıtmalarının yanı sıra teknolojiyi kullanma biçimleri, tarım, üretim, popülasyon, zenginlik, yönetim, insan ilişkileri ve yarattıkları etki açısından farklılık gösteren başarılı örnekler olarak seçilmiş. Kitapta Eko Köy oluşumu, sürdürülebilirlik sorununa bir çözüm olarak E2C2 (İngilizcede Ecology, Economics, Community, Counsciousness) yani ekoloji, ekonomi, topluluk, bilinçlilik olmak üzere dört ana başlıkta değerlendiriliyor.
Eko köylerin en popüler ortak özelliklerinden biri olan permakültür ilkelerine ekoloji başlığı altında değiniliyor. Enerji üretimi ve sarfiyatından günlük yaşam rutinlerine, su kullanımından atık geri dönüşüm sistemlerine, bina yapım yöntemlerinden ulaşım araçlarına kadar pek çok konuya da yer veriliyor. Eko köylerin hem yüksek teknolojili hem de doğal yöntemlere dayalı uygulamalarından bahsedilerek çözümün tek yönlü olmayabileceği vurgusu güçlendiriliyor.
Örneğin, Almanya’daki Siben Linden Eko Köyünün üç katlı binası Strohpolis, saman balyasından konstrüksiyonu, pasif güneş enerjili tasarımı, yağmur suyu toplama sistemi ve çatısındaki güneş panelleri ile çok yönlü ekolojik yaklaşımın örneklerinden biri. Strohpolis, 2006’da tamamlandığında, Avrupa’nın saman balyasından yapılmış en yüksek binası olması ve bu tip yapıların Alman Yapı Yönetmeliği tarafından resmi olarak onaylanmasını sağladığı için de ayrıca önemli.
Kaynakta eko köy oluşumunun ekonomik boyutu; tüketim, üretim, mülkiyet, para birimi ve ihtiyaçların karşılanması konularına olan yaklaşımlarındaki verimli ve verimsiz noktalar üzerinden değerlendiriliyor. Özellikle eko köylerin tüketim konusuna yaklaşımı öğrenildikçe, günümüz insanının mutlulukla bağdaştırdığı tüketim alışkanlıklarının sorgulanması gerektiği de su yüzüne çıkıyor.
Yazarın topluluk ve bilinçlilik kavramlarına değindiği bölümde ise Eko Köylerin sürdürülebilir bir yönetim ve insan ilişkileri ağı üzerine oturmuş, sağlam, mutlu, kendi kendine yetebilen, paylaşımcı bir sosyal oluşum olabildiği örnekler üzerinden anlatılıyor. Bu aslında topluluk ruhu, paylaşım, bilinçlilik ve aidiyet hissinin Eko Köylerin sürdürülebilirliklerinin merkezi kuvvetini oluşturduklarını gösteriyor. Ancak bu hususların, örneğin; Auroville’in Matrimandir tapınağı gibi görkemli bir mimari ve aynı zamanda karbon ayak izi çok yüksek bir yapı ile temsil edilmesinden bahsediliyor ve bu tezat yoruma açık bırakılıyor.
Kitabın kendi internet sayfası ve içerikte paylaşılan diğer internet adresleri üzerinden okuyucu on dört eko köy ve diğer konularla ilgili geniş yelpazeli bir öğrenme sürecine sürükleniyor. Kitabın Türkçe çevirisinden de söz etmek isterim. Teknik terimlerle ilgili çeviri hataları ve yer yer tercümeden kaynaklı nedenlerle anlatımda netliğin kaybolması, hem kitap hem de okurlar için kayıp teşkil ediyor.
– Eko Köyler, Karen T. Litfin, Alfa Yayıncılık, 2017, 288 s.