Bazı konularda kamuoyunun desteğine veya desteği gerekli olmasa bile ilgisine ihtiyaç duyulduğunda, kitlelerin önlerine gelen probleme dair yeterli donanıma sahip olup olmadıkları gibi eskimeyen bir sorgulama da doğal olarak yakamıza yapışıverir. İnsanların belli bir konudaki tercihleri gerçekten de çıkarlarıyla veya benimsedikleri genel amaçları ve prensipleriyle uyumlu mudur? Neyi istediklerini gerçekten bilmekte, isteklerinin sonuçlarının veya bu isteklerin yerine getirilmesi için kendilerinden beklenen karşılığın gerçekten farkında mıdırlar? Kamuoyu toplumda genel kabul görmüş, yaygınlık kazanmış bilgilere ve yargılara yani popüler bilgiye dayanır. Bu popüler kültür alanına nüfuz edebilmek için bilimsel bilgiler de bilimi kendi lehine gören toplumsal kesimleri, kurumlar vs. tarafından popülerleştirilmeye çalışılır. Sonuçta “popüler bilim” başlıklı bir bilgi alanı ortaya çıkar. Bilimin popülerleşmesinin birkaç yolu var. Belki en bilineni Bilim ve Gelecek’in de kendisine kulvar olarak benimsediği dergi ve internet yayıncılığı. Popüler bilim kitapları, belgeseller, filmler ve bir ölçüde de bilimkurgu romanları da aynı amaca yönelik roller üstlenebilir.
Dikkatimizi daha az çeken bir başka popüler bilim faaliyeti ise üniversitelerin ve bilimcilerin kamu yararı gördükleri konularda doğrudan toplumu bilgilendirme maksadıyla yürüttükleri çalışmalar. Gıda güvenliği, küresel ısınma, deprem ve benzeri doğal afetler, halk sağlığı ve salgın hastalıklar, tarım ve su sorunları, enerji, ekoloji, şehircilik, ulaştırma sürekli gündemde olan konu başlıkları. Aynı zamanda bazı grupların çıkarlarına “dokunan” hayli siyasal konular oldukları için bu çalışmaları yürütmenin bazı güçlükleri var. Ayrıca, bildiğim kadarıyla üniversitelerin bütçelerinde popüler bilim yapılması veya bilimsel bilgilerin topluma mal edilmesi gibi bir gider kalemi bulunmuyor. Bu sorunlar karşısında üniversite ile toplum arasında bağ kuran görece bağımsız araştırma kurumları, kültür merkezleri, meslek örgütleri, kitle örgütleri önemli roller oynayabiliyor.
Tüm bunlara düşünmeme yol açan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin yayımladığı ve ücretsiz olarak dolaşıma soktuğu bir kitap oldu. Prof. Dr. Güngör Evren’in kaleme aldığı kitap Dünden Bugüne Sorunları ve Şaşılası Halleri İle Ulaştırmamız başlığını taşıyor.
Güngör Evren Hoca, 70’li yıllardan itibaren kendi uzmanlık alanı olan ulaştırmayla ilgili görüşlerini, kamuoyunu bilgilendirmek, toplumla paylaşmak, ilgili ve yetkililerin dikkatini çekmek için gazete, dergi gibi çeşitli yayın organlarında yayımladığı yazılarını ve birkaç röportajını bir araya getirmiş ve İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin de desteğiyle bir kitaba dönüştürmüş. İlgili konulardaki uzmanlık bilgisini ülke ve kamu yararı gördüğü durumlarda toplumla paylaşmayı biliminsanı, öğretim üyesi olmanın beraberinde getirdiği doğal bir sorumluluk saymış en baştan beri. İlk gençlik çağlarından beri şefkatte yanılmayı şiddette yanılmaya yeğleyen bir yaklaşımı benimsediğini söyleyen Güngör Evren’in bu iyi niyetli sabrı yazılarında da yılmadan, usanmadan uyarılarını yinelemeye devam etmesiyle bir bakışta göze çarpıyor.
70`lerdeki ilk metro tartışmalarından 3. Köprü projesine kadar zaman ve konu olarak geniş bir yelpazeye yayılan yazılarda Türkiye’nin şehir içi ve şehirlerarası ulaştırma sorunlarının yanı sıra çözüme yönelik tartışmaların da bir panoramasını görmek mümkün. Ulaştırma meselesinin deniz, hava ve bunlara bağlı olarak kara ve demiryolu taşımacılığının birlikte planlanarak ele alınması gerektiğine her fırsatta işaret ediliyor. Yazıların çoğunda dikkat çeken bir başka ortak özellik çözüm arayışlarının salt kapasite artırımı, teknik iyileştirme gibi amaçlarla sınırlanmayıp nüfus, şehircilik, çevre, kalkınma sürdürülebilirlik politikalarıyla ilişkilendirilerek ve kamu yararı gözeterek, kamu kaynaklarının, doğal varlıkların israf edilmeden, milli sermayemizin ülke içinde kalmasına özen gösterilerek oluşturulması.
Örneğin, Güngör Evren Hoca’nın İstanbul’un ulaşım sorununa dair kaleme aldığı ilk yazı “Ulaşım Sorununu Ancak Metro Çözer” başlığıyla 1974 Haziran’ında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış. Bu kısa yazı bile kitabın bütününe rengini veren, yukarıda özetlemeye çalıştığım bakış açısının neredeyse bütün özelliklerini yansıtıyor. Yazı ulaşım sorununun şehrin diğer bütün problemleriyle birlikte belli bir tarih kavrayışı içinde ele alınmasının yanı sıra önerilen çözümlerde ve bu çözümlerin hayata geçirilmesinde geleceğe dair güçlü bir perspektifi ortaya koyuyor. Metro yatırım maliyetlerinin yüksek olmasına rağmen yeterli bir zaman içinde işletme maliyetleri açısından avantaj yaratacağını belirttikten sonra bir kamu yatırımının yalnız ticari açıdan durumunun ölçü sayılmaması gerektiğini eklemeyi ihmal etmiyor. Yüklenilen maliyet karşılığında elde edilen yararların toplamını dikkate alan fayda-maliyet analizinin vereceği sonuca dikkat çekiyor. Son zamanlarda daha sık duymaya başladığımız “toplumsal maliyet” kavramını daha o yıllarda ulaştırma sorunları çerçevesinde gündeme getiriyor. Olaya ulusal ekonomi açısından yaklaşılarak sonucun zaman, işgücü ve maddi kaynak kayıplarına göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Bu özverili ve erdemli tutumu etraflıca düşününce, onu başlıca uğraşı merakımızı gıdıklamak olan “popüler bilim” çerçevesine sığdırmak bana biraz güç görünüyor. Acaba “popülist bilim” mi desek? Belki böylece “popülizm”i de kendi halklarına ve dünyaya sürekli yalan söyleyen kötü politikacıların elinden almaya doğru bir adım atmış olabiliriz.