Lisa Hendry’nin İngiltere Doğa Tarihi Müzesi’nin sitesinde yer alan haberine göre, 14.700 yıl önce, Somerset’te bir mağarada atalarımız diğer insanları yiyordu.
Doğa Tarihi Müzesi araştırmacılarının ortaya çıkardığı üzere, Buz Çağı Britanyalıları gereklilikten değil, ama bir ritüelin parçası olarak insan eti yiyorlardı.
Ölü gömme ve yamyamlık pratikleri dahil, insan davranışlarının evrimini inceleyen müze araştırmacısı Dr. Silvia Bello, “Gough Mağarası’ndaki kanıt, insan kalıntılarını doğrama ve oymada uzmanlaşılmış bir duruma işaret ediyor” diyor.
Yamyamlığın kanıtı
Mağarada, bir ergen ve yaklaşık üç yaşındaki bir çocuk da dahil, yamyamlığın kesin kanıtlarını gösteren birkaç kişiye ait tarihöncesi insan kalıntıları bulundu.
Kemiklerin çoğu insanlarca çiğnenmişti. Uzun kemikler ve kaburga kemikleri kırılarak açılmış, ilik ve yağı dışarı çıkarmak için kemirilmişti. Diğer kemiklerdeki kesik izleri, yumuşak dokunun özenle sıyrıldığını gösteriyordu. Üç kafatası, dikkatlice, kap ya da tas yapmak için şekillendirilmişti.
En eski insan kemiği oymacılığı
Mağarada en çok hayranlık uyandıran bulgulardan birisi de, bir ön-kol üzerine kasıtlı olarak desen yapmak için kazınmış zikzaklı kesiklerin keşfiydi.
“Bu kesiklerin kaynağını tanımlamak zordu” diyor Silvia ve ekliyor: “Diğer işlenmiş kemik kalıntılarıyla birlikte üç boyutlu analiz ve karşılaştırma kullanarak, onların aslında desenler olduğunu keşfettik. Bu şimdiye kadar bilinen en eski işlenmiş kemik örneği.”
Bu davranışın ardında ne olabilir?
Yamyamlık insan doğasının karanlık ve dehşet verici tarafının hatırlatıcısı da olabilir; fakat aynı zamanda karmaşık davranışın bir örneği, sembolizm ve bir inanç sisteminin dışsal göstergesi de olabilir.
Cro-Magnon mağara sakinleri
Gough Mağarası’nda yaşayan erken modern insanlar, güneybatı Avrupa’da Cro-Magnon avcı-toplayıcı kültürel bir grup olan Magdalenianlardı. (ç.n: Magdelenian kültürü: Avrupa’daki üst paleolitik dönemde öne çıkan dört kültür döneminden birisidir. Duvar resimleri meşhurdur. Cro-Magnon insanı: Avrupa üst-paleolitik dönemde, bugünkü modern insana fiziksel olarak benzeyen, onların atası olan Homo türüdür.)
Magdalenianlar, iklim ısınmaya başladığında, yaklaşık 15 binyıl önce, Belçika ve Hollanda’dan İngiltere’ye girdiler. Bir kara köprüsü hâlâ İngiltere’yi Avrupa’ya bağlıyordu.
Bu paleolitik insanlar, yetenekli alet-yapıcılardı. Binlerce çakmaktaşı aletle birlikte, Gough Mağarası’ndaki kazılar küçük hayvanların kemiklerinden yapılmış (delikler açmak için kullanılan) tığlar, fildişinden ve rengeyiği boynuzundan oyulmuş objeler açığa çıkardı.
Atlar temel besin kaynağıydı. Mağarada bulunan at kemikleri genellikle kesik izleri taşıyordu ve kırma/ayırma izleri, besleyici beynin ve kemik iliğinin çıkarılma pratikleriyle uyumluydu. Geyik, ormantavuğu ve yabantavşanları gibi diğer hayvanlar da Magdalenianların diyetine dahildi.
Radyokarbon tarihleme (yöntemi ç.n.), insan ve hayvan kalıntılarının kısa bir zaman dilimi içerisinde, muhtemelen bir seri mevsimsel konaklamada, 14.700 yıl önce tortulaştığını açığa çıkardı. Bu, insanların bölgeye avlanmak ve muhtemelen ölülerini gömmek gibi kısa-vadeli nedenlerle geri geldiklerini düşündürüyor.
Yamyamlık: Hayatta kalmak için mi, yoksa ritüel mi?
“Hayvan etinin bolluğu, Gough Mağarası’ndaki yamyamlık için, açlığı telafi etmenin ötesinde şeyler olduğu düşündürüyor” diyor Silvia. Müze bilimcilerinin insan kemikleri üzerindeki detaylı analizi, bunu savunmak için daha öte kanıtlar sağlıyor.
İnsan kafatasından saklama kapları yapmak kulağa ürkütücü gelebilir, fakat uygulama dünya genelinde iyi biliniyor. Bu, Vikinglerden İskitlere ve günümüz insanına kadar belgelenmiş bir uygulama. Gough Mağarası’nda bulunan insan kafatası-kapları bilinen en erken tarihlenmiş örneklerdir.
İşlenmiş insan kafataslarının müzedeki analizi, Magdalenianların kafatası-kaplarını nasıl hazırladıklarını aydınlatıyor. “Ölümden kısa süre sonra, kafatasları titizlikle yumuşak deriden temizleniyordu. İzler, dudakların, yanakların, dilin ve gözlerin çıkarılışını gösteriyor” diyor Silvia, “Ardından yüz kemikleri ve kafatasının tabanı dikkatlice yerinden çıkarılıyordu. Son olarak kafatası kemerleri özenle kaplara dönüştürülüyordu.”
Kafatası-kaplarının itinalı yapımı, sadece beslenmenin ötesinde özel bir amaç için hazırlandıklarını düşündürüyor. Neticede, içindeki tombul beyne ulaşmak için kafatasını parçalamak daha kolay ve hızlı olurdu.
“Her ikisi de Fransa’da bulunan Isturitz ve Le Placard’daki diğer iki Magdalenian yerleşiminde ele geçirilen kafatası-kapları kanıtları, kafataslarını biçimlendirmenin sembolik amaçları olabileceğinin bir başka açık belirtisi” diyor Silvia.
İşlenmiş ön-kol kemiği, Gough Mağarası’nda yaşayan insanların hayatta kalma stratejilerinin bir parçası olmasından ziyade, ritüel amaçlarla yamyamlık pratikleri gösterdiklerini kuvvetle destekliyor.
Müze araştırmacıları, çeşitli biçimlendirmelerin üç boyutlu analizlerini kullanarak, önkol kemiğinin kırılıp içindeki ilik çıkarılmadan önce aynı taş aletle etin çıkarıldığını ve çiğnendiğini, sonra kemiğin zikzak çizgilerle kazındığını tespit edebildiler.
“Bu muhteşem,” diye açıklıyor Silvia, “kemiğe yapılmış biçimlendirmelerin birbiri ardına gelişi, kazımanın yamyamlık ritüelinin içsel bir parçası ve gizlenmiş sembolik bir anlamı barındırdığını kuvvetle gösteriyor.”
Gough Mağarası
Gough Mağarası Cheddar Gorge’da, Bristo yakınlarında Mendip Hills’deki kireçtaşı boğazında yer alıyor. Mağara, keşfedildiği 19. yüzyıldan beri önemli bir arkeolojik yerleşim alanı.
Mağaranın en meşhur vücudu, Cheddar Adamı olarak bilinen modern insan. 1903’te gün yüzüne çıkarılan Cheddar Adamı’nın neredeyse bütüne yakın iskeleti yaklaşık 10 binyıl öncesine tarihleniyor.
Antik insan gömüleri oldukça nadirdir. Yine de, birçok antik insan kalıntısı yıllar içerisinde, özellikle 1980’ler sonları ve 1990’lar başındaki yıllardaki büyük kazılar sırasında, Gough Mağarası’nda gün yüzüne çıkarıldı.
Bu ritüeller niçin yapıldı?
Her ne kadar paleolitik yamyamlık, en azından Gough Mağarası’ndaki insanlar için, hayatta kalmak için bir gereklilikten ziyade kültürel bir tercih olarak ortaya çıksa da, ritüellerin arkasındaki nedenleri anlamaya çalışmak o kadar kolay değildir.
İskeletlerin üzerinde, bireylerin ölmeden önce şiddete uğradıklarına dair görülebilir işaretler yoktur. Dolayısıyla ölümleri doğal nedenlerden ötürü olabilir.
Silvia, insan kemiklerini oymanın, ölülerin yaşamlarını ya da ölümlerini hatırlamanın bir yolu olmuş olabileceğini öne sürüyor, fakat bu durumu tahmin etmekten öte bir şey yapamayacağımızı vurguluyor.
“Yamyamlık ritüellerinin sembolik törenlerin bir parçası olabileceğine inanıyoruz” diyor ve ekliyor, “İster ölü kandaşları anmak için yürütülmüş olsun, ister başka bir sebeple; bu konuda bir bilgiye sahip değiliz.”
Silvia gelecekteki çalışmaların bizi cevaba daha fazla yakınlaştıracağını umuyor ve son olarak ekliyor: “Yamyamlık sadece ölü bedenlerle baş etme pratiği de olmuş olabilir. Pratikte farklı ama aslında yakma, gömme ve mumyalamadan daha farklı anlamlarda olmayarak.”