Harvard Medical School’dan genetikçi Mark Lipson’un önderliğindeki ekibin yaptığı çalışmaya göre, Çin pirinci ve darı çiftçileri güneyde Vietnam’dan Myanmar’a kadar uzanan bölgeye yayıldılar. Oradaki yerli avcı toplayıcılarla önce 4,000 yıl önce sonrasında ise iki milenyum sonrasında olmak üzere iki kere çiftleştiler. Popülasyondaki bu hareketlilikler, tarımı bölgeye getirdi ve böylece Güney ve Güneydoğu Asya’da hala konuşulmakta olan austroasiatic dillerin yayılımını tetikledi.
Son 20 yılda elde edilen arkeolojik veriler, araç gereçlerin ve çömlekçiliğin de Doğu Çin’deki bağlantılarını hesaba katarak, güney doğu Asya’daki pirinç tarımının 4,000-4,500 yıl öncesine dayandığını gösteriyor. Bugün, Güney Çin’den gelen göçmenlerin konuştukları, bir çeşit austroasiatic olan dili de hesaba katarsak, Vietnam’dan Hindistan’a kadar austroasiatic dillerin pirinç ve tarıma özgü kelimeler içerdikleri görülmekte. Çin’den Güneydoğu Asya’ya göç eden çiftçilerden ziyade, austroasiatic dillerin kökeninin neresi olduğu ve çiftçilerin nasıl çiftçilik yaptığı hakkındaki sorular hala güncelliğini korumakta.
Yeni Zellanda, Dunedin, Otago üniversitesinden arkeolog Charles Higham’a göre, tarımın Güney’deki Çinli gruplar tarafından yayıldığına dair Güneydoğu Asyalılar’ın DNA’ları sağlam kanıtlar sunuyor. Yeni rapor, Asya çevresinde yaklaşık olarak 5,000 yıl önce başlamış olan kültür değişimine yol açan nüfus hareketlilikleri konusunda diğer antik DNA bulgularıyla uyuşuyor. Higham: “Eski insanların DNA’ları gösteriyor ki, tarih öncesi insanlar düşünüldüğünden de hareketli ve keşifçiydiler.”
Lipton ve ekibi, 1,700-4,000 yıl öncesi bir aralıkta tarihlenen beş Güneydoğu Asya şehrinde yapılan kazılarda buldukları on sekiz insan iskeletinin DNA’larını aldı. Bu şehirler Vietnam, Myanmar, Thailand ve Kamboçya’da bulunmakta.
Böylesine nemli ve sıcak bölgelerde DNA izine oldukça az rastlanır. Çalışmanın yazarlarından Ron Pinhasi tarafından yönetilen ekipten, Viyana Üniversitesi’nden bir arkeolog, son zamanlarda DNA’nın en iyi şekilde, özellikle kalın dokulu iç kulak yapılarını saran kafataslarında bulunduğunu keşfetti. Yeni çalışmada her eski insan iskeletinin DNA’sı bu şekilde alındı.
Lipson’un ekibinin söylediğine göre Vietnam’ın Man Bac kentindeki aşağı yukarı 4,000 yıllık çiftçilerin, günümüz austroasiatic dillerini konuşanlarla, özellikle Güney Çin’dekilerle yakın bir bağ içinde oldukları görülüyor. Man Bac çiftçilerinin soyunun yüzde yirmi beş ile yüzde otuzu avcı toplayıcılardan gelmekte. Biliminsanları bunun herhangi bir göç olmadan önce, güney Çin’deki pirinç yetiştiriciliği ve toplayıcılığı nedeniyle oluşmuş olabileceğini tahmin ediyor. Bugün, austroasiatic dilleri konuşan pek çok topluluk benzer genetik izleri taşımakta. Muhtemelen, her sekiz çiftçiden ikisinde görünen, bölgeye sonradan gelen avcı toplayıcı soyun genetik izleri güney Asya’ya dayanmakta.
Myanmar ve Vietnam’daki yaklaşık olarak 2,000 yıllık kentlerde yaşayan çiftçiler bazı yönleriyle daha önceki Man Bac insanlarından ayrılan genetik bir oluşumu miras aldılar. Ancak, Güney Çin’deki günümüz yerlileriyle DNA benzerlikleri de oldukça fazla. Araştırmacılar, Güneydoğu Asya’ya olan ikinci bir Güneyli Çinli göçünün bu DNA karmaşasına yol açtığını düşünmekte.
Pinhasi, antik DNA çalışmalarının henüz ilk aşamalarda olduğunu vurguluyor. Gelecek çalışmaların, muhtemelen Asya çevresindeki insan topluluklarının hareketlerini ve çeşitli gruplar arasındaki genetik değişimlerini daha da iyi bir şekilde araştırabileceğini tahmin ediyor.