Joel Dudley ve çalışma arkadaşları Alzheimer hastalığına karşı yeni bir tedavi yöntemi geliştirmek üzere veri setleri üzerinde araştırma yaparlarken şaşırtıcı bir ilişkiye rastladılar. İnceledikleri beyinlerin büyük bir çoğunluğunda uçuk virüsü enfeksiyonuna dair belirtiler bulunmaktaydı. “Bunun şaşılacak nesi var? Neredeyse herkes bu virüse maruz kalıyor” diyebilirsiniz. Ancak işin şaşırtıcı olan yanı, Alzheimer hastalığından mustarip bireylerin beyinleri diğer sağlıklı insanların beyinlerinden çok daha yüksek seviyede virüs DNA’sını barındırıyor olması.
21 Haziran’da Neuron’da yayınlanan çalışmada araştırmacılar, yaygın olarak görülen bir çocuk hastalığı olan kızamıkçıkla ilişkilendirilmekte olan özellikle iki uçuk türünde çok yüksek HHV-6 ve HHV-7 değerlerine rastladıklarını raporladılar.
Uçuk virüsünün Alzheimer oluşumuna katkıda bulunup bulunmadığı ya da virüsün enfeksiyon geçtikten sonra hâlâ vücutta barınıyor olmasından dolayı mı Alzheimer hastalarının bu virüslere daha duyarlı olduğu belirsizliğini korumakta. Ayrıca, genetik faktörler de bireyin Alzheimer’a yakalanma riski üzerinde önemli bir etkiye sahip. Araştırmacılar virüslerin, sonuçlar her ne kadar belirsiz olursa olsun Alzheimer hastalığıyla ilişkilendirilen genlerle direk olarak etkileşimi olduğunu keşfetti.
Keşif sonrasında Dudley kendini, bulaşıcı patojenler ile dejeneratif beyin hastalığı arasında bir bağlantı olduğunu savunan ve savunmayan biliminsanlarının tartışmalarının ortasında buldu. Clevlend Kliniği’nde nörolog olarak çalışan James Leverenz’e göre bu tartışmanın bir nedeni de uçuk virüslerinin her yerde oldukça yaygın bir biçimde bulunması ve neredeyse her insanın bu virüsü taşıyor olması. Uçuk gibi yaygın bir virüsün, insanın hayatını tam anlamıyla cehenneme çeviren böylesi yıkıcı bir hastalığa katkıda bulunabileceği fikri on yıllardır tartışılmaktaydı ve bu fikir hiçbir araştırmacı açısından olası görünmüyordu.
Alzheimer (Türkiye’de yaklaşık altı yüz bin kişi bu hastalıkla boğuşuyor) üzerine yapılan geleneksel araştırma teknikleri hastalığın iki ana özelliğine odaklanır: Beyindeki sinir hücreleri arasında toplanan amiloid-beta plakları Amyloid beta (Aβ or A-beta) 36 ve 43 amino asitlerini betimler. Bu amino asitler Alzheimer hastalarının beyinlerindeki amiloid plakalarında ana bileşen olarak bulunduğu için Alzheimer hastalığı ile ilişkilendirilir. İkinci odak noktası sinir hücrelerinin, yani nöronların arasındaki iletişimi engelleyen kıvrılmış protein ipleri olan tau yumakları. Ancak, son zamanlardaki araştırmalar, A-beta’nın beyin hücreleri arasındaki boşlukları tıkamak yerine aslında bir çeşit anti-mikrobiyal peptit gibi rol oynayarak patojenleri yakalayabilen amino asit zincirleri olarak işlev görebileceğini düşündürmekte.
Neuron dergisinde yayımlanan yeni bir diğer çalışma ise, Alzheimer hastalarındaki A-beta peptidlerinin uçuk gibi enfeksiyonlarla aşırı aktif olabileceğini ve beyni korumak için plaklar oluşturuyor olabileceğini düşündürmekte.
Boston’daki Massachusetts General Hospital’dan nörolog Rudolph Tanzi ve arkadaşları, yaygın başka bir uçuk virüsü olan HSV-1 enjekte edilen farelerde A-beta plak birikimlerinin daha hızlı oluştuğunu keşfetti. Bu fareler ayrıca, uçuk kaynaklı beyin iltihaplanmalarına daha az maruz kalmaktadır. Bu da A-beta’nın doğuştan gelen bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Tanzi, uçuk virüsünün en çok Alzheimer ile bağlantılı olmasına rağmen, bakteri ve mantarları içeren diğer patojenlerin de teorik olarak A-beta plaklarını tetikleyebileceğini söylüyor.
Her iki çalışmada da yer almayan Leverenz, potansiyel bir bağlantıya ilişkin kanıtların desteklenmesiyle, Alzheimer hastalığını geleneksel yöntemlerle ele alan araştırmacıların, bu yeni bulgulara geçmişte yaklaştıklarından daha ılımlı yaklaşabileceklerini belirtiyor ve: “Bağışıklık sistemi ile bu tip bir Alzheimer hastalığının teşhisi gerçekten de çok karmaşık. Bu fikri incelemek için muhtemelen biraz daha tarafsızlık gerek.” diyor.
Her iki makale de uçuk virüsü ile Alzheimer hastalığı arasındaki bağlantıyı anlamak için daha fazla çalışma yapılması gerektiğini vurgulamakta. Chicago’daki Alzheimer Derneği’nden nörobilimci Keith Fargo, kişinin genetiğinin bu yeni fikirle nasıl bir araya geleceğinin belli olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Alzheimer hastalığında rol oynayan birçok genetik faktör var.”
Joel Dudley, “Şu an için tek bildiğimiz şey, Alzheimer hastalığının bulaşıcı olmadığı. Alzheimer’ı, demans (bunama) semptomları olan hastalardan ‘yakalayamayız’. Uçuk virüsleri bir rol oynuyor olsa bile, kesinlikle birçok diğer faktör de bu hastalığın gelişmesine katkıda bulunacaktır.” diyor.