Ana Sayfa Sürekli Bölümler Tartışma Fazla mal, hızlı değişim, baş döndürücü tüketim

Fazla mal, hızlı değişim, baş döndürücü tüketim

4508
0

Yeniden konumuza dönersek, iktisadi bir kavram olan enflasyon, günlük dilde şişme, kabarma, balon yapma demektir. Etkisini ise ekonomik hayatta paranın miktarının aşırı çoğalmasında, banknotların hacminin büyümesinde, hızla elden ele dolaşmasında ve bir bakıma onun hayalete dönüşmesinde; yani varlığı hissedilen ama bir türlü bir yerde sebat etmemesinde görürüz. Kısacası enflasyonla birlikte paranın aşırı miktarda çoğaldığını ama değersizleştiğini görürüz. Bugün banknotların sıfırları buna işarettir. İnsanlar eskiden enflasyonu, altın ve gümüş sikkelere katılan bakırın miktarında veya sikkelerin hafifletilmesinde hissederdi. Krallar altın ve gümüş sikkelere hileyle bakır karıştırırdı veya gramajı düşürürdü. Bugünlerde sıklıkla düğünlerde takılan altınların sahte olduğu haberleri okuruz. Eskiden en küçük altın çeyrek altındı, şimdi herkes 1 gram altın takmaya başladı. Bu da enflasyona bir işarettir. Halkın alım gücü azaldıkça, taktığı altının miktarı da azalmaktadır (bunu insan ilişkilerindeki değersizleşme olarak da okuyabiliriz).

Eskiden insanlar esas olarak tüketebilecekleri kadar üretir ve sonra da ihtiyacından biraz arta kalanları, başkasının ürettikleriyle doğrudan takas ederlerdi.

Enflasyon sonuçta malın bolluğu, ama alım gücünün zayıflaması demektir. Bu durum insan ilişkilerini hem dolaylı hem de doğrudan etkiler. Daha doğrusu insanların birbiriyle olan ilişkisinin karakteri (toplumsal yaşam, kültür-sanat hayatı, bilim, yönetim, eğitim ve doğrudan insani ilişkileri) üretimin nasıl yapıldığıyla, üretilen ürünün nasıl değiş-tokuş edildiğiyle ve bu ürünlerin nasıl ve hangi hızda tüketildiğiyle doğrudan bağlantılıdır.

Çok çok eskiden insanlar esas olarak tüketebilecekleri kadar üretir ve sonra da ihtiyacından biraz arta kalanları, başkasının ürettikleriyle doğrudan takas ederlerdi. İnsanlar bu takas sürecinde buluşur, görüşür, bilgi alış verişinde bulunur, yeni havadisleri konuşur, hal hatır sorar, dertleşir ve akşam olunca da evine dönerdi. Üretilen malın kalitesi ve miktarı bilinirdi, takas edilme yöntemi de açık ve doğrudandı. Takas edilme sürecindeki insan ilişkisi oldukça şeffaftı. Yalan, ikiyüzlülük, dalavere hemen açığa çıkardı.

İnsanların ufku üretim yaptığı köyle ve muhtemelen haftada bir kurulan pazar “beldesiyle” sınırlıydı. Karşı dağın ardını çok az insan görebiliyordu ki bunlar da esas olarak ya yönetici kesimdendi ya da din adamı veya maceraperestlerdi. Dolayısıyla toplumsal değişim de oldukça ağır seyrediyordu. Kurumlar, yargı usulleri, yönetim işleri, ahlaki normlar, insan ilişkilerindeki davranış yöntemleri vb. oldukça basit, öngörülebilir ve çerçevesi kalın hatlarla belirlenmişti. Değişmeyen bu ilişkiler zaman zaman sıkıntı yaratırdı ama sıradan insana rahatlık ve güvence de sağlardı.

Dolayısıyla biraz basitleştirmek kaydıyla, insan ilişkilerindeki değişikliklerin temel dinamiğini pazardaki alışveriş yöntemi ve tarzı belirlemekteydi. Haftada bir kurulan pazardaki alışveriş sürecindeki görüşmeler, fikir alışverişi, yöntemlerdeki yeniliklerin takas edilmesi, yeni bulunan madenler, geliştirilen yeni aletler ve teknikler vs. hızla günlük hayatta uygulanıyor ve böylece değişimin hızı da nispeten artmış oluyordu. Pazarların haftada bir kurulmasını tesadüfler değil, ihtiyaçlar belirliyordu. İhtiyaçların çoğalmasıyla, yani üretimin artması ve yoğunlaşmasıyla pazarların sayısı da artmış, çapı büyümüştü. İlk dönemlerde sadece ihtiyaçları karşılamak için kurulan pazarlar, zamanla sermaye biriktirmenin, kâra kâr katmanın, kısacası vurgun vurmanın arenası haline gelmişti.

Biraz basitleştirmek kaydıyla, insan ilişkilerindeki değişikliklerin temel dinamiğini pazardaki alışveriş yöntemi ve tarzı belirlemekteydi.

Pazarlar, insanların  ihtiyacını karşılamak için buluştukları yer olmaktan çıkmış, büyük üreticilerin, sadece büyük kârlar elde etmek için başkalarını çalıştıran tüccarların, simsarların denetimine geçmişti. Pazarın karakteri bütünüyle değişmeye yüz tutmuştu. Zamanla pazarlar sadece büyük toptancıların buluşma noktası haline gelecekti. Bugün artık bu iş borsada ve internet üzerinden yapılmaktadır.

Pazarın karakterinin değişmesiyle birlikte, yani insanların pazardan çekilmesiyle birlikte karşılıklı ilişkileri de günden güne azalmış ve yok denecek noktaya gelmiştir.

Eskiden hayat basitti, şeffaftı, kurallarsa katı ve kalın hatlarla çizilmişti. Zamanla hayat karmaşıklaştı, ilişkiler daha bir girift hale geldi. Kurallar incelmişti insan da “medenileşmişti”. Bunu şuna benzetebiliriz. Eskiden köy evlerinin kapı ve pencereleri en sağlam ve dayanıklı ahşaptan yapılırdı, ama görünümü basitti ve oldukça kabaydı. Bugün evlerimizin kapı ve pencereleri oldukça ince işlenmiş, göz kamaştıran cilalarla kaplı, karmaşık düzeneklerle donatılmış ama en basit bir darbede dağılıp giden malzemeden üretilmiştir. Eskiden ilişkiler basitti, kurallar katıydı, değişim de oldukça yavaştı ama ilişkinin bir ağırlığı ve değeri vardı. Bir söz namus demekti ve ölmek için yeterliydi. Bugünse kurallar uçucu, sözlerinse hiçbir kıymeti yok; ilişkilerse maskeli ve aldatıcı.

Malların ne kadar ve nasıl üretildiğini bilmediğimiz, onların nasıl değiş tokuş edildiğini bilmediğimiz ve nasıl tüketildiğini de bilmediğimiz bir yaşam tarzı oluştu.

Şimdi yeniden enflasyon ve pazar metaforuna dönersek: ezelden beri insan ilişkilerinin dinamizmini, yani değişme hızını ve kalitesini malın üretim hızı, malın değiş tokuş hızı ve malın tüketim hızı belirlemektedir. Malın ancak ihtiyaca göre üretildiği, değiş tokuşun doğrudan yapıldığı ve kanaatkâr yaşayarak ihtiyacından fazlasını tüketmeme tutumunun belirlediği alışkanlıkların yerini şimdi malların ne kadar ve nasıl üretildiğini bilmediğimiz, onların nasıl değiş tokuş edildiğini bilmediğimiz ve nasıl tüketildiğini de bilmediğimiz bir yaşam tarzı almıştır.

Her şey baş döndürücü bir hızla üretiliyor, değiş tokuş ediliyor ve tüketiliyor. Dolayısıyla her şeyde bir bolluk var ama hiçbir şeyin tadı tuzu yok. Peki, bütün bunun sorumlusu kim veya ne?

(Devamı haftaya Perşembe)