Bu dizi, çok teknik anlatısıyla Bitkilerin Bildikleri ile başladı. Sonrasında daha yerel bağlamda Türkiye’nin Ağaçları Albümü ile devam etti. Yani en genel anlamda, bitkilerin canlılıklarını nasıl sürdürdüklerini, birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını, insani niteliklerle paralelliklerini ve hikâyelerde nasıl anlatıldıklarını bir şekilde işlemiş oldu(1). Şimdi ise, bu metinde bahsedeceğim kitaplarla birlikte dizi de sofra kültürüne yakınlaşmış olacak. Gerçi sofra kültürüne yaklaşmış olmanın bir diğer önemli konusu pişmiş ya da çiğ olanın yani kültürel ya da doğal olanın ayrılması anlamına geliyor. Ateşi kullanabilmeyi de içerisine katınca, konu değişiyor. Ancak bu kitaplarda bahsi geçecek besinler yalnızca yenilebilir yönleriyle değil, farklı hikâyelerin içerisinde de nasıl göründükleriyle anılıyor. En başta, neredeyse hepsi bir natürmort çalışmasının başkahramanı olmuş.
Ruhun Gıdası Kitaplar’ı 9. Kadıköy Kitap Günleri’ndeki renkli stantlarını gördüğümden beri takip ediyorum. O gün, pazardaymışım gibi hissetmiştim stantlarına yaklaşırken; maydanoz, domates, portakal, tarçın, patlıcan ve elma üzerine “Hakkında Her Şey” isimli kitaplar mevcut(tu). Haziran 2017’de karşılaştığım, ardından merakla okuduğum kitaplar bitki ve ağaçlar dizisi için hatırlanmayı bekliyormuş meğer.
Kitaplardaki renkli konulara girmeden, içerdikleri harita hakkında söylenebilecek birkaç kuru bilgiyi aktarayım: Serinin her kitabı aynı metodolojiye sahip. Yani altı kitabın içeriği sırasıyla tarihçe, besin içeriği bilgisi, en çok nerelerde tüketiliyor, nerede yetiştirilebilir, alırken ve saklarken neler yapılmalı, “bir acayip…” diye adlandırılan şaşırtıcı bilgiler, farklı dillerde nasıl adlandırıldığı ve edebiyatta, sanatta ve sinemada nasıl ürünlere esin kaynağı olduğu bölümlere ayrılıyor.(2)
Altı kitaplık bu seri bir natürmordu andırıyor. Natürmortlar, resim sanatında yiyecek ve kimi bitkilerin resmedildiği yapıtlardır. Üstelik bu tür, bitki ve meyve-sebze konusunun aynı tabloda yer aldığı bir başka örnek sayılabilir. 16. yüzyılda yaygınlaşmaya başlayan natürmort, ressamlara gerçekliğe, sıradanlığa her gün gördükleri malzemeleri inceleme yeteneği kazandırdığı söylenir. Sepet ya da tabak içerisinde meyveler-çiçekler hemen gözümüzün önüne gelebilir. Bahsedeceğim bu kitap dizisini de bir natürmort çalışması olarak düşünmek mümkün. Kitaplar, her gün gördüğümüz, aşina olduğumuz nesneler hakkında şaşırtıcı bir sunumu içeriyor.
Ruhun Gıdası Kitaplar’dan bir natürmort
Patlıcan, botanik sınıflamaya göre bir meyve kabul ediliyor. Avrupa’da yıllarca zehirli zannedilmiş ve sadece dekoratif bir bitki olarak yetiştirilmiş. Ne tuhaf. Benzer şekilde domatesten de zehirli olduğu düşüncesiyle uzak duruluyor. İtalyanlar ancak açlıktan domates “bile” yiyen fakir köylülerin ölmediğini gördüklerinde domatesi mutfaklarının temel malzemesi haline getiriyorlar. Gerçi domatesi diğer besinlerden ayıran önemli fark eleştirinin de bir tür ifadesi sayılması. Domates bu varlığını 19. yüzyılda Fransa’da bir seyircinin beğenmediği sopranoya çürük domates fırlatmasıyla ediniyor. Hatta siyasi bir kimlik kazanarak Hollanda Sosyalist Partisi de bu özelliğiyle ona kendi logosunda yer veriyor. Tüm bunları Domates Hakkında Her Şey adlı kitaptan öğreniyoruz.
Maydanozun yolculuğu da bir başka seyir izliyor. Kendisi yiyecek olarak tüketilmesinden önce uzunca bir süre tıbbi amaçlarla kullanılıyor. Akdenizli olan bu bitkinin geçmişi MÖ 4000’li yıllara uzanıyor. Kimi zaman mezar dekorasyonu kimi zaman da atletlerin başarılarını taçlandırmak için kullanıyor. Serinin bu kitabında “Maydanoz Katliamı” olarak tarihe geçen ilginç ve dehşet verici bir olay da anlatılıyor. 1937 yılında Dominik’te devlet tarafından gerçekleştirilen toplu katliamda dönemin diktatör Cumhurbaşkanı Rafael Trujillo’nun emriyle kişilerin İspanyolca maydanoz (Perejil) kelimesini nasıl telaffuz ettiğine bakılarak katledilmiş. “R” harfini söyleyebilenler üzerinden bir yargıya varılarak Dominik kökenli olmayanlar belirlenerek, Haiti kökenli olmakla yargılanan insanlar hemen öldürülüyormuş.
Maydanoz kadar dehşet verici olmasa da Ruhun Gıdası Kitaplar’ın bir başka ilginç üyesi tarçın. Kendisinin 100’den fazla türü olduğu biliniyor. Bunun yanında, kullanılan ilk baharatlardan olduğu anlatılıyor. MÖ 3000’lerde kullanıldığı yazılan tarçın, baharatlar arasında değerli olmasının yanı sıra bir dönem de karabiber ile birlikte para yerine bile kullanılıyor, takasın bir parçası haline geliyor.
Son
Bitkiler, ağaçlar, sebzeler ve meyveler bir zamanlar aynı dili konuşmuşlardır. Sonra ateş ve pişirme teknikleri girmiştir araya. Ateş, adını değiştirmiştir bitkilerin ve besinlerin. Belki de daha politik olmaya başlamışlardır, tekil tatlar eriyerek bir bütün içerisinde var olmuşlardır. Ruhun Gıdası Kitaplar dizisi ise öncelikle her ürünün kendi tadını koruyarak bir bütün oluşturmuş. Ardından yemek tarifleri bölümünde ise yan yana eklemiş tatları. Bu rengârenk kitaplar, bahçeden mutfağa doğru tüm bilgileri derlemiş, toparlamış ve keyifle sunmayı başarmış. Gerisi okurun damak zevkine kalmış.
Dipnotlar:
1) Tüm bunlar olurken, Çin’in pamuk tohumları Ay’da filizlendi. Cem Oran’ın Bilim ve Gelecek için çevirdiği haberde de okunacağı üzere, bu, Ay üzerinde yetişen ilk canlı olma özelliğini taşıyor.
2) Bu bilgilendirmeyi Türkiye’nin Ağaçları Albümü’nden bahsederken de yapmış ve “insan eli değmeden” ifadesiyle anlatmıştım. Bu kitaplarda da benzer şekilde, belirli haritaların içerisi doldurularak inşa edilmiş.
“Hakkında Her Şey” Serisi, Haz. Kolektif, Ruhun Gıdası Kitaplar Yayınevi, 2018