İngiliz antropolog Richard Wrangham, Homo sapiens’in dünyanın en barışçıl türü olmasına rağmen neden aynı zamanda en eli kanlı türü olduğunu Der Spiegel’e verdiği röportajda tartışıyor. Tamamını Bilim ve Gelecek dergisinde yayımlayacağımız söyleşinin bir bölümünü aşağıda aktarıyoruz.
Der Spiegel: Bizim köpekleri, atları ve kedileri evcilleştirdiğimiz görülüyor? Peki, bizi kim evcilleştirdi?
Wrangham: “Evcilleştirme” kelimesi biraz yanıltıcı. Bu kelime, insanlarla bir ilişkisi olduğu anlamına geliyor ama Belyaev’in tilki deneyleri bize sadece saldırgan olmayan davranışların seçiliminin önemli olduğunu gösteriyor. Bu seçilimin esaret altında veya vahşi doğada olması pek önemli değil. Bazı türler insan tarafından evcilleştirilirken, bazılarıysa saldırganlığın azalması bakımından, bizden bağımsız evcilleşmişlerdir. Biz, kendini evcilleştirebilen türlerden biriyiz.
Der Spiegel: Doğada ne tür evcilleştirilmiş hayvanlar bulunuyor?
Wrangham: Bunun en güzel örneğini en yakın akrabalarımız arasında bulabiliriz: Bonobolar. Şempanzelere çok benzerler ama bedenleri evcilleşme özellikleri gösterir: Daha kısa bir yüz, daha küçük dişler, daha küçük bir beyin ve cinsiyetler arasında daha düşük farklılık.
Der Spiegel: Yani onların davranışları daha mı barışçıl?
Wrangham: Kesinlikle evet. Bir erkek bonobo bir dişi bonoya saldırırsa, dişi yardım çağıracaktır ve dakikalar sonra saldırgan erkek ona haddini bildirecek kadın ittifakıyla karşı karşıya kalacaktır.
Der Spiegel: Dişi bonobolar erkek bonoboları evcilleştirdiler mi?
Wrangham: Evet, muhtemelen. Şempanzelerin aksine, bonoboların yaşadığı ortamda dişiler daima birlikte gezerler. Bu durum dişiler arasındaki sosyal ittifakı da güçlendirdi.
Der Spiegel: Bonobolar şempanzelerden daha mı iyi?
Wrangham: Birbirlerine karşı daha kibarlar; evet, doğru. Tabii ki bonoboların da karanlık tarafları vardır. Fransa’da bonoboların yaşam şekillerini temel alarak komün oluşturan bir adam vardı. Sonu pedofiliden içeri alınmak oldu.
Der Spiegel: İnsanlarda durum nasıl? Kadınlar erkekleri medenileştirdi mi?
Wrangham: Bu pek olası görünmüyor. Gücün kadınların elinde olduğuna dair birçok mitolojik anlatı var ama bugün dünyanın hiçbir yerinde anaerkillik yok ve bunun geçmişte olduğuna dair de bir kanıtımız yok.
Der Spiegel: Kadınlar değilse, erkekleri kim evcilleştirdi?
Wrangham: Şimdi tartışmalı bir konuya giriyoruz, çünkü fosiller bu konuda bize bir şey söylemiyor. Bunun yerine yapmamız gereken, günümüz avcı ve toplayıcılarının saldırgan davranış gösteren kişilere nasıl davrandığını gözlemlemek. Aslında temelde barışçıl bu halklarda dahi -tıpkı alfa şempanzeler gibi- şiddet ile diğerlerine üstünlük kurmaya çalışan insanlar var. Hapishaneler veya kolluk kuvvetleri olmadan bu insanlara nasıl tepki veriyorlar? Onlardan kendilerini korumaları için sadece bir yol var: İdam etmek. Öldürme, topluluktaki diğer erkekler arasında bir anlaşmaya varılarak yapılıyor.
Der Spiegel: Bunun insanlığın gen havuzundan saldırganlığını sistematik olarak sildiğini mi iddia ediyorsunuz?
Wrangham: Evet, saldırganlık azaldı ama hiç yok olmadı. Erdem, öldürmek gibi şiddet dolu bir şeyden evrimleşmiş gibi görünüyor. Ama sakın yanlış anlamayın. İnfazı günümüz dünyasında savunmuyorum. Adalet yanılabilir ve ölüm cezası kaçınılmaz olarak masum insanların karşısına çıkabilir. Ayrıca infazın insanları etkili bir şekilde suçtan uzak tuttuğuna dair kanıtımız da yok.
Der Spiegel: Ölüm cezasının bizi biz yaptığını iddia etmek oldukça cesur bir hipotez. Bunu nasıl buldunuz?
Wrangham: Christopher Boehm’ın “Hierarchy in the Forest” kitabındaki bir başlığı okurken buldum. Bu kitapta avcı ve toplayıcılığın infazlar yoluyla nasıl kontrol edildiği açıklanıyordu. Aman tanrım, bunu okuduğumda düşündüm, belki bu mekanizma bizim evrimimizi dahi şekillendirmiştir.
Der Spiegel: Güç için çabalayan birinin öldürülmesi avcı ve toplayıcı topluluklarda bir şefin olmadığı anlamına mı geliyor?
Wrangham: Evet, avcı-toplayıcılar erkekler1 arası ilişkilerde eşitlikçilerdir.
Der Spiegel: Amerikan yasalarının kurucuları “Her insan2 eşit yaratılmıştır” dediğinde, gerçekten binlerce yıl türümüzü şekillendiren bir prensibi mi yeniden hayata geçiriyorlardı?
Wrangham: Evet. Büyüleyici, değil mi? Bağımsızlık Bildirgesi kadın yerine erkeği işaret etse de, bu, avcı ve toplayıcılardaki duruma tekabül eder. Aralarındaki eşitlik sadece erkekler için geçerlidir ve kadınlar erkeklerin hükmü altında yaşarlar.
Der Spiegel: Sizce her şey nasıl başladı? Sonunda düşük rütbeli erkekler neden tiranı öldürmek için bir araya geldiler?
Wrangham: Alfa erkeklere karşı isyan bayrağını çekmek oldukça tehlikelidir. İlk taşı fırlatanın hayatı tehlikedir. Aslan veya şempanze bunu yapmaya cüret edemez. Sadece insanlar çömelip şöyle fısıldayabilirler: “Büyük taşın orada buluşalım, saldıralım ve öldürelim.”
Der Spiegel: Farklı bir deyişle söylemek gerekirse, dil ezilenlerin isyan çıkarmasını kolaylaştırdı.
Wrangham: Evet, çünkü sadece tartışarak ve plan yaparak kendilerine zarar vermeyeceğinden emin olarak bir tiranı öldürebilirlerdi.
Der Spiegel: İnsan, tüm hayvanların aksine, ahlaki eylemde bulunabilir. Kitabınızda bunun beta erkeğin alfa erkeğe karşı ayaklanmasının başka bir sonucu olduğunu iddia ediyorsunuz.
Wrangham: Evet, öyle ya da böyle beta erkek toplulukları güçlüye karşı birleşti. Sonrasında artık kendi grupları içindeki herkesi öldürme gücüne sahip olduklarını fark ettiler. Beraber yaşamak için kurallar koydular ve bu kurallara uymayanları ölümle korkuttular. Bu yolla kurallara uyanlar evrimsel olarak daha avantajlı hale geldi.
Der Spiegel: Kurallara uyma bizi ahlaki varlıklar mı yaptı?
Wrangham: Tam üstüne bastınız. Hayal kırıklığı olabilir ama üzgünüm ki böyle oldu: Ahlak, toplumun adaleti hedef almama çabası içinde doğdu.
Der Spiegel: Korkaklık yavaş yavaş genlerimize kazındı.
Wrangham: Evet. Fosil kayıtlar da kültürlenme sürecinin daha da hızlandığını gösteriyor.
Der Spiegel: Tamamlandı mı yoksa insanın uysallaşması devam ediyor mu?
Wrangham: En azından sürecin durduğuna dair bir kanıt yok.
Der Spiegel: Peki 10.000 bin nesil sonra biz insanlar neye benzeyeceğiz?
Wrangham: Elbette tartışmalı bir konu. Ama bu süreç olduğu gibi devam ederse, bugünkünden çok daha çocuksu görüneceğiz. Yüksek alın, büyük göz ve dar çene gibi çocuklara atfedilen özellikler daha da artacak.
Dipnotlar
1) Buradaki ifade, “men” olarak kullanılmış. Bu kavrama antropoloji literatüründe sert itirazlar bulunurken, bir süre öncesine kadar, “men” denilerek tüm insanlığın ifade edildiğini unutmamak gerekir. Wrangham sadece bir soru sonra bu konudan da kısaca söz ediyor.
2) Burada da “men” kullanılmış olsa da anlamı sağlayabilmek için “insan” çevirisi tercih edildi.
Kaynak: http://www.spiegel.de/international/interview-with-anthropologist-richard-wrangham-a-1259252.html