Homoseksüelliğin doğaya aykırı olduğunu söyleyen birileriyle mutlaka karşılaşmışsınızdır. Bu kanaate nereden vardıkları ya da düşüncelerini hangi somut temele dayandırdıkları bilinmez ama tek bir soru kafaları karıştırmaya yeter: “Şu halde neden bizzat doğanın kendisi homoseksüelliğin çeşit türlüsünü sergiliyor?” O zaman da mesela kadın erkek arasındaki farklar ya da zeka konusunda da birtakım ilginç fikirleri olan Bay veya Bayan Herşeyi Bilir somut örnekler duymak isteyecektir. Bu yazı onlara gelsin…
Bir defa acı gerçeği en başta söyleyelim: Homoseksüellik, yani aynı cinsiyetten bireylerin cinsel ya da cinsel çağrışımlı temaslara girmeleri, hayvanlar arasında oldukça yaygındır. Böceklerden balıklara, sürüngenlerden kuşlara ve memelilere, aklınıza gelebilecek tüm takımlarda kendisine rastlamak mümkün… Diğer bir deyişle kimse bu işten muaf değil, ancak homoseksüelliğin biçimini belirleyen birtakım sınırlar yok değil, mesela anatomik yapı. Bu bağlamda diyelim hem anüste hem karın bölgesinde penetrasyon deliği taşıyan yunusların gösterdiği davranış çeşitliliğini kuşlar gösteremeyebiliyor. Dolayısıyla erkek-erkek ya da dişi-dişi temasının derinliği ve biçimi basit dokunuşlardan birlikte yavru bakımına ya da tam çiftleşmeye kadar değişebiliyor. Çift oluşturma davranışı konusunda da yelpaze hayvan türlerinin sayısı ölçüsünde değişken. Mesela bonobo maymunlarında biraz kimin eli kimin cebinde durumu varken, bonobolardan dahi daha hiperseksüel olarak tanımlanan büyük yunuslarda erkekler arası eşleşmeler ömür boyu sürebiliyor. Bu noktada o meşhur argüman kulaklarımızı çınlatıyor: “Herkes homoseksüel olsa üreme olmaz, insan ya da hayvan türünün soyu tükenir!” Sorun şu ki böyle bir tablo asla ortaya çıkmıyor çünkü hayvan türleri söz konusu olduğunda mutlak bir homoseksüellikten çok esnek bir biseksüellikten bahsetmek daha doğru.
Bu noktada dümeni homoseksüelliğin çarpıcı örneklerini sergileyen sansasyonel hayvanlara değil, minik, sönük fakat tarihsel açıdan önemli bir türe çevirelim: Mayıs böcekleri. Tarımla uğraşanların başına bela olduğu için eskiden beri çok çalışılmış, bu sayede erkeklerin sistematik olarak erkeklerle çiftleştiği, bir 19. yüzyıl zooloğu olan Henri Gadeau de Kerville tarafından fark edilebilmiş ilk tür bu. O dönemde, bugün olduğu gibi homoseksüelliğin ancak bir zorunlu/ikinci tercih olabileceğini düşünen Kerville’i asıl şaşırtan ise bu çiftleşmelerin, tam da dişilerin varlığında gerçekleşiyor olmasıymış. Dolayısıyla bu minik yaratıklar Kerville’i şu soruyu sormaya mecbur etmiş: “Homoseksüellik zorunluluk değil tercih olabilir mi?” (bu arada Kerville’in konuyla ilgili makalesinde, oğlancılık anlamına gelen ‘pédérastrie’ sözcüğünü kullandığını belirtelim). Genç araştırmacının çalışma ve gözlemlerini Entomologlar Derneği’ne sunduğunda iyi giyimli saygın beyefendilerin öfkesini üzerine çekmekten başka bir sonuç elde edemediğini tahmin etmek zor değil. Fakat ne olursa olsun Kerville hayal görmüyordu ve hayvan davranışları dağarcığına bu yeni kavramı artık eklemiş bulunuyordu.
Peki homoseksüellik Kerville’in söylediği gibi zorunluluktan ziyade gerçekten de bir tercih diyelim… Yine de ‘neden var?’ sorusunu sormak gerekmiyor mu? Özellikle de çiftleşmenin üreme hedefiyle yapılan bir eylem olduğu düşünülürse? İşte! Muhtemel hata tam da burada, yani çiftleşmenin getirdiği keyif duygusunun, tipik insanmerkezci anlayışımızla, sadece insanlara has bir özellik olduğu düşüncesinde. Oysa pek çok kuş türü yumurtladıktan sonra da çiftleşmeye devam ediyor; ya da mesela makak maymunlarını gebelik bile çiftleşmekten alıkoyamıyor. Nihayetinde zevk ve keyif duygusunun yerini ihtiyaç ve gerekliliğe bırakmak evrimsel açıdan bile pek mantıklı ve garantili bir yol gibi durmuyor. Ne insanlar ne hayvanlar açısından… Bu arada evrim demişken, bizzat homoseksüelliğin üreme açısından bir avantaj sağlaması mümkün mü? Neden olmasın… Mesela yukarıda bahsetmeden geçemediğimiz yunusları ele alalım. Uzun süreli partnerliği tercih eden erkek çiftler, üreme zamanı geldiğinde dişiyi çiftleşmeye zorlamak anlamında heteroseksüel erkeklere göre avantaj kazanmış oluyorlar. Bu arada heteroseksüelliği bir zorunluluk, homoseksüelliği ise tercih olarak yaşıyor olmaları da işin ayrı bir yüzü. Bazı türlerde ‘ben homoseksüel ilişki istemem’ diye tutturan da var, mesela Kanada muflonları.

Normal zamanlarda erkeklerle dişilerin ayrı yaşadığı bu türde iki cinsiyetin bir araya gelmesi sadece üreme zamanlarında gerçekleşiyor. Yılın kalan koca kısmında ise erkekler kendi aralarında çiftleşiyorlar. Ancak bu kural bazı erkeklerin hoşuna gitmiyor. Özellikle de efemine olanların… Bu durumda söz konusu erkeğimiz bizim transeksüellik dediğimiz davranış biçimine başvuruyor. Yani anatomik düzeyde bir değişim yaşamaksızın sadece davranış düzeyinde bir cinsiyet değişimine giderek dişileşiyor. Bunu da dişilerin arasında yaşamaya başlayarak ve onların davranış kalıplarını benimseyerek yapıyor. Mesela idrarını onların yaptığı gibi boşaltıyor.
Genel anlamda dişilere gelince… Evrimin bu ayrıcalıklı cinsiyeti, kendi başına üreme gücüne sahip olduğundan homoseksüellik istediğinde bunu çok daha radikal biçimlerde elde edebiliyor. Ancak bu apayrı bir yazının konusu olduğundan geçici ve yüzeyel bir dişi homoseksüelliği örneğiyle yetinelim. Bu örnekte cinsellik yok, sadece ortak ebeveynlik var: Laysan albatroslarından söz ediyoruz. Pasifik adalarında yaşayan bu tür zaman zaman demografik dalgalanmalara maruz kalarak erkeklerin sayıca azaldığı dönemlere giriyor. Bu zamanlarda dişiler çareyi hemcinsleriyle çift oluşturmakta buluyorlar. Az sayıdaki erkekten biriyle çiftleşmeyi başarabilmiş dişiler kendilerine partner olarak yavrunun babasını ya da bir erkeği değil, çiftleşememiş bir dişiyi seçiyor. Böylece hem kendi yavrusu için bakım garantisi sağlıyor hem de diğer dişi için hazır bir eş ve yavru tedarikçisi gibi iş görüyor.
Tüm bu örneklerden çıkan tablo homoseksüelliğin ‘türün neslini kurutmak’ şöyle dursun, herkes açısından avantaj yaratan bir esnekliğe tekabül ettiğini gösteriyor. Sonuçta esnekliği ya da adaptasyon gücünü evrimin en üst kademesi olarak kabul ettiğimizde türün ve bireyin salahiyetini garantileyecek her türlü ilişki biçimine doğa onay veriyor. Belki bizler de doğayı, ömür boyu birbirinden ayrılmayan romantik dişi ve erkek kumrulardan ya da dişi haremi kurmuş erkek gorillerden ibaret görmesek, hayvanlardaki esneklikten feyz alsak rahat eder miyiz bilinmez, ancak ahlak kurallarımızın çarpıttığı bir doğa anlayışının kimseye faydası olmadığı, üstelik ne homoseksüellik ne erkeklik ne dişilik konusunda gerçeği yansıtmadığı kesin.
Kaynak
Fleur Daugey, Animaux homos-Histoire naturelle de l’homosexualité, Albin Michel: Paris, Şubat 2019; https://www.franceculture.fr/conferences/palais-de-la-decouverte-et-cite-des-sciences-et-de-lindustrie/animaux-homos-histoire-naturelle-de-lhomosexualite.