Tevfik Uyar, podcast kanalı olarak yayın hayatına devam eden Açık Bilim Dergisi’nin kurucu editörlerinden ve her türlü bilimdışı eğilime karşı mücadelesiyle tanınan Yalansavar adlı internet yayınının yazarlarından biri. Ayrıca Herkese Bilim Teknoloji’de yayın kurulu üyeliği ve köşe yazarlığı yapıyor.
Uyar, “Aklın Kırk Haramisi: Safsatalar” adlı yeni çıkan kitabında (Destek Yayınları, Mart 2019) günlük hayatta sık rastlanan 40 adet safsata türünü tek tek incelemiş. Kendisiyle kitabı üzerine bir söyleşi yaptık. Tamamı Bilim ve Gelecek dergisinin Mayıs sayısında yayımlanacak söyleşinin küçük bir bölümünü aşağıda okuyacaksınız.
Safsatalara kafayı takmak
– “Safsatalar”a neden ve nasıl merak sardınız? Neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz?
– Ben kendimi bilimsel kuşkucu ve eleştirel düşünür olarak tanımlıyorum. Yalansavar adlı oluşumumuzla uzun yıllardır Türkiye’de eleştirel düşünme ve bilimsel kuşkuculuğun yayılması için çalışmalar yapıyoruz. Safsatalar da eleştirel düşünmenin önemli bir öğesi olduğundan aslında uzun zamandır her birimizin ilgilendiği bir konu. Türkiye’de daha evvel özellikle bu konuyu ele alan tek kitap Alev Alatlı’nın safsata kılavuzuydu. Bu kavramla bizleri tanıştırdığı için kendisine çok müteşekkir olmakla birlikte, biraz daha kapsamlı, safsataları sadece tanımlar ve örneklerle ele almak yerine, bu safsataların bağlantılı olduğu zihinsel kısayol ve yerleşik önyargılarımızla ilişkisini kuran, öğrenmek isteyene bu safsataları nasıl savabilecekleri yönünde taktikler veren yeni, derli toplu bir kitaba ihtiyaç olduğunu düşündüm ve kolları bu yüzden sıvadım. Bunu da bir ihtiyaç olarak gördüm çünkü hem sosyal medyanın gelişmesi ve herkesin birer bireysel yayıncı haline gelmesi, hem Türkiye’deki yaygın basın yayının toplumsal işlevini kaybetmesi iyi bir akıl yürütmeyle kötü bir akıl yürütmeyi birbirinden ayırt edebilmenin önemini artırdı. Safsataları daha fazla kişinin öğrenmesinin Türkiye’nin geleceği açısından da iyi olacağını -naçizane- düşündüm.
İnsan zihni ve safsatalar
– Kitabı okurken, insan ister istemez kendi yaptığı safsatalara ve mantık azabına daha çok kulak kesiliyor ve dikkat etmeye başlıyor. Bir noktada bu konuda kendimi izlemeyi bir kenara bırakıp, acaba yazar bu kitabı yazarken cümlelerinde bu safsatalara düşmemek için kendi kendini takip ede ede mi yazdı diye düşündük. Kitabı yazarken böyle bir kaygınız oldu mu? Olduysa bu çok zorlu bir süreç değil mi?
– Aslına bakarsanız safsatalar, daha doğrusu informel (biçimsel olmayan) mantık ile uzun süre haşır neşir olduktan sonra düşüncelerinize ve yazdıklarınıza otomatikman dikkat etmeye başlıyorsunuz. Bu sebeple, belki birkaç sene önce olsaydı zorlanırdım ama şu an zorlanmıyorum. Ne var ki mükemmel değilim… Arada kaçıyor olmalı.
Safsata-inanç ilişkisi
– Din hükümleri (örneğin Tanrı’nın veya fizik ötesi bir gücün varlığı inancı), hatta her türlü inanç birer safsata mıdır? Safsata-inanç ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Her türlü inanç bir safsata değildir tabii. Yine önerme ve argüman ikilemine geliyoruz burada… Ancak bir sonuca “inanca dayalı bir önermeden” varırsanız ve vardığınız sonucun doğruluğunu bu inanca dayalı önermeye (öncüle) dayandırırsanız bu bir dine atıf safsatası haline gelir. Örneğin bir evlilikte eşlerin haklarını rasyonel bir zeminde tartışmak istediğinizde karşınıza salt “tanrının emri / fizik ötesi gücün emri” benzeri bir öncüle dayanan argüman gelirse bu bir safsatadır. O emrin doğruluğuna akıl, veri ya da delille ulaşılmamıştır. Sadece dini kaynaklara dayanmaktadır. Evrensel ya da akıl yoluyla ulaşılmış bir öncül olma durumuna sahip değildir.
– Kişisel bir soru: En çok düştüğünüz safsata türü hangisi? Neden?
– Her ne kadar düşmemeye dikkat etsem de bazen benim de “adam karalama” safsatasına veya “bir bilen safsatasına” düştüğüm oluyor. Ama bana has olduğunu sanmıyorum; görülme oranı oldukça yüksek safsatalar bunlar.