Bir banka görevlisi düşünün, ya da bir postane, otel, tiyatro veya karakol çalışanı… Masasının başına geçmiş, işiyle meşgul. Birden içeri aceleyle biri giriyor ve onun oturduğu tarafa doğru yöneliyor. Elindekini uzatıp “İyi günler, bunu kapının önünde buldum,” diyor. Bu bir cüzdan; ama şeffaf, içi görülebiliyor. Birkaç kartvizit, bir alışveriş listesi ve anahtarlar var. Kartvizitin üzerinde belli ki cüzdanın sahibinin ismi ve e-posta adresi yazıyor. Adam cüzdanı görevlinin masasına bırakıp “Herhalde birisi düşürmüş. Fakat benim acelem var, hemen gitmem gerekiyor. Siz ilgilenebilir misiniz?” diyor ve cevabı beklemeden çıkıp gidiyor. Cüzdanla baş başa kalıyor bizimki. Şöyle bir eline alıyor incelemek üzere, içinde bir miktar para olduğunu görüyor. Etrafına bakınıyor, masası iş arkadaşlarından biraz uzakta, dolayısıyla onu görmüş olamazlar. Kameraların da görüş alanı dışında. Cüzdan ve içindeki parayı alacak olsa büyük ihtimalle fark edilmeyecek. Sizce bu kişi ne yapar? Parayı alıp bu karşılaşma hiç olmamış gibi mi davranır? Yoksa cüzdanın sahibine mesaj atıp teslim etmek üzere çalıştığı yere mi çağırır? Bu sorunun sorulduğu 299 kişi cevabın cüzdandaki paranın miktarına bağlı olarak değişeceğini söylemiş. Buna göre cüzdanda para olmaması durumunda kahramanımızın cüzdanın sahibiyle iletişime geçme ihtimali, soruyu cevaplayanların kanaati uyarınca en yüksek; miktar arttıkça bu ihtimal düşer diyorlar. Aynı soru ekonomi uzmanlarına sorulduğunda da cevap değişmemiş. En gözde üniversitelerden 279 ekonomist böyle bir senaryo karşısında sade vatandaşınkinden farklı bir akıl yürütmeye gidemiyor: Para yoksa cüzdan sahibi aranır, para varsa miktar arttıkça arama ihtimali düşer. Uzman veya değil, herkes aynı cevaba yöneliyor çünkü araştırmacıların ifadesiyle, özçıkarın davranışlarımızdaki etkisi fazlasıyla abartılıyor. Hele başkalarının çıkarını kollamayı ifade eden özgecilik ya da kaçınmacı davranış ihtimalleri üzerinde hemen hiç durulmuyor. Oysa hepsi yanılıyor.
Yukarıdaki senaryo ABD’den Michigan ve Utah Üniversiteleri ile İsviçre’den Zürih Üniversitesi araştırmacıları tarafından 40 ülkeden 355 şehirde tekrarlandı. Toplamda 17.303 cüzdan kaybedildi ve bulundu, yani her ülkede aynı kurgu ortalama 400 kez tekrar edildi. Cüzdanda ya hiç para yoktu, ya da düşük miktarı ifade edecek şekilde 13,45 dolara veya yüksek miktarı ifade edecek şekilde 94,15 dolara karşılık gelecek kadar para o ülkenin birimiyle cüzdana kondu. Kartvizitteki isimler ve alışveriş listesinde yazanlar da aynı şekilde, denek ülkenin diline uygun biçimde düzenlenip kurgusal cüzdan sahibinin yerli olduğu duygusu verildi. Araştırmacıların “sivil dürüstlük” olarak adlandırdığı davranış biçimine ait oranlar ülkeden ülkeye değişmekle birlikte genel eğilim adeta evrensel bir tutarlılık gösterdi: Cüzdanın içinde para olduğunda bulan kişinin sahibini arama oranı (%51), para olmayan duruma göre (%40) çok daha yüksek çıktı. Üstelik cüzdandaki para arttıkça sahibini arama oranı da arttı (%72). Araştırmacılar aynı senaryoyu anahtar bileşenini denklemden çıkararak tekrarladıklarında içinde anahtar bulunan cüzdanların sahibine ulaştırılma oranının daha yüksek olduğu saptandılar. Peki Science dergisinde 20 Haziran günü yayımlanan bu sosyal deneyin sonuçları uygulayıcılarının gözünde ne anlama geliyor?
Bireylerin özçıkarlarını davranışlarının birincil motivasyonu olarak tanımlayan klasik ekonominin mantığına aykırı gibi görünen bu sonuçların temelinde kişinin kendine dair algısı yatıyor. Hırsızlık yapıyormuş gibi hissetmekten kaçınma arzusu karşıdakinin çıkarını kollamak kadar, hatta daha büyük ölçüde cüzdanla ilgili kararın belirleyicisi oluyor. Nihayetinde anahtarlı cüzdanlar tam da bu yüzden, yani özgeci sebeplerle sahibine daha fazla geri dönüyor. Fakat çalışma kapsamında ABD, İngiltere ve Polonya’da yürütülen anketler, boş cüzdan-az paralı cüzdan-çok paralı cüzdan-anahtarsız/paralı cüzdan olasılıkları arasında çok para içeren cüzdanı sahibine ulaştırmamanın en fazla hırsızlık yapıyormuş duygusu uyandıran senaryo olduğunu gösteriyor. Yani başkasına ait olana dokunmama kararı kaynağını yazılı ya da yazısız yasalardan değil kişinin özsaygısından alıyor.
Bu arada cüzdanı sahibine iade edenlerin oranı %14’ten %76’ya kadar geniş bir aralıkta, ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Coğrafi konumdan devlet yapısına kadar farklı bileşenlerle “sivil dürüstlük” derecesi arasındaki ilişkiyi de anlamlandırmaya çalışan araştırmacılar olumlu coğrafi koşullar, kitleleri karar alma süreçlerine dahil eden siyasi kurumlar, yaygın ulusal eğitim ve sosyal sermayeyi öne çıkaran kültürel normların hakim olduğu ülkelerde dürüstlük oranının daha yüksek olduğunu saptamışlar. Türkiye’nin sıralamadaki yerini merak ediyorsunuz değil mi? Boş cüzdanı sahibine ulaştırma konusunda gerilerdeyiz; kırk ülke arasında Türkiye’yi izleyen sekiz ülke sırasıyla Endonezya, Gana, Peru, Kazakistan, Fas, Birleşik Arap Emirlikleri, Malezya ve Çin. İçi para dolu cüzdanı verme konusunda ise %50’nin biraz altında seyrediyoruz diyelim. Dürüstlük rekortmenlerine gelince: İsveç, Danimarka, Çek Cumhuriyeti ve Yeni Zelanda en üst sıralarda. Meksika, Gana ya da Malezya’da ise cüzdanınıza sıkı sıkıya sahip çıkmanızı öneriyoruz, geri dönüş olmayabilir!
Kaynak
Alain Cohn ve ark., “Civic honesty around the globe”, Science, 20 Haziran 2019.