Küçük Nasreddin’i haylazlık edeceğine, eli bir iş tutsun diye terzi yanına çırak verirler.
İki yıl kadar sonra bir gün anası onu karşısına alıp sorar:
“Nasıl oğlum, terziliği biraz öğrenebildin mi?”
“Yarı yarıya öğrendim ana!” der. “Artık elime ne verseler sökebiliyorum. Dikmeyi de öğrendim mi tamam!”
Ahmet Soysal’ın Ruh Sorusu kitabını tanıtırken bir Küçük Nasreddin olarak yazıyor olacağım. Yani kumaşı sökmeyi bilen ama dikmeyi tam da beceremeyen biri olarak.1 Ruh Sorusu 2013’te Monokl Yayınları’ndan çıkmıştı. Dolayısıyla kitapla tanışmış olanlarımız varsa neden Küçük Nasreddin şakasıyla başladığımı anlayacaklarını düşünüyorum. Kitapla tanışmamışlar içinse, sıkı bir örgüyle karşı karşıya olduklarını ifade etmeye çalışıyorum. Kitap geniş bir felsefi-teolojik birikim içeriyor. Bu ifadeler Özer Or’un geçen sayıdaki Okumanın da, düşünmenin de yaşı var2 metnine de gönderme yapıyor. Yani bazı eserleri okumak kimi zaman erken sayılabilir. Özel olarak Ruh Sorusu’nu okurken, yani bir okur olarak, tam olarak böyle bir his vardı içimde: “Galiba birkaç ay sonra okumalıyım.”
Bu noktaya kadar ifade ettiklerimden okurun ödevime çalışmadığım izlenimi edinmesini istemem. Söylemek istediğim, Ruh Sorusu’nun yavaş yavaş okunup işaret ettiği noktalara dönülerek kavranabilecek bir kitap olduğu. Yani yüklü cümlelerin olduğu, virgüllerin bol olduğu bir eser. Kitap hem kavram tartışmalarını içeriyor hem de kutsal kitap okumaları yapıyor. Ardından da felsefi metinlerdeki ruh kavramını tartışıyor. Ahmet Soysal iki ana bölüme ayırıyor Ruh Sorusu’nu. Birinci ana bölümde ruh sorunsalının çerçevesini çizmeye çalışıyor. Diğer bir deyişle haritasını çıkarıyor. İkinci ana bölümde ise okumalar gerçekleştiriyor. Bu okumaların rotası ise Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da ruh hakkında yazılmış, söylenmiş olanlar. Yani üç tanrıcı gelenekte ruh kavramının ortaya çıkışını kronolojik olarak inceliyor Soysal. Eklediği şu uyarının önemli olduğunu düşünüyorum: “Uyuşmaların, ayrışmalardan daha önemli olduklarını fark edeceğiz ki bu, söz konusu dinlerin deyim yerindeyse esin ortaklığını kanıtlamaktadır.”
Üniversitede psikoloji lisans eğitimi almış birisi olarak, ruh kavramının yeterince değil neredeyse hiç tartışılmadığını bildiğimizi söyleyebilirim. Bu konuda eğitim tarzımızı eleştirmenin de son derece kısır bir yolculuk olacağını tahmin ediyorum. Ama lisans eğitimi konusuna değinmemin sebebi de Ahmet Soysal’ın yaptığı tartışmaların yerleşik terminolojiyi sarsacak kadar kuvvetli olduğunu düşünmem. Kitapta ruh sorunsalına yönelik tartışmalar teoloji, ontoloji, psikoloji, etik ve estetiğin alanlarına dâhil oluyor; kitabın deyişiyle her birinin “kesiştiği” alana. Kitap, terminolojiyi tartışırken aynı zamanda bir tartışmacının kendisini nasıl sorumlu hissettiğini de gösteriyor. Bahsettiğim “sorumlu” paragrafı doğrudan alıntılı- yorum: “Yerleşik bir terminolojiyi sarsmanın yaratacağı sorunlar göz ardı edilemez, ama temelsiz yerleşikliğin ve alışkanlıkların düşünce karanlığını sürdürmekten başka bir işlevi olamayacağının da bilincine varılması gerekir.” Ve şöyle devam ediyor: “Türkçe özgün bir düşünce doğacaksa, bu, en başta, doğru terimlerin kullanımıyla olanaklı olacaktır.”
Ruh Sorusu kitabı sorunsal olarak sunduklarını çözümlediğini ifade etmiyor. Ancak yeni sorular sormaktan da geri durmuyor. Günümüz Türkçesinde psükhe’nin “ruh” olarak kullanımının gelenekselleştiğinden bahsediyor kitap. Ardından bu terminolojinin yerine psükhe’nin kökensel karşılığı nefs’i öneriyor, nefs kavramının anlam zenginliğini vurguluyor.3 Öncesinde ve sonrasında şu soruları da soruyor Soysal. Ruh kavramı, Nefs (Psüke, Anima, Ame, Seele, Soul…) kavramını da içerecek boyutta genişletilebilir mi? Ya da tam tersi, Ruh kavramı, teolojinin, ontolojinin, psikolojinin, etik’in ve estetik’in bir kesişmesinin olanağını sunmamakta mıdır?
Ruh konusuna dair tartışmayı Suhreverdi’den, İbn Arabi’den, Kabbala hakkındaki notlardan da okuyoruz. Hemen ardından, Parmenides, Plotinos ve Hegel’i inceliyor Soysal. Kitap içerisinde yaptığı çalışmalara dair de ayrı bir başlık sunuyor: “Ruh’un Jenealojisi”. Bu iddialı başlığa dair eklenmesi gereken önemli bir bilgi de Ruh Sorusu kitabının aslında bir üçlemenin parçası, yani pek çok farklı ilişki ağı içerisinde olduğu. Üçleme, Ahmet Soysal’ın İtkisel Mantık, Ruh Sorusu ve Canlı Alev kitaplarını kapsıyor. Ve bu kitapta da İtkisel Mantık’taki bir çalışmanın benzerinin de olduğunu ifade ediyor yazar. Bu çalışma, kimi Fransızca kavramları ve terimleri henüz kurulmamış ve kurulması için büyük çaba gösterilmesi gerektiği ifade edilen Türkçe felsefe diline dair çalışmalar için yardıma çağırıyor aynı zamanda. Kitabın bir tür sorumluluk hissini de taşıdığını tekrar ifade etmeyi kıymetli görüyorum. Bu bağlamda, kitabın elli dokuzuncu sayfasında yer alan İbn Arabi alıntısının da son derece etkileyici olduğunu söylemeliyim.4 “Tanrı başkası’dır (başka insan’dır)” görüşünün anlatıldığı ve kitabın tamamında hassasiyetini gördüğümüz bu pasaj, kitabın taşın altına koyduğu eli de anlatıyor.
Ruh Sorusu kitabının kavram hakkında yapılacak bir inceleme için son derece zengin bir damar olduğunu söylenebilir. Benzer bir şekilde, kitabın kendini öne çıkardığı bir başka alan da izlediği yol ve kronolojik disiplin. Dolayısıyla son olarak, Ruh Sorusu’nun belirttiği yönlerin, yaptığı vurguların paylaşılmasını ve tartışılmasını umuyorum.
Ruh Sorusu, Ahmet Soysal, Monokl Yayınları, 2013, 112 s.
DİPNOTLAR
1) Malum, tekstil ve text kelimesi arası ilişkiyi biliyoruz. Yazıyla kumaş arasında da böyle bir etimolojik bağ mevcuttur. Hatta metnin “olay örgüsü” de deriz.)
2) Özer Or, Okumanın da, düşünmenin de yaşı var, Bilim ve Gelecek, Haziran 2019, s.96
3) Ahmet Soysal bu noktada Plotinos’un eseri Enned’lar 38’de, Nous ile Psükhe arasındaki bir geçişliliğin ve bir türden iç içe’lik olanağının ifade ettiğini örnek olarak gösteriyor.
4) İbn Arabi, Nurlar Haznesi – “Mişkatü’l-Envar” – 3. Bölüm , 18. Hadis (98), s.166-167; çev. M. Demirci, İz Yay., 2001)