Günümüzden yaklaşık 85 milyon yıl kadar önce yaşayan en eski memeli grubunu primatlar oluşturmaktadır. Bu primatlar, Kuzey Amerika, Afrika, Asya ve Avrupa’da yaşamışlar, ancak 30 milyon yıl öncesinde günümüz iklim yapısının biçimlenişi ve ilk Antarktik buzulların oluşmasıyla, Afrika ve Güney Asya’da yaşayanların dışındaki tüm primatlar yok olmuştur. 17 milyon yıl önce Hominidlerin atasını oluşturacak olan primatlar Afrika’dan çıkmış, Avrasya’ya göç etmişlerdir. Hominidlerden ayrılan Homo cinsinin tarihi yaklaşık 5 milyon yıl öncesine gider. Homo cinsinden bazıları farklı, bazıları aynı alanlarda, aynı zaman diliminde yaşayacak; bazıları yok olacak; ama aralarında sadece Homo sapiens, yani biz insanlar günümüze dek varlığını sürdürmeyi başaracaktır.
Ardipithecus ramidus: Anatomik olarak büyük oranda gorile benzerlik göstermekle beraber küçülmüş köpek dişleri dikkat çekicidir. Ağaç hayatına (arboreal) adapte olmuş durumdadırlar. Etiyopya’da bulunan fosillerin yaklaşık olarak 4,4 milyon yıl önce yaşadıkları tespit edilmiştir. 300-350 cm3 olan beyin kapasitesi, modern dişi şempanze beyin hacmine yakındır. Bazı bilim çevreleri, Ardipithecus’u Homo ailesine dahil etmemeyi daha uygun bulmaktadır.
Australopithecus anamensis ve Australopithecus afarensis: Homo cinsi içerisinde yer almazlar ve anatomik yapıları itibarıyla goril ve şempanzelere benzerlik gösterirler. Yaklaşık 3,9 – 3,0 milyon yıl önce Doğu ve Güney Afrika’da yaşamışlardır. En iyi tanımlanan ve bilinen bu fosil Lucy olarak adlandırılmıştır. Boyları 1,0-1,2 m civarında olan türün beyin kapasitesi 400 – 450 cm3 hesaplanmıştır. Köpek ve azı dişleri gorillere oranla oldukça küçülmüştür, ama halen modern insanınkinden daha büyüktür. Leğenkemiği gorilden çok, insanınkiyle benzerlik gösterir. Australopithecus tıpkı modern insanlar gibi dik yürüyebilir. Dik yürüme ellerin serbest kalışını, etrafı daha rahat görmeyi ve özellikle de alet üretimine büyük bir ivme sağlamıştır. Bu iki türün yanı sıra daha kaba bir vücut formuna sahip olan ve zamanımızdan 2,6 ila 1,2 milyon yıla tarihlenen türler de bulunmuştur. Güney Afrika’da yaşayanlar A. robustus ve Doğu Afrika’da yaşayanlar A. boisei olarak adlandırılmıştır.
Australopithecus africanus: Fosilleri Güney Afrika’da bulunmuştur. Zamanımızdan 2-3 milyon yıl önce yine Afrika’da yaşamışlardır. Anatomik açıdan Homo cinsine oldukça yakın özellikler göstermekle birlikte, beyin hacimleri 450-500 cm3 civarında olup modern bir gorilin zekâsına sahiptirler. Alet üretmemişler ancak doğada bulunan doğal malzemeleri kullanmışlardır. Yarattıkları endüstri “osteodontokeratik” (kemik-diş-boynuz/tırnak) olarak adlandırılmıştır.
Homo habilis: Bilimsel adları “becerikli adam” anlamına gelen habilisler, zamanımızdan 2,5-1,6 milyon yıl önce yaşamışlardır. Bu gruba ait fosiller 1962-1964 yıllarında Tanzanya’da bulunmuştur. Australopithecuslardan daha büyük bir beyin kapasitesine ve daha insan benzeri diş yapısına sahip oldukları için Homo cinsi içerisinde değerlendirilirler. Fosillerle birlikte taş aletler de gün ışığına çıkarılmıştır. Antropologlar, bıçak benzeri bu taş aletlerin avlanmaktan ziyade etleri ayırmak ve sıyırmak için kullanılmış oldukları görüşünde birleşir. Habilisler bulundukları bölgelere göre anatomik farklılıklar gösterir. Kimileri daha narin, kimileri daha kaba yapılıdır; bu nedenle sınıflandırılmaları konusunda zaman zaman faklı fikirler ortaya çıkabilmektedir.
Homo ergaster: “Ergaster” kelimesi Yunanca’da “işci-çalışan adam” anlamına gelmektedir. Zamanımızdan 1,9-1,4 milyon yıl önce yaşamış olan bu türün, diğer Homo cinslerinde olduğu gibi soyu tükenmiştir. Modern insanlar gibi tamamen dik (erect) yürüyebilirler, beyin kapasiteleri habilise göre daha gelişmiştir. Tanzanya, Etiyopya, Kenya ve Güney Afrika’da fosilleri bulunmuş olan Homo ergaster, Homo erectusların Afrika’da yaşayan formu olarak değerlendirilir. (Diğer tüm formlar Asya kökenlidir). Homo ergaster, taş balta, bıçak gibi aletler kullanmış, ilkel anlamda da olsa konuşmayı becerebilen ilk hominid türü olarak kabul edilmektedir.
Homo erectus: Bilimsel adları Latincede “dik duran adam” anlamına gelen Homo erectusların, Afrika’yı terk eden ilk hominid olduğu tahmin edilir. Fosilleri sadece Afrika’da değil, Türkiye, Fransa, Gürcistan, İspanya, Endonezya, Vietnam, Çin gibi ülkelerde de bulunmuştur. Bu derece farklı alanlara yayılım göstermiş olan erectuslar, fiziksel açıdan da farklık gösterirler. Genel olarak Homo erectusun beyin kapasitesi 850 cm3’den 1100 cm3’e kadar gelişim göstermiştir. Boyu 1,80 metreye ulaşan bu türün, fiziksel olarak da modern insandan daha kuvvetli olduğu varsayılmaktadır. Daha gelişmiş ve karmaşık taş aletler kullanan bu tür, aynı zamanda sistematik olarak avlanmayı becerebiliyordu. Her ne kadar belirgin bir konuşma dilleri olmasa da, avlanma sırasında seslere dayalı konuşma sistemini benimsedikleri sanılmaktadır. Ateşi kullanmakla kalmadıkları, aynı zamanda kontrol da edebildikleri, İsrail, Çin ve Java’daki kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Homo heidelbergensis: 1907 yılında Almanya’da bulunun bu tür, 600-400 binyıl önce yaşamıştır. Heidelbergensisler Homo erectus ile erken arkaik Homo sapiens arasında bir geçiş formu olarak kabul edilir. Beyin hacimleri oldukça gelişmiş, 1100-1400 cm3 ile neredeyse modern insan kapasitesine ulaşmıştır. Kullandıkları taş aletler daha da karmaşık hale gelmiştir. Almanya’da bulunan 400 binyıllık bir mızrak, Homo heidelbergensislerin avcılığı ve alet kullanması açısından önemli bilgi sağlamıştır. Ölülerini ilk gömen Homo grubu oldukları saptanmıştır.
Homo neanderthalensis: 130-35 binyıl önce yaşamış ve soyu tükenmiş bir Homo grubudur. Erkekleri 165-170 cm, kadınları ise 152-156 cm boylarında olup yine modern insana göre daha yapılı ve kaslıdırlar. Fosilleri ilk olarak 1800’lü yılların başında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bulunmuştur. Neanderthaller çağdaşları olan kromanyonlar (erken modern Homo sapiens) ile aynı zamanlarda, aynı lokasyonlarda yaşamışlardır. Yapılan DNA testleri sonucunda yüzde 99,5 modern insanla aynı olan bu türün, Homo sapienslerle melezleşip ortadan kalktıkları hipotezi ise hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Diğer bir hipoteze göre ise, buzul şartlarının yarattığı iklime son derece kuvvetli adaptasyonlarından sonra, değişen iklim ve yeni şartlara uyum sağlayamamış ve soyları tükenmiştir. Bulunan fosillerin orta ve iç kulak kemik yapıları sonucunda onların, müzikal ama çok karmaşık olmayan bir dille konuştukları sonucuna ulaşılmıştır. Taş ve tahtadan aletler kullandıkları, hayvanların postunu yüzdükleri, barınaklar inşa ettikleri bulunmuştur. En önemlisi de artık ölülerini gömen bu türde, öbür dünya kavramının geliştiği düşünülmektedir. Bazı mağaralarda bulunmuş olan uzun kemiklerin kesici aletler yardımıyla iliklerinin çıkarılıp yendiği saptanmıştır, dolayısıyla neanderthallerin kanibalist olduklarına (yamyamlık) dair deliller de mevcuttur.
Yararlanılan Kaynaklar:
– Herbert T., 1995; The First Humans, -The Search for our Origins-, Thames and Hudson, New Horizon.
– Johanson ve Edgar, 1996; From Lucy to Language: Hominid Evolution in Millions of Years Before Present.
– Özbek M., 2007; Dünden Bugüne İnsan, 2. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi.
Kaynak: Sibel Özbudun, Gülfem Uysal, 50 Soruda Antropoloji, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, s.42-45