Ana Sayfa Bilim Gündemi Bir insansıya ait 3.8 milyon yıllık kafatası bulundu

Bir insansıya ait 3.8 milyon yıllık kafatası bulundu

1608

Etiyopya’da ortaya çıkarılan bir kafatasına ilişkin çalışmalar, bu kafatasının Australopithecus anamensis türünden erkek bir bireye ait olduğunu ortaya çıkardı. Çalışmanın bulgularına göre iki ayağı üzerinde durabilme özelliği taşıyan bu Hominin’e ait kafatasının 3.8 milyon yıllık olduğu anlaşıldı.

Etiyopya’da bulunan bozulmamış kafatasının, Australopithecus afarensis türünün bir üyesi ünlü Lucy fosiline yakın bir tür olan Australopithecus anamensis türüne ait olduğu belirtiliyor. Çalışmaya ilişkin açıklamalarda bulunan paleoantropolog Yohannes Haile-Selassie, “Daha önce kafataslarına ait çok sayıda fosil gördüm ancak bu seferki daha önce hiç görmediğim bir şeydi” dedi. Etiyopyalı bir çoban tarafından tesadüfi olarak bulunan ve bu bölgede çalışma yürüten Haile-Selassie ile ekibi tarafından üzerinde yapılan çalışmalarla 3.8 milyon yıllık olduğu anlaşılan bu fosil, insan evriminde önemli bir aşama olan erken Homininlere ilişkin yeni bir görünümün elde edilmesini sağladı. Uzmanlar bu olağanüstü fosil üzerinde yapılacak yeni çalışmalarla insanın geçmişine ilişkin çok sayıda yeni bilginin edinilebileceğini ifade ediyorlar. Kafatasının ait olduğu türün, insan atalarının dik durmanın daha etkin yollarını geliştirmeye çalıştıkları bir dönemde yaşadığı, dolayısıyla kafatasının insan evrimine ilişkin bu gibi bilgilerin doğrulanması açısından önemli bir bulgu olduğu belirtiliyor. Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nde insan evrimi üzerine çalışma yürüten Fred Spoor, News&Views sitesine yazdığı makalede bu çalışmaya ilişkin olarak “Kafatası, insan evriminin bir başka ünlü simgesi haline gelmiş gibi görünüyor” ifadelerine yer verdi.

Araştırmanın geçmişi
Çalışmanın geçmişine bakacak olursak, bu kafatası Etiyopya’nın Afar isimli bölgesinde 2016 yılında bulundu. Ancak bu kafatasının hangi türe ait olduğuna ilişkin sorunun yanıtlanması tam 3 buçuk yıl sürdü. Haile-Selassie ve arkadaşları, bu kafatasını “MRD” olarak adlandırdılar ve bu kafatası fosilini Afrika’nın dört bir yanından elde edilen önceki Hominin fosilleri ile karşılaştırdılar. Bu kafatasının hangi türü temsil ettiğini ve insan evrimine ilişkin ağacın hangi dalında kendine yer bulduğunu anlamak için farklı morfolojik teknikler kullandılar. Yapılan çalışmaların sonucunda bu kafatası, Australopithecus anamensis türüne ait olarak tanımlandı. Bu türün, Lucy’nin üyelerinden olduğu Australopithecus afarensis ortaya çıktıktan hemen sonra ortadan kaybolduğu belirtildi. Bu türün, tırmanma ve bazı anatomik özellikleri nedeniyle maymunlara, iki ayak üzerinde yürümeyi kolaylaştıracak ayak bilekleri ve diz eklemleri değişiklikleri nedeniyle de insanlara benzediği belirtildi. Bu türe dair önceki fosil örneklerinin çoğunun diş, çenenin bir bölgesi, kol ve kemik parçalarından elde edildiği de araştırmacılar tarafından ifade edildi. Araştırmacılar, bu kafatası ile birlikte Homininler arasındaki farkların da daha keskin ayrımlarla ortaya koyulabileceğini söylüyor.

Nature’da yayınlanan çalışmanın yürütücülerinden Haile-Selassie, bu türe ait bireylerin çeşitli özelliklerine dikkat çekerek “A. anamensis’in kendi özelliklerinin birçoğu oldukça ilkeldir” dedi ve ekledi: “Bu türün üyeleri görece küçük bir beyne ve öne çıkan köpek dişlerine sahiptir. A. afarensis ile paylaşılan birkaç özellik vardır ancak bu tür, bu özelliklerin ilkel birer formunu taşır. Bu türün üyelerine arkadan baktığınızda onları maymuna benzetirsiniz. Bu tarz bir durumu A. afarensis’in atası olarak varsayılan bir türde gözlemlemeyi hiç beklemezdim. Bu yüzden bu iki tür arasındaki ilişkiyi görmek, konuya ilişkin fikirlerimde değişime neden oldu.”

Haile-Selassie ve arkadaşları, bu kafatasını “MRD” olarak adlandırdılar

Çalışmada kafatasının önemi
Ayrıca bu çalışma, bu canlılar arasındaki türleşmeyi de ortaya koyuyor. A. anamensis türünden ayrılan bir grubun evrimleşmesiyle A. afarensis’in ortaya çıkmış olabileceğini belirten araştırmacılardan Haile-Selassie, “Muhtemelen küçük bir A. anamensis populasyonu, kendisini ana populasyondan ayırdı ve bu sayede sağlanan izolasyon yoluyla bu tür büyük değişimler yaşadı. Bu değişimler, bu populasyonun ana populasyondan tamamen kopmasına neden oldu. Böylelikle bir türleşme yaşandı. Muhtemelen A. afarensis bu sayede ortaya çıktı” açıklamalarında bulundu. Araştırmacılar, bu noktada kafatası bulgularının önemine de vurgu yapıyorlar. Konuya ilişkin açıklamalarına devam eden araştırmacılar, “İnsan soyunun diğer türlerin evrim ağaçları gibi dallanıp çeşitlendiğini biliyoruz. Bu noktada, bu kafatasının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Çünkü kafatası çalışmaları bize iki ayak üzerinde yürüme hakkında bilgi veriyor. Aynı şekilde Homininlerin evrimine ilişkin olarak biyolojik çeşitlilik modelin oluşturulmasında da öne çıkan bir bulgu” diyor.

1995 yılında Paleoantropolog Meave Leakey ve ekip arkadaşları tarafından yapılan çalışmayla A. anamensis türünün, iki ayaklı yürüyüş sırasında tüm vücut ağırlığını taşımasına izin veren gelişmiş bir diz eklemi geliştiren ilk tür olduğu ortaya çıkarılmıştı. İki ayak üzerinde durma ve yürüme kabiliyeti olarak bilinen bipedalizmin, insanın atalarının eski homininlerin ağaç tırmanışlarına kıyasla daha geniş bir habitattan faydalanmalarını sağladığı da bilinmekteydi. Konuya ilişkin olarak yapılan ikinci bir çalışma, bu kafatasının ait olduğu türün yaşadığı bölgenin anlaşılması açısından da önemli bir noktada. Bu kafatasının bulunduğu çevre, kuru çalılıkların bulunduğu bir gölün etrafıydı. Botanik kalıntılarına ilişkin incelemeler, bu kuru çalılara dair bilgi alınmasını da sağladı. Case Western Reserve Üniversitesi’nde çalışma yürüten ve bu kapsamda çevreye ilişkin olan çalışmayı yürüten jeolog Beverly Saylor, “Gölün bulunduğu bölgede, ormanlık alanlar vardı ancak bir kısmı kurumuştu” açıklamalarında bulundu. Bu çalışma ile birlikte bu kafatasının ait olduğu türün tüketim alışkanlıklarına dair bilgiler de çevreye ilişkin bu çalışma yoluyla öğrenilmiş oldu. Buna göre, bu türün üyesi olan canlı, maymunların tüketim alışkanlıklarına benzer bir beslenme biçimini benimsemişti.

Bu fosilin bulunmasının ardından süren çalışmalar ve bu türün hangi Hominin türüne ait olduğuna dair geniş kapsamlı bir yaklaşımın ortaya konulması, gelecekte yapılacak daha kapsamlı çalışmalara öncülük edebilir. Araştırmacılar, bu noktanın altını çizerek fosilin değerini bir kez daha vurguluyor.

Kaynak: https://www.smithsonianmag.com/science-nature/38-million-year-old-skull-puts-new-face-little-known-human-ancestor-species-180973006/

Önceki İçerikAkrep zehri, kronik ağrının gizemini çözmede yardımcı olabilir
Sonraki İçerikSavaş, barış, emek ve emperyalizm
İstanbul Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde okuyorum. Evrim, Populasyon Genetiği, Moleküler Ekoloji ve Entomoloji alanlarıyla ilgiliyim. Bu alanların yanı sıra müzik ve tiyatro ile de ilgileniyorum.