Ana Sayfa Bilim Gündemi Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Uzm. Dr. Şahut Duran: Salgın dönemlerinde kaygı ve bilinmeyene...

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Uzm. Dr. Şahut Duran: Salgın dönemlerinde kaygı ve bilinmeyene karşı korku öne çıkıyor

1363
0

Salgın durumlarında ortaya çıkan ilk duygu ve düşünce nedir? Salgınlar psikolojimizi nasıl etkiler? Neden paniklemeye meyilliyiz? Sosyal devlet anlayışındaki yetersizlikler paniği artırıyor mu? Salgın ile ilgili bilimsel olmayan açıklamaların kökeninde ne var? Manisa Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi Uzm. Dr. Şahut Duran, soruları yanıtlayarak salgın psikolojisine ilişkin bilgi verdi.

Salgın durumlarında ortaya çıkan ilk duygu ve düşüncenin kaygı olduğunu belirten Psikiyatrist Şahut Duran, “Salgın hastalıkları bir afet olarak değerlendirdiğimizde, tüm afetlerde olduğu gibi bir kaygı durumu oluşuyor. Afetler açısından bakıldığında bölgesel olarak, o bölgede yaşayan halkın, o toplumun kaygılarında artış yaşanırken, salgın hastalıklarda daha global, daha geniş kapsamlı bir kaygı durumu görülüyor. Bu tip durumlarda bilinmeyene karşı korku ortaya çıkıyor. Bilinmeyen ve ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğimiz bir şeyden, nasıl gelişeceğini bilmediğimiz bir hastalıktan korkma durumu hâkim oluyor. Geçmiş dönemlerde yaşanan büyük salgınların kitlesel ölümlere neden olduğunu bildiğimiz için benzerler korkular tekrar canlanabiliyor” açıklamalarında bulundu.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından yapılan ilk vaka duyurusunun ardından Türkiye’de gözlenen paniği değerlendiren Duran, “Sadece ülkemizde değil dünyada da benzer bir davranış yaşanmış. Önlem alma konusunda abartılı girişimleri dünya genelindeki örnekleri üzerinden görebiliyoruz. Bizde de benzer sorunlar var. Kapsamlı sonuçları olabilecek bir hastalık, ölüme neden olabiliyor. Bu durum paniğin etmenlerinden biri. Bir diğeri ise gerek medyada ve sosyal medyada gerek halk arasında yayılan bilgiler, bu bilgiler panik ve dehşet yaratacak düzeyde olabiliyor. İnsanlar bu noktada hastalığın öldürme özelliğine odaklanıyor. Hastalık ne kadar öldürücü, yayılma durumu ne seviyede, hastalık nasıl gelişiyor; bu sorular daha sonradan geliyor. Bunu sadece halkta değil sağlık çalışanları arasında da görebiliyorsunuz. Aslında bu hastalık temas yoluyla gelişebiliyor. Temas olmadan hastalığın gelişme olasılığı yok. Temasın nasıl oluştuğu, kimlerle ve ne derecede temas edildiğinde hastalığa yakalanılabileceği konusunda bilgilenme isteği daha sonra geliyor. Yurtdışından gelen, bölgede olmayan, başka bir bölgenin orijin olduğu bir hastalık ve dünyaya yayıldı. İnsanlarda bu yayılımdan kaynaklı kaygı, panik ve kaçınma isteği oluşabiliyor” ve ekledi:

“Türkiye’de de birkaç sorun var. Devletin önlem aldığını biliyoruz ancak ilk etapta bilgilendirme konusunda yetersizlik vardı. Türkiye’de ilk vaka açıklandıktan sonra belki panik arttı ama önlemler konusunda bilginin verilmesiyle birlikte kaygının da azaldığını söyleyebiliriz. Öncesinde bir yetersiz bilgilendirme durumu vardı, toplum acaba vakalar saklanıyor mu sorusunu soruyordu.”

Sosyal devlet anlayışındaki yetersizliklerin paniği artırabileceğini ifade eden Dr. Şahut Duran, “İnsanlar doğdukları andan itibaren kendini güvende hissetme ihtiyacı duyar. Bu noktada en büyük güven kaynağı ebeveyndir. Toplumlar açısından bakıldığından da devlet bu ebeveynin yerini alıyor. Bu güven devletin sosyal devlet anlayışı gereğince sağlamasını bekliyor. Bu durumdaki aksaklıklar, devletin ihmalleri de toplumda güvensizliğe yol açabilir” açıklamalarında bulundu.

İtalya örneği: “Umursamayan kesim, hastalığın daha fazla yayılmasına neden olabilir”

Salgın konusunda hem dünyada hem de Türkiye’de paniğin yanı sıra bir de umursamazlık durumu öne çıkabiliyor. “Bize bir şey olmaz” ve “Yapabileceğim bir şey yok” yaklaşımını değerlendiren Duran, İtalya örneğine dikkat çekti:

“İtalya örneğinde salgının tehlikesi başlangıçta önemsenmemişti. Bu durum salgının İtalya’da çok hızlı bir biçimde yayılmasının kaynağı olarak gösteriliyor. Bu noktada toplumun özellikleri de öne çıkıyor. İtalya daha iç içe yaşayan bir toplum. Bizim toplumumuza yakın bir toplum, en azından risk anlamında böyle. Fazla korku yaratmak iyi değil ancak tedbir almamak da normal değil. Toplum içerisinde umursamayan kesimin az olduğunu görebilirsiniz ancak umursamayan az kesim, hastalığın daha fazla yayılmasına da neden olabilir. O yüzden böyle zamanlarda umursamayan ve tedbir almayan kesim için belli yaptırımların ve yasakların olması gerekiyor. Ancak salgın durumlarında umursamama hali yaygın değildir, daha çok kaygı ön plandadır.”

“Salgın hastalık dönemlerinde psikolojik olarak en çok etkilenen grup, zaten mevcut bir hastalığı olanlardır”

Salgın dönemlerinde korku yaratan temel durumun ölüm olduğunu belirten Şahut Duran, “Hastalığın öne çıkan özelliği risk grubundaki kişiler açısından öldürücü olmasıdır. Salgının başlangıcında yayılan görüntüler, ölüm korkusunu artırdı” açıklamalarında bulundu. “Bu hastalığın belirtilerine benzer belirtilere sahip olan hastalıkların da benzer bir paniği yaratması mümkündür. Bir grip enfeksiyonunda, ya da hastalıkla benzer belirtiler gözlendiğinde insanların aklına ilk olarak bu hastalık geliyor” diyerek toplumda gözlenen bir başka durumu da vurgulayan Şahut Duran, şöyle devam etti:

“Salgın hastalık dönemlerinde psikolojik olarak en çok etkilenen grup, zaten mevcut bir hastalığı olanlardır. Kaygı bozukluğu olan, özellikle de obsesif-kompulsif bozukluğu olan hastalar böylesi durumlarda daha çok etkilenebiliyor. Bir risk yokken bile, sürekli mikrop bulaşma korkusu yaşarlar. Sürekli temizlik yapma ve kaçınama davranışları sergilerler. Kişinin yaşamını da etkileyen ciddi bir bozukluktur. Bu rahatsızlığı taşıyanlar salgın durumlarında daha kaygılı olabiliyorlar. Söz konusu bozukluk dünyada da ülkemizde de yaygın. Toplum içerisindeki yayılımın yüzde 5 ila yüzde 10 arasında olduğu biliniyor.”

“Herhangi bir belirti taşımamasına rağmen sağlık kurumlarına giderek test yaptırmak için baskı yapan kişiler de olabiliyor. Böylesi davranışlara karşıyız.”

Gelir dağılımına göre farklı gruplarda bulunan, farklı sınıflardaki, farklı yaş gruplarındaki davranış biçimlerini değerlendiren Duran, “Davranış biçimlerindeki farklılıkların bu açıdan incelenmesi aslında sosyolojinin konusu ancak şunu söyleyebiliriz. Farklı davranışlar ortaya çıksa da her kesimde benzer korku ve benzer tepkiler ortaya çıkıyor” açıklamalarında bulundu.

“Şarlatanlar, geçerliliği olmayan bilgilerin yayılmasına neden oluyor; bu açıklamalar sadece zarar verir”
Türkiye’den ilk vaka bildirimi 11 Mart günü yapıldı.

Doğru ve gerçek olmayan verilerin, bilimsel olmayan bilgilerin ve önerilerin toplum içerisinde ön plana çıkmasını değerlendiren Uzm. Dr. Şahut Duran, “Eğitim sistemi, kültürel farklılıklar ön plana çıkıyor bu durumda. Toplum tarafından bilime verilen değerin ne kadar azaldığını da görebiliyoruz. Alternatif veya geleneksel adı altındaki uygulamaların ön plana çıktığını görebiliyoruz. Daha gerici bir yapılanmanın, daha gerici sistemlerin ortaya çıktığını biliyoruz. Toplum içerisindeki insanlar, inanışlarına ve kültürel özelliklerine yakın olduğunu düşündükleri açıklamaları ve uygulamaları destekleyebiliyor. Salgın durumlarında pozitif bilimin ve bilimsel tıp uygulamalarının ne kadar önemli olduğunu görebiliyoruz. İran’da ve Avrupa’da bu durumun inançla bir alakası olmadığı belirtilerek ibadet yerleri ziyarete kapatıldı” dedi ve ekledi:

“Bizim ülkemizde maalesef, bilimsel olmayan yorumlar ve paniği artıracak açıklamalar görebiliyoruz. Bilimsel açıklamalar yapmaya çalışan bazı şarlatanlar, kendi görüşlerini ifade ederek geçerliliği olmayan bilgilerin, sorun yaratacak bilgilerin toplumda yayılmasına neden olabiliyorlar. Açık olarak ifade etmek gerekirse, kelle paçanın iyi geldiği, Türklerin genetik olarak daha dayanıklı olduğu ve virüsün onlara bulaşamayacağı gibi açıklamalar şarlatan kimselerin söylemlerinden başka bir şey değildir. Bu açıklamalar sadece zarar verir. Bu hastalığın önemsenmemesi, tehlikeli görülmemesi ve gerekli tedbirlerin alınmamasına neden olabilecek, tehlikeli söylemlerdir bunlar. Dolayısıyla tedbirlerin alınması ve bu tür açıklamalarda bulunanların öne çıkarılmaması gerekiyor.”

“Yakın geçmişimizde yaşanan salgınlarda tıbbın, bilimin aldığı önlemler sayesinde eski dönemlerdeki salgınlarda yaşanan yıkım gerçekleşmeden salgın durumunun atlatıldığını biliyoruz. Tedaviler, önlemler hepsi salgın durumunun atlatılmasında etkili. Dünya her anlamda değişiyor, mikroorganizmalar da değişim içerisinde. Ancak bilim geliştikçe bu tür salgınların daha az hasar yaratacağını düşünüyoruz.”