Bilim ve Gelecek geçtiğimiz ay “200. Sayı” dedi. Bu cümlenin ardından ne yazılabilir, uzun süre düşündüm. En azından şunu söyleyebilirim ki, aklımdan geçen her cümlenin içerisinde “saygı” kelimesi vardı. Bu vesileyle dergiler hakkında değerli bir araştırma kitabını tanıtmak istiyorum. Türkiye’de Şiir Dergileri – Şairler Mezarlığı (1909-2008) adlı çalışma, Mehmet Can Doğan tarafından yapılan bir incelemenin kitaplaştırılmış hali. Dergiler kronolojik olarak birer birer ele alınıyor. Dergiyi dergi yapan nedir? Ne eksilirse, ne olmazsa dergi çöker? Elbette bu soruları cevaplamaya kalkışmayacağım, ama nedense, söz konusu dergiler olduğunda “kısa ömürlü” ifadesi bir sıfat olmaktan çok dergilerin adına sızıyor, adıyla birlikte anılıyor. Dolayısıyla soruların işaret edeceği cevaplar dizisine ihtiyacımız sürüyor.
Şiir dergileri özelinde yapılan ilk çalışma bu, Mehmet Can Doğan kitapta 1909’dan başlayarak 99 yıl boyunca çıkan dergileri titizlikle çalışıyor. Kimi yurtdışında ama çoğu Türkiye’de 1909 – 1930 arasında 3, 1940’larda 4, 1950’lerde 3, 1960’larda 6, 1970’lerde 5, 1980’lerde 19, 1990’larda 35, 2000’lerde 42 olmak üzere 117 tane dergi yayınlanıyor. Bu bilginin yanında, Yer Göstergesiyle diyerek de kıymetli bir kategori sunuyor yazar; dergiler için nerde çıktığı ve yayınlandığı konusunda 2000’lerden sonra büyük bir değişim yaşandığını da ekleyerek. Dergilere dair bu araştırmada 2000’li yıllar bir dönüm noktası olarak görülüyor.
Dönüm noktasını açalım: 1960 ve 1970’lere kadar İstanbul Ankara merkezli olan dergiler 1980’den sonra Urfa ve Berlin, 1990’larda Van, Bursa, Antalya, Osmaniye ve başka pek çok ile yayılarak çoğalıyor. Kitabın deyişiyle, taşra kendi “makus talihi”ni yeniyor ve sesini, kimi zaman gürültüsünü ve yankısını merkezlere kadar ulaştırıyor. Burada, yapılan incelemede gündeme getirilen önemli bir soru var: Merkez taşraya taşarak onu ele mi geçiriyor, yoksa taşra kendi dilini koruyarak mı yola çıkıyor? Bu soruya taşranın merkezin dilini konuşmaya başladığı şeklinde cevap veriliyor. Ama bu konuyu problem edinen dergiler, mesela Le Poéte Travaille dergisi, bir çıkış yaşıyor. Dergi sahibi Ahmet Bozkurt’un Ekim – Kasım 2003 yılındaki ifadelerini doğrudan aktarıyorum:
“Le Poéte Travaille dergisi olarak bizim istediğimiz tek şey kısır tartışmaların önüne geçmek, şiiri geri planda bırakmamaktır. Şiir üzerine yapılan tartışmalar kişisellikten daha çok metinsel bir düzlemde yapılmalıdır. Bir dergiye ‘taşra entelektüeli’ deyip de işin içinden sıyrılmak hiç de hoş bir durum değil. Bizi eleştirmek isteyenler, derginin kâğıdına değil de, yapılan işin içeriğine kafa yorsunlar bir zahmet (Doğan, 2008, s. 17).”
Bu ifadeye paralel olarak, gene 2003 Kasım’da, Akatalpa’dan Ramiz Dara’nın sözleri şöyle:
“Merkez sanattır. Edebiyattır, şiirdir. Bunun dışı taşradır. Taşra kavramının hele içinden geçtiğimiz çağda coğrafyayla hiçbir ilgisi yoktur (Doğan, 2008, s. 18).”
Bu yıllardaki merkez – taşra arasındaki gerilimin gene birçok derginin açılmasına ve kendi dilini sorgulamasına zemin hazırladığını görüyoruz. Günümüze yaklaştığımızda bu tartışmaların dindiğini söylemek uygun olmaz. Ama bugüne yaklaştığımızda e-derginin dergi çıkarmaktaki çoğu güçlüğe ferahlık sağladığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla tartışmaya katılmak ve “sözüm var” demek için daha fazla zemin bulmak kolaylaşıyor.
Türkiye’de Şiir Dergileri – Şairler Mezarlığı (1909-2008) bu verileri bize sunmanın ötesinde, dergilerin manifestolarını, çıkış gerekçelerine ve amaçlarına dair görüşlerini de aktarıyor. Görülüyor ki, her dergi bir probleme binaen ayağa kalkıyor. Bazen de parmak sallıyor. Ama ne yazık ki okuruna veda edebilen, veda etmenin hassasiyetini taşıyabilen dergi sayısı az. Gene de şiir dergilerinin bıçkın, agresif, öfkeli hallerini bu tanıtımlarda görmek mümkün. Açıkçası, uzun süredir düşündüğüm şu sorunun bazı işaretlerini de bu çalışmada görme imkânı buldum: Dergi çıkarırken yaşanan duygu nedir? Düşünceleri biliyoruz ama duygu nedir? Bu sorunun cevabını okurlar kendi verecektir, benim gördüğüm, çoğunlukla öfke oldu.
Son olarak, şiir dergileri hakkındaki bu kıymetli çalışmaya işaret ettikten sonra metni tanıttığım kitaptan uzaklaşarak yapacağım. “Küçükken” dediğim yaşlardan beri Bilim ve Gelecek okuru olduğumdan ötürü 200. sayının gelişini, editör metnimizde coşkunun ve tebriğin ne kadar az yer kapladığının üzüntüsünü hissederek de olsa, mutlulukla karşıladığımı aktarmak isterim. Gurur duydum. Ama Bilim ve Gelecek’in Aralık sayısındaki editör metni bir kutlamayı içermiyordu, neden? Bir süreç değerlendirme sonucunda hemhâl ve hemdert olmaya davet ediyordu. Önemli kaygılar dile getiriliyordu. Dolayısıyla şunun gerekliliğine fazlasıyla inanıyorum: Kâğıt konusundaki sarsıntıdan sonra gelen pandemi koşullarında, her derginin editör notlarına ayrıca dikkat kesilmek gerekiyor. En azından ben de bu sayıda bunu hatırlatmak ve okura iletmek isterim. Sanıyorum ki ancak böyle olduğunda her sayı ağrı ve sızılarla değil coşkuyla karşılanabilir.
Künye: Türkiye’de Şiir Dergileri – Şairler Mezarlığı (1909-2008), Mehmet Can Doğan, Hayal Yayınevi, 2020, 241 s.