Okuyacağınız yazı, ABD’de Stony Brook Üniversitesi felsefe bölümü başkanı, bilim felsefesi üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınan felsefe profesörü Robert P. Crease’in physicsworld dergisi için yazmış olduğu bir köşe yazısıdır:
“Look up… get your head out of your ass
(Yukarı bak… kafanı kıçının dışına çıkar)
Listen to the goddamn qualified scientists.
(Şu lanet olası işinin ehli biliminsanlarını dinle)”
Bu sözler “şeker gibi” müzik yapan pop şarkıcısı Ariana Grande’den çıkmayacak gibi değil mi? Kendisi bu sözleri, yakın zamanlarda vizyona giren “Don’t Look Up” filmi için bestelediği şarkıda söyledi. Filmde, 9 km genişliğindeki dev bir “gezegenöldüren” kuyruklu yıldız Dünya’ya doğru yol almakta ve bu şarkının sözleri de filmde bu felaketi önleme namına hiçbir hamle yapmakla ilgilenmeyen siyasetçilere, medya kuruluşlarına ve sağduyusuz halka gönderme yapmakta.
Filmde keşfedilen kuyruklu yıldız gökbilim alanında doktora öğrencisi olan Kate Dibiasky(ünlü oyuncu Jennifer Lawrence tarafından oynanıyor) ve tez danışmanı Randall Mindy(bir başka ünlü oyuncu olan Leonardo DiCaprio tarafından oynanmakta). Ancak görüştükleri insanların çoğu -ABD başkanı Janie Orlean(Meryl Sreep) da dahil olmak üzere- bu iki biliminsanının kaygı veren keşfini önemsemezler. Filmin ana karakterleri olan ikilinin halkın ilgisini çekme çabalarına rağmen halkın tepkisi bu durumdan kâr elde etmekle topyekün karşısında durmak arasında gidip gelir. İnsanlığı yöneten hükümetler öylesine yanlış yönlendirilmiş durumdadır ki (spoiler uyarısı) beklenen çarpışma gerçekleşir ve Dünya üzerindeki canlıların tümünü etkileyecek felaket gerçekleşir.
Don’t Look Up filminden daha önce çekilmiş ama benzer bir sinopsise sahip “Deep Impact” (1998) filmindeyse olaylar çok daha farklıdır. Bu filmde 11 kilometrelik bir kuyrukluyıldız bize doğru gelmektedir. Ancak buradan ABD başkanı dinler, halkını bilgilendirir ve biliminsanlarına güvenmeleri konusunda onları telkin eder.(Tahmin edersiniz ki film uzuun zaman önce çekilmiş…). Filmde kısmen başarılı hamleler yapılmış, kuyrukluyıldızı yok etmeye gönderilmiş astronotlar kuyrukluyıldızın bir kısmını patlatarak kendilerini feda etmişler ve kuyrukluyıldız Dünya’ya çarpsa da insanlık hayatta kalmıştır.
Bir başka kuyrukluyıldız çarpmasıyla ilgili felaket filmi olan “Seeking a Friend for the End of the World” (2012) ise 112 kilometrelik devasa bir kuyukluyıldızdan bahseder. Kimse bu haberin doğruluğunu sorgulamaz ancak insanlık da “uslu” durmaz. Her yerde isyanlar çıkar ve kaos hakim olur. Kimileri topluca intihar ederken, kimileriyse ummadık suçlar işler. Filmin Steve Carell ve Keira Knightley tarafından oynanan başrolleri, ortaya çıkan felaket konusunda mütefekkürlerdir ve bir gelecekleri olacağına dair illüzyonlara kapılmazlar.
Bu karakterlerin takındığı samimi davranışlar bana Nietzsche’nin bir göçmen gemisinin anakarayı terk etmesinden hemen önce ortaya çıkan tabloyu tasvisi aklıma gelir. Yolcular ve arkada bıraktıkları hakkında Nietsche şöyle yazar: “Birbirinize her zamankinden daha fazla söyleyecek sözümüz var, saat geçiyor, okyanus yalnız sessizliğiyle tüm gürültünün arkasında sabırsızlıkla bekliyor.” Yaklaşan ölüm bile insanları başkalarına karşı samimi ve içten yapamıyorsa, hiçbir şey yapamaz.
Felaketi tahayyül edebilmek
Bu üç film, internetteki platformlarda bulup izleyebileceğiniz bir dizüne Hollywood felaket filmlerinden yalnızca küçük bir seçki. Sayısız diğer filmlerden; insanlığı tehtid eden kuyrukluyıldız, göktaşı, uzaylı ve başka uzay-temalı tehlikelerden ve hatta evinize daha yakın pandemi, zombi veya nükleer patlama gibi tehlikelere kadar istediğinizi seçebilirsiniz.
Göktaşı ve kuyrukluyıldız filmlerinin ortak paylaştığı bir takım olaylar silsilesi vardır. Kötü haber genellikle ilk olarak sayısal, hesaplamalı tahminler sayesinde ortaya çıkar. Biliminsanları verileri inceler, hükümetleri bilgilendirir ve yöneticiler de halkı bilgilendirir. İlginç olan durum, bu filmlerde biliminsanlarının mesajları çoğunlukla yetkililer tarafından hiç dokunulmadan halka iletilir. Bu durumu fizikte var olan bir kavram olan “empedans uygunluğu”na (impedance matching) çok benzetiyorum. Empedans uygunluğu, düşük empedans gerektiren bir bölgeye yüksek empedanslı sinyal göndermeniz için ne yapmanız gerektiğini açıklar. Empedans ise bir elektrik devresinde devre bileşenlerinin her birinin alternatif akımına karşı oluşturduğu dirençtir. Empedans yüksekse devreden çok az miktarda akım geçebilir, düşükse de daha çok. Olabıildiğince az veri kaybetmek istiyorsanız empedansınızı zaman içinde yavaş yavaş düşürmelisiniz veya arttırmalısınız, tıpki bir trompete üfler gibi. Ağzınızdan çıkan sessiz hava(düşük empedans), bir dönüşümden geçerek açık havada duyulacak hale gelir(yüksek empedans). Müzik aleti, bu süreçte elde ettiği sinyalleri zaman içinde ses dalgalarına dönüştürür. Don’t Look Up, benim için tam bir “Empedans Uyumsuzluğu”.
Tabii Don’t Look Up bu bahsettiklerimden farklı, çok daha ilgi çekici. Pandemi veya küresel iklim krizi gibi varoluşsal tehtidlere daha çarpıcı ve eğlenceli bir şekilde ilgi çekme derdinde. Empedans ayarı ilk önce yeterince uygun ilerliyor. DiCaprio ve Lawrence, kuyruklu yıldızın koordinatlarını çizip 6 ay içinde Dünya’ya %99.87 ihtimalle çarpacağını ortaya çıkarırlar. Bu haberi NASA yetkilileriyle paylaşırlar, onlar da ABD Başkanıyla.
Beklenen ters köşe ABD başkanının tepkisidir. ABD başkanı görünüşe göre Dünya’nın yok olma ihtimalinden çok ara-dönem seçimleriyle ilgilenmektedir. Bu durumu da filmin başröllerine durumu “oturup değerlendireceğini(sit tight and assess)” söyler. Başkan, seçim sonuçlarını etkileyeceği ortaya çıkınca Dünya’nın yok olmasını önleyecek hamleleri yapacağını söylese de, daha sonra ünlü bir işinsanının, kuyrukluyıldızda 32 trilyon dolar değerinde nadir minerallerin olduğunu söylemesi üzerine tekrar öncelikleri değişir.
Başkanı atlatmaya çalışarak çözüm arayan biliminsanlarımız, yaşanacak elim gelişmeyi haber ve sabah programlarında duyurmaya çalışırlar. Haber sunucusu tarafından DİCaprio’ya “Basit tut, hiç matematik olmasın.” der ve DicCaprio’nun cevanbı “Ama bu tamamen matematik” olur. Lawrence, sakin kaldığı müddetçe kameralar tarafından tamamen görmezden gelinir ancak tutkuyla bir konuyu anlatmaya başladığında da dalga geçilir. Program sunucusu Lawrence’a “bağıran kadın”(yelling lady) der ve “medya eğitimi”ne ihtiyacı olduğunu söyler.
Siyasi gerçeklikler, medyanın tavrı ve kazanılmış kısa dönem menfaatler; büyükçe bir yük yaratıyor ve bu yük de empedans uyumsuzluğu oluşturuyor. Medya tarafından tıka basa doyurulmuş ve kısa dönem siyasetin her alana nüfuz etmiş olduğu dünyada bilim yalnızca tek başına bir sestir, üstelik hiç de kolayca anlaşılamayan bir ses. Bu küçük sinyal, diğer sesler arasında tümüyle kaybolmuş vaziyettedir ta ki filmdeki dünyaca ünlü pop şarkıcısı olan-herhangi bir bilimsel otorite olmayan- Ariana Grande ünlü şarkısını sahnede söyleyip olayın vahametine dikkat çekinceye kadar.
Kırılım noktası
Don’t Look Up filmi vizyona girdikten sonra New York Times gazetesi manşetine iki adet bilim haberini taşıdı.Birincisi, dünyanın en büyük ve pahalı gözlemeci olan James Webb Uzay Teleskobu’nın fırlatılışı üzerineydi. Diğer haber ise maske takma zorunluluğunu protesto eden insanlara karşı biliminsanlarının maske takmanın faydalarına dair görüşleriydi.
Görünüşe göre topluma heyecanlı ve halka tehtid içermeyen haberler pek az empedans uyuşmazlığı yaşıyor, James Webb gibi. Öte yandan bilimin ürettiği bir politika yaşam tarzlarımıza doğrudan etki ettiğinde empedans uyuşmazlığı çok yüksek olabiliyor. Kulağınıza mübala gibi duyulabilir ama işte bu sebeple empedans uyuşmazlığı, gezegenimiz için bir kuyrukluyıldızının yaratabileceğinden çok daha büyük bir tehtid oluşturuyor.
Kaynak: physics world