Farklı etnik kökenlere sahip insanları kendi kokusunun potasında eriten, bitki merkezli kültürel uygulamaları doğuran ağaçlardan biri da göknarlarımızdır. Günümüzde Anadolu dağlarını süsleyen güzelim göknarlarımız, hem ilaç kaynağı potansiyelleri hem de güzel görünümleriyle Anadolu insanının vazgeçilmez hayat yoldaşıdırlar.
Göknar ağacı ile ilgili ilk kültürel bilgiler Anadolu’nun Neolitik çağ tabakalarında yapılan kazılardan elde edilmiştir. Çatalhöyük Neolitik tabakalarının kazısı sonucunda, göknar ağacının tahta kapların yapımında kullanıldığı tespit edilmiştir.
Göknardan yapılan Troya atının anlamı
Homerus’un İlyada’sına göre; Troya’ya girmek isteyen Akha ordusu, 10 yıl savaştıktan sonra bu amacına ulaşamayınca tahtadan bir at yapar, bunun içine savaşçılarını koyar ve Troya’yı bu yöntemle işgal eder. (1) Ancak söz konusu tahta atı yapmak için savaş alanından bir hayli uzak olan Kazdağı’ndaki göknar ağacını kullanırlar. Troya atının yapıldığı Kazdağı Göknarı’nın bilimsel adı da Abies nordmanniana subsp. equi-trojani’dir. “Equus” Latince’de “at” anlamına geldiğinden, Kazdağı göknarının literatürdeki adı aslında “Troya Atının Göknarı”dır. Anadolu’nun özgün söylencesinin kaynağında yine Anadolu’nun özgün bir bitkisi bulunmaktadır. Her ne kadar Akhaların Troya’yı tahta at ile alt ettikleri söylenmekteyse de Troyalıların bu kadar basit bir numarayı yutmayacakları akla daha yakındır.
Göknardan tahta at yapılarak bir ülkenin yok edilmesini o zamanın ağaçlarla ilgili inançlarına bağlamak daha mantıklıdır. Nitekim Troyalıların çağdaşı olan Hitit devletinin anlaşma metinlerinde göknar ağacı ile ilgili hükümler bu konuda bizlere ipucu verir. Hitit devleti ile Hurri devleti arasında yapılan bir anlaşma metninde “Hurriler bu antlaşmanın ve yeminin sözlerine uymazsa, bir göknar ağacı kesilip devrildiğinde artık büyümeyeceği gibi… biz Hurrileri karımız, çocuklarımız ve ülkemizle birlikte bu göknar ağacı gibi bırak. Kesilmiş göknar ağacının nasıl zürriyeti yoksa… Biz Hurrileri ülkemizle birlikte ve çocuklarımızla birlikte zürriyetsiz bırak” (2) denilmektedir. Yukarıdaki Hitit metninden hareketle; Troya’yı alamayan yağmacı Akhaların en sonunda büyüsel ve simgesel bir yola başvurdukları, mahvetmek istedikleri ülkenin insanlarını yok edebilmek için Kazdağı’ndaki göknar ağaçlarını keserek bunlardan heykeller yaptıkları akla daha mantıklı gelmektedir. Zira Hitit inancında, ülkenin göknarlarının kesilmesi ile bu göknarların yetiştiği topraklardaki insanların yok olması arasında paralellik kurulduğu görülmektedir. Savaşın gerçekleştiği Geç Tunç Çağında Troya bölgesi, Hititlerle benzer kültüre sahip ve onlara akraba Luvilerin ülkesidir. Belki de Akha ordusu yerel halkın bu inancını bildiğinden ve onların moralini bozmak istediğinden, onları koruyan Anatanrıça İda ile özdeşleştirilen Kazdağı’nın göknarlarını keserek Troya halkına umutsuzluk aşılamayı planlamış da olabilir. Diğer bir olasılık da Troya’yı ele geçiren ve halkını öldüren Akhaların yaptıkları bu soykırımın simgesi ve zaferlerinin sembolü olarak göknar ağacından çeşitli heykeller yapmış olmalarıdır
Göknar ağacı, uygun koşullar oluşmadığında 10-15 yıl bekleyip zor koşullara (ağaç altı gölgelere) direnerek (Troyalılar da 10 yıl direndiler) fırsatını bulduğunda aniden boy atarak 60 yıl yaşayabilir. 60 yıllık yaşam süresi insanların ömür süreleri ile benzeşmektedir. Göknarın insanlarla özdeşleştirilmesinin en önemli nedenlerinden birisi ağacın söz konusu biyolojik özellikleri olmalıdır. Ayrıca göknarın uç dallarının insan eli gibi 5 çıkıntılı olması da onun insani ve anatanrıça bağlantısını veriyor olmalıdır. Zira Anadolu anatanrıçası Meter’in (İda) kutsal sayısı 5 olup 5 parmaklı el de onun göstergesidir. Akhaları destekleyen Poseidon’un sembolü attır. Troyalıların en önemli tanrısı ise koruyucu ve kurtarıcı anatanrıça İda’dır. İda’nın en önemli göstergesi ise onun bitkileri, özellikle insan soyu ile özdeşleşen göknarlarıdır. Tahta atın yapılmasının anlamı; “Ben desteğini aldığım deniz tanrısı Poseidon’un yardımıyla gemilerle senin yurduna geldim, Poseidon’un sembolü atlarla senin ülkeni soykırıma uğrattım, insan soyu ve Troyalılar ile özdeşleşen göknarlardan tahta at yaptım. Yani göknarlarını (insanlarını) keserek ve öldürerek savaşçı Poseidon kültünü bu topraklara yerleştirdim”dir. (5)
Göknar yaprağı ilaç gibi
Kazdağı’nın kuzeyinde, Bayramiç ilçesinin 10 km doğusundaki Kurşunlu Tepe’de kurulu bulunan antik Skepsis (Evciler) kenti paralarının üzerinde göknar ağacı motifi vardır. Bu da ağacın eski çağlardan beri kutsandığını ve sembol olarak kullanıldığını gösterir.Troyalıların Aeneas önderliğinde İtalya’ya göçlerinde yaptıkları gemi malzemeleri Kazdağı göknarından imal edilmiştir. Troyalıların İtalya’ya göçlerinde Kazdağı göknarını kullanmaları dolayısıyla, Kibele kültüne sonradan eklenen ve Attis’i sembolize eden kozalak motifinin kaynağının da yine göknar ağacı olduğu düşünülmektedir. (6)
Günümüzde Balıkesir ve Çanakkale insanı, endemik Kazdağı göknarının yapraklarını içtiği çayın içine atar, çayını reçine kokulu bir şekilde içer. Göknar ağacının çayın içine katılması muhtemelen antik çağlardan kalan bir uygulamadır. Zira üreme ve soyun devamı ile özdeşleştirilen bu ağacımızın yaprağının çaya sadece koku vermediği, muhtemelen insanların soyunu devam ettirmek istemesi ile ilgili bir uygulama olduğu akla gelmektedir. Ancak bu uygulamanın kültürel nedenlerinin yanında bilimsel dayanaklarının da olduğu yönünde tespitlere ulaşılmıştır: Genellikle yemeklerden sonra içilen çaylara Kazdağı dolayında göknar yaprağının atılmasının nedenlerinden biri ağacın besin zehirlenmesine neden olan bakteriye karşı etkili olmasıdır. Yapılan araştırmalarda; Kazdağı göknarının dal kabuğundan hazırlanan metanol ekstresinin, besin zehirlenmesine sebep olan Salmonella typhimurium’a karşı etki gösterdiği, ağacın gövde ve kozalaklarından elde edilen ekstre ile yaprağının bütün ekstrelerinin de S. aureus bakterisine karşı aktivite gösterdiği, bu aktivitenin penisilinden daha fazla olduğu, bitkinin değişik kısımlarının mantarlara karşı da etkili olduğu tespit edilmiştir. (4)
Tanrıların övülmesinin aracı
Dünyada sadece Türkiye topraklarında yetişen, ülkemize endemik bir göknar ağacı olan Abies nordmanniana subsp. bornmuelleriana’ya literatürde ilk keşfedildiği yer olan Uludağ’ın ismiyle anılarak “Uludağ Göknarı” denilmesine rağmen yöre halkı bu güzel ağacı ayrıca Osmanlıca bir niteleme olan “Senaver” olarak da isimlendirmektedir. Senaver’in Osmanlıca karşılığı “öven, metheden” anlamına gelir. Çok dekoratif ve yakışıklı olan bu ağacımıza acaba Anadolu halkı neden “metheden” anlamına gelen bir isim takmış olabilir? Antik çağlarda da göknar ağaçları tanrılara özgülenen ağaçlardandı. Bir Afrodit ilahisinde; “Başları göğe eren gümüşi renkli göknarlar… / Çıkar insanoğlunu besleyen topraktan / Bu güzelim ağaçlar yeşerip boy yatarlar dağlarda, sarp kayalıklarda / Ölümsüzlerin (Tanrıların) kutsal alanı derler bunlara / Ölümlüler de budayıp kesmezler onları demir baltalarla” (8) denilmektedir. Görüleceği üzere göknarlar ölümsüz tanrıların mekânlarında yetişmekte ve tanrı ile tanrıçaları sembolize etmektedirler. Aslında günümüz ve antik çağda yapılan duaların önemli bir özelliği Tanrıyı öven metinler olmalarıdır. Göknar ağaçları da binlerce yıldan bu yana tanrı ve tanrıçaların övülmesinin bir aracıdırlar. Bu yüzden Osmanlı döneminde endemik göknarımıza senaver isminin verilmesi çok da yakışmıştır bu yakışıklı ağacımıza. Bursa’nın endemik senaverini görmek isterseniz antik çağda tanrıların mekânı olarak bilinen ve Bitinya Olympos’u olarak adlandırılan Uludağ’a çıkmanız gerekecektir. Eğer şansınız varsa Tanrıça Afrodit’in izlerini de bulursunuz belki buralarda.
Hititler, “aşuhu” olarak adlandırdıkları (18) göknar ağacının kozalaklarını tanrılarına yaptıkları sunularda da kullanmışlardır. Hitit dini ritüellerinde tanrılara ekmek sunusu yapılması uygulaması kapsamında “İnce ekmeğin ortasına bir delik açılır ve onun üzerinde bir köknar kozalağı durur” ibaresi bulunmaktadır. Hititler göknar ağacından günümüz ilaç literatüründe Resina abiatis diye adlandırılan maddeye benzer drog (ilaç, kokulu madde) elde ediyorlardı. (7)
Göknar varlığımız
Dünyada 35-40 göknar türü bulunmakta olup, ülkemizde doğal olarak yetişen 4 tür bulunmaktadır. İlginç olan husus ülkemizdeki türlerin hiçbirinin diğer türlerle aynı ortamda yaşamamasıdır. Göknarlar genelde derin topraklı, yüksek nemli, temiz havalı, donlu dönemlerin yaşanmadığı, ilk çağlarında gölgeli ortamların bulunduğu alanları tercih ederler. Dolayısıyla hava kirliliği olan kentlere göknar ekilmesi sonuçsuz bir çabadır. Türkiye’de 630.000 hektar saf göknar ormanımız vardır. Eskiden çok daha geniş göknar varlığımız olmasına rağmen, odununun son derece kolay işlenebilmesi ve reçinesiz olması, kereste ve kağıt yapımında tercih edilmesi tüketimini artırmıştır. (9)
1999 yılına kadar Anadolu’da 3 adet endemik göknar çeşidi biliniyordu. Bunlardan Abies cilicica subsp. isaurica Antalya ve Konya illerinde, A. nordmanniana subsp. equi-trojani Balıkesir’de, A. nordmanniana subsp. bornmuelleriana ise Bolu, Çorum, Samsun, Tokat, Kastamonu ve Bursa illerinde yetişmektedir. Ancak 1999 yılında yapılan yeni bir keşifle birlikte endemik göknar taksonu sayısı 4’e yükselmiş, Mersin’in Gülnar ilçesinin Söğütdağı dolaylarında “Kilikya İsauryasının Piramidal Göknarı” (Abies cilicica subsp. isaurica var. pyramidata) adlı lokal endemik göknar varyetesi keşfedilmiştir. (3) Hititlerce kutsal sayılan, baştanrı Taru’nun ülkesi Toroslarda kutsal göknar ağaçları yaşamakta, göknarın lokal endemik çeşitleri hâlâ keşfedilmektedir. Yukarıdaki illerden Konya, Kastamonu, Tokat, Çorum, Samsun ve Mersin Hitit ülkesinin sınırları içerisinde kalmaktadır. Hititler hayal güçlerini ve siyasi kudretlerini topraklarında yetişen özgün bitkilerden almışlardır. (3)
Halk ilaçlarında göknar
Hititlerden bu yana göknar türlerimiz halk ilacı yapımında kullanılmaktadır. Ankara’nın Güdül ilçesi dolayında göknar ağacının köke yakın kabuğunun reçinesi balla karıştırılıp yenir, kabuğunun suyu içilmek suretiyle bronşit ve nefes darlığına karşı kullanılır. (16) Gümüşhane’nin Kösedağı dolayında Abies nordmanniana subsp. nordmanniana (Kafkas göknarı)’nın gövdelerinden elde edilen reçine antiseptik ve yara iyileştirici olarak kullanılır. (12) Artvin dolayında da A. nordmanniana’nın katranından elde edilen merhem yara iyi edici ve apseyi olgunlaştırıcı olarak kullanılır. (13) Benzer bir şekilde ülkemize endemik bir göknar olan Abies cilicica subsp. isaurica’nın sakızı antiseptik olarak ve çıban tedavisinde kullanılır. (14) Bartın’ın Ulus ilçesi dolaylarındaki köylerde Kafkas göknarı Abies bornmuelleriana’nın sakızı ve kozalakları ilaç yapımında kullanılır. Yaralarda, el ve ayak çatlaklarında ağacın sakızı yumuşatılarak rahatsız yerin üzerine konur. Ayrıca yaralarda kozalaklar kaynatılır, suyu süzülür, elde edilen süzüntü ile yara yıkanır; bu işlem yarayı temizler ve iyileşmeyi kolaylaştırır. (15)
“Mezdeği, mezda, mezekki, mezle, mezla” gibi yerel adlarla adlandırılan, literatürde Toros göknarı veya Adana göknarı olarak da bilinen Abies cilicica 40 metreye kadar boylanabilir. Bu ağaç, Anadolu göknarlarından en büyük kozalağa sahip olanıdır. Kırsal çevrede yaprakları hayvanlara yem olarak verildiğinden dalları sürekli olarak kesilir. Kozalakları bol reçinelidir. Bulunduğu bölgelerde kozalakları üzerindeki donmuş reçineleri toplanarak sakız gibi çiğnenir. Bu reçineye “mezdeği” veya sorguç adı verilir. “Mezdeği” sözcüğünün Hellence sakız anlamındaki “Mastikha”dan geldiği bilinmektedir. (17) Konya’da, Toros göknarı Abies cilicica subsp. cilicica’nın reçinesi bal ile hap şekline getirilerek mide hastalıkları ve ülserde, Karaman’da reçinesinden elde edilen merhem yara iyi edici ve meyvesinin suyu damar hastalıklarında, Mersin’de reçinesinin hapı ülserde ve böbrek taşı düşürücü olarak; Hatay’da reçinesinin çözeltisi sütle kaynatılıp içilmek suretiyle bronşit ve soğuk algınlığında, Maraş’ta reçinesi balla karıştırılarak yapılan hapı vereme karşı kullanılır. (13) Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde “mezle” olarak adlandırılan Abies cilicica’nın gövdesinden akan sakızı bal ile veya balsız, dahilen mide ülseri tedavisine kullanılır. (10) Kayseri’nin Yahyalı ilçesi dolayındaki Aladağlar yöresinde Abies cilicica subsp. cilicica (Toros göknarı) ağacından elde edilen sakız aç karnına bal ile yenilerek mide ve ülser hastalıklarının iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. (11)
Hellenler masthika, Türkler de mezdeki demiş
Görüleceği üzere göknar ağaçlarımız gerek estetik görünümleri ve gerekse tıbbi kullanımları dolayısıyla Anadolu tarihinin her aşamasında baş tacı edilen ağaçlarımızdandır. Göknar çeşitlerimizin bakteri ve mantar öldürücü etkileri, ülseri ve yaraları iyi edici özellikleri günümüz Anadolu halkının binlerce yıl öncesinden miras aldığı halk tıbbı uygulamalarının bilimsel nedenlerinin olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Göknarın iyileştirici özellikleri geçmiş Anadolu uygarlıklarında ona daha duygusal ve ritüel bakış açısıyla bakılmasına da yol açmıştır. Antik dönemlerden beri Anadolu insanı kültürel köken gözetmeksizin göknardan sakız da elde etmiş, bu sakıza Hellenler masthika, Türkler de mezdeki demiştir. Farklı etnik kökenlere sahip insanları kendi kokusunun potasında eriten, bitki merkezli kültürel uygulamaları doğuran ağaçlardan biri da göknarlarımızdır. Günümüzde Anadolu dağlarını süsleyen güzelim göknarlarımız, hem ilaç kaynağı potansiyelleri hem de güzel görünümleriyle Anadolu insanının vazgeçilmez hayat yoldaşıdırlar.
DİPNOTLAR
1) Homeros, İlyada (Çev: Azra Erhat/A. Kadir), Can Yayınları,13. Basım, İstanbul, 2002.
2) Güngör Karauğuz, Boğazköy ve Ugarit Çivi Yazılı Belgelerine Göre Hitit Devletinin Siyasi Antlaşma Metinleri, Çizgi Kitabevi, Konya, 2002.
3) Neriman Özhatay, Şükran Kültür, “Türkiye Florasına İlave Edilen Türlerin Listesi”, Türk Botanik Dergisi, Sayı: 4, Ankara, 2006.
4) M. Koray Sakar, Dilek Ercil, A. Üsame Tamer, Nurettin Şahin; “A. nordmanniana subsp equi-trojani Ekstrelerinin Antimikrobiyal ve Sitotoksin Aktiviteleri” , XI Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Bildiri Kitabı, Ank. Ü. Ecz. Fak. 22-24 Mayıs, 1996.
5) Hasan Torlak, Mecit Vural, Zeki Aytaç; Türkiye’nin Endemik Bitkileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2010.
6) Lynn E. Roller (Çev: Betül Avunç); Anatanrıçanın İzinde; Anadolu Kibele Kültü, Homer Kitabevi, 2004.
7) Turhan Baytop; “Türkiye’de Tıbbi ve kokulu Bitkilerin Kullanılışına Tarihsel Bir Bakış, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Bülteni, Temmuz 1994, sayı:10.
8) Ayşe Eti Sıra; Homeros İlahileri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2008.
9) Yücel Çağlar; Anadolu Yeşillemesi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı Yayını, İstanbul, 2010.
10) Ertan Tuzlacı; Şifa Niyetine; Türkiye’nin Bitkisel Halk İlaçları, Alfa Yayınları, İstanbul, 2006.
11) Yavuz Bağcı; Aladağlar Kayseri-Yahyalı ve Çevresinin Etnobotanik Özellikleri, Ot Sistematik Botanik Dergisi, 2000/1.
12) A. Kandemir, O. Beyzaoğlu; “Köse Dağları’nın (Gümüşhane) Tıbbi ve Ekonomik Bitkileri, SDÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 6-3 (2002).
13) Ekrem Sezik, Erdem Yeşilada; “Uçucu Yağ Taşıyan Türk Halk İlaçları”, Uçucu Yağlar, Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer’e 50. Yaş Armağanı, 1999.
14) Hüseyin Fakir, Mehmet Korkmaz, Bilgin Güller; “Medicinal Diversity of Western Mediterennean Region in Turkey”, JABS, Journal of Applied Biological Sciences 3(2), 2009.
15) Solmaz Karabaşa, Ayşe Mine Gençler Özkan; Küre Dağlarının Bilgisi, Ulus Aşağıçerçi, Aşağıçerçi Köyü Güzelleştirme Derneği, 2009.
16) Burcu Elçi, Sadık Erik; “Güdül (Ankara) Çevresinin Etnobotanik Özellikleri,” Hacettepe Ünv. Ecz. Fak. Dergisi, 26/2, 2006.
17) Tuğrul Mataracı; “Toros Göknarı”, Bağbahçe Dergisi, Sayı:28, Mart-Nisan 2010
18) Hayri Ertem; Boğazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’nun Florası, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1987.