Ana Sayfa Dergi Sayıları 133. Sayı Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum

Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum

1748
0

Sıkı sıkı tutmam gereken nedir, neyin daha vakti var, neyin tam zamanıdır? Benim için önemli olan ne, neyi artık ertelemesem iyi olur? Hayatı bir defa daha baştan aşağı sarssam mı? Yine stres mi? Ne kadar zamanım kalmıştır? Hangi planları hâlâ gerçekleştirebilirim? Böylesine fazla değişen dünyayı nasıl anlayabilirim? Bunun için gücüm var mı? Daha ne kadar olacak?”

Bu soruları sükûnetle karşılamak zordur. Hele ki “geride bırakılanlar” çağına geldiyseniz… Bazı olanakların kuruduğunu, bazı seçimlerin artık söz konusu olmadığını, kimi seçeneklerin kendi kendilerini feshettiğini fark ettiğinizde. Güneşli bir pazar günü, ölüm aklınıza düştüğünde…

Mutsuz Olmak ve Aşk adlı –yine İletişim Yayınlarından çıkan– çalışmalarıyla tanıdığımız Wilhelm Schmid Sakin Olmak adlı yeni kitabında yaşlılık, ölüm ve sükûnet temaları altında insan varoluşunun sancılı konularından birine daha değiniyor.

Schmid okurları iyi bilir, kendisi yüzünü uygulamaya dönen felsefecilerdendir. Kuramın yoğunluğundan çok anlamın çeşitliliğidir aradığı. Metinlerini de bu kaygıyla örer; kişisel gelişim batağına saplanmadan yaşamın bin bir rengini yansıtır çalışmalarına. Temel kaygısı yaşamın –ve özellikle modern çağın– karmaşasında gitgide bulanıklaşan ve yıpranan anlamın ortaya çıkarılması ve yaşamın bir anlamlar yelpazesiyle örülmesidir.

Sakin Olmak’ta ölüm ve yaşlılık da payını alır bu anlam yelpazesinden. Yaşlanmanın yarattığı endişe ve zorluklar; yaklaşan ölümün insanı içine ittiği çaresiz tıkanmalar bu çerçevede incelenir metinde.

“Geçmiş zaman süner, gelmekte olan zaman büzülür, ölüm yaklaşır. Hiçbir düşünsel hazırlık, bu deneyimle, iş ciddileştiğinde nasıl hissedeceğinizle ilgili ön almanızı sağlayamaz. Yaşlanmayı bertaraf etmeye dönük sözlerin etkileri sınırlıdır. İnsan hissettiği yaştadır, öyle mi? Öyledir ama genellikle hissettiğinden daha yaşlıdır.”

Elbette ölüm ve zamanın her şeyden hızlı ve her şeyden yavaş akıp gidişi gibi kaçınılmazlıkla ağrılı bir konu bizzat yazarın kendisini de cenderesine alır. Schmid’in Türkçeleştirilen metinleri içinde yazarın sesini en yoğun biçimde duyduğumuz çalışmasıdır Sakin Olmak. Yaşlılık ve ölüm karşısında yazarın derininde duyduğu korkular ve geç kalmışlık, yetişememe kaygıları kimi zaman Schmid’in serin sesini romantik –ve bu satırların yazarınca çok kıymetli bulunan– bir çığlığa çevirir. Ve hemen ardından Schmid hem bizleri, hem kendini sükûnete çağırır: Sakin bir sükûnettir burada meselemiz, diklenmeden, tahrik etmeden (‘Bakın, nasıl da sakinim.’)” Ancak zordur ölüm karşısında sakin kalabilmek; yaşlılığın kısıtlarını gülümseyerek karşılamanın zor olması gibi. “Yaşlanan insan, olanakların ortadan kalktığını öğrenir. Büyük isyan başlar bunun üzerine: Tamamı bu olmuş olamaz ya!”

Peki, nasıl baş ederiz? Ve nereye dek baş etmeliyiz? Schmid bu sorulardan yola çıkarak modernitenin düşman ilan ettiği yaşlılıkla barışmak için çözümler koyar ortaya (anti-aging yerine art of aging, şeklinde açıklar bunun; yaşlanmayla savaşmak yerine yaşlanma sanatını edinmek: “Tüm gücümü yaşlanmaya karşı mücadelede tüketmek yerine, kırışıklıklarıma gömülü hayatımı daha kendimin bilincinde olarak taşıyayım isterim ben.”). Elbette sihirli bir reçete oluşturmaz bu çözümler –ki başta Schmid’in kendisi anlamdan arındırılmış böylesi reçetelere karşıdır– ancak yaşamın zor ve gitgide zorlaşan bir dönemini verimli kılmaya yönelik yollara işaret eder.

On bölümden oluşan kitap, on patikadan okuru –ve elbette yazarı– yaşlılığın sakin ve verimli vadisine ulaştırmaya çalışır. Hoş, kim ister “yaşlılığın vadisine” ulaşmayı? Ama mademki kaçınılmaz, mademki doğanın bize sunduğu tek seçenek bu, neden çorak bir toprağa yazgılı olsun yaşlılık? Neden inlemelerin kâbusuna sıkışıp kalsın? Neden anlamı yeniden yeniden sorgulayıp inşa etmek için bir fırsat –son fırsat– olmasın? İnsanın hummalı denge arayışının bir uzantısı olmasın…

“İş, yaşam emeğini tamamına erdirmenin aydınlık neşesi ile ona veda etme zorunluluğunun koyu matemini teraziye koymaya geldiğinde, son bir dengeyi nasıl bulabileceğimi sorarım kendi kendime, şimdiden yaşamın büyük gününün sonuna doğru bakarken.”

Büyük günün sonuna doğru bakarken, sükûnettir önümüze yeni –ve şaşırtıcı şekilde zengin– olanakları serecek olan. Schmid’in belirttiği gibi, “Sadece yaşam değil, ölüm de bir yorum meselesidir”; ve bu yorumu karamsar bir yaşlılık mahpusluğundan kurtaracak olan sükûnet ve anlamdır. Ölüme ve yaşlılığa, yaşama baktığımız gibi bakmaktır; ne boyun eğerek ne akışa teslim olarak. Bıkmadan daha iyisi için, daha ödeşilmiş bir yaşam –ve ölüm– için didinerek; anlamın derinliklerini yorulmak bilmez bir kâşif gibi eşeleyerek…

Gülümseyerek, ağlayarak, direnerek, severek… Yaşayarak ve ölerek…

“Varoluşun en yüksek mahkemesi, yaşama kendi verdiğiniz anlamdır, insan ancak kendisi önünde verir hayatının hesabını.”

– Sakin Olmak, -Yaşlanırken Kazandıklarımız, Wilhelm Schmid, Çev. Tanıl Bora, İletişim Yayınları, 2015, 400 s.