Büyükannelerimizi sevmek için çok fazla sebebimiz var ama artık bu sevgiyi bilimsel açıdan meşru kılan güçlü gerekçelere de sahibiz. Birkaç kelimeyle özetlemek gerekirse hayatımızı -kısmen- büyükannelere borçluyuz! Finlandiya’daki Turku Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen, büyükannelerin varlığıyla torunların sağkalımı arasındaki ilişkinin incelendiği çalışmanın sonuçları çarpıcı. Araştırmacıların çıkış noktasını oluşturan asıl soru, bu ilişkinin biyolojik ya da evrimsel anlamını ortaya koyuyor: Kadınlar neden üreme çağlarını tamamladıktan sonra uzun süre hayatta kalmaya devam eder? Ya da farklı bir şekilde formüle etmek gerekirse, kadınlar neden menapoza girer? Hatta, neden erkenden girer? Bu sorular, özellikle de ilki, tuhaf ve aykırı görünebilir. Fakat sonuçta insan da memeliler grubuna dahil bir canlı; buna karşılık kendi grubunun mensuplarından farklı olarak, hatta bir istisna halinde, dişinin/kadının üreme çağı erkenden sonlanırken yaşam süresi devam ediyor. Yaşamın anlamının hayatta kalmak ve çoğalmak olduğu biyoloji dünyasında bu pek de mantıklı bir tablo değil. Araştırmacıların sınadığı işte bu ilişki.
Kadınlarda üreme çağı sonrası yaşam süresi uzunluğunu anlamlandıran bir hipotez zaten mevcut: Buna, “büyükanne hipotezi” deniyor. İçeriğini tahmin etmekse zor değil; büyükanneler kendileri üreyip evrimsel başarının (buna biyolojide fitness deniyor; hayatta kalma ve üreme gücünü anlatıyor) gereğini yerine getirdikten sonra, torunlarının yetiştirilmesine destek olarak en yakın genetik akrabalarının (yani çocuklarının) -dolayısıyla da türün genelinin (yani tüm Homo sapiens’lerin)- evrimsel başarısına katkı sağlıyorlar. Current Biology’nin 7 Şubat sayısında yer verilen çalışmada Finlandiya toplumunun sanayi öncesi dönemi merkeze alınmış ve 1731-1895 yılları arasındaki kilise kayıtları incelenerek ayrıntılı istatistikler çıkarılmış. Elbette toplumların sanayi öncesi koşullarıyla bugünkü koşulları arasında uçurum var; dolayısıyla büyükannelere duyulan ihtiyaç da bu koşullar doğrultusunda farklı bir şekle kavuşuyor. Ancak biyolojik tarihimizin ancak çok küçük bir kısmı sanayi toplumuna karşılık geliyor. Dolayısıyla daha eski dönemleri incelemek ve biyolojimizle ilişkisi bağlamında tahmin yürütmek son derece makul görünüyor. Nitekim çalışmanın kapsadığı 164 yıllık evre çocuk ölümlerinin aşırı yüksek olduğu zamanlar: Kayıtlar her 3 çocuktan 1’inin 5 yaşından önce, her 2 çocuktan 1’inin de 15’ine varmadan, enfeksiyon ve solunum hastalıkları başta olmak üzere çeşitli sebeplerle hayatını kaybettiğini gösteriyor. Rakamlar, 50 yaşını aşabilen kadınların torunlarıyla ortalama 5 ila 10 yıl geçirdiğini ortaya koyuyor. Peki anneanne veya babaanneleriyle aynı evi paylaşan toplam 5.815 torunun hayatta kalma oranları gerçekten de büyükanne hipotezini doğruluyor mu? Kesinlikle evet!
Babaanne anneanne çatışması
Büyükannenin desteğinin en kritik olduğu dönem çocuğun sütten kesildiği evre, yani 2-5 yaş arası: Kayıtlar (50-75 yaş aralığındaki) büyükannesiyle birlikte yaşayan çocuklarda hayatta kalma oranının %30 arttığını gösteriyor. Bir diğer ilginç tespit bu noktada anneanne ve babaanne arasındaki fark: Söz konusu %30’luk artış sadece annenannenin varlığında geçerli, babaannenin sağkalım üzerinde görünür bir etkisi yok. En azından 75’ine kadar durum böyle; 75’ten itibaren tablo tam tersine dönüyor, özellikle de söz konusu olan babaanneyse. 75 yaş üzeri babaannenin varlığı 0-2 yaş aralığındaki çocuklarda sağkalımı %37 azaltıyor. Bu sefer nötr konumda olan anneanne, pozitif veya negatif etki göstermiyor. Araştırmacılar %37’lik azalmayı annenin gebelik sürecinde hissettiği strese bağlıyor. Çünkü, özellikle sanayisiz toplumlarda kendisi de net tüketici haline gelen ve toruna kalori sağlayamayan 70-80 yaş aralığındaki (muhtemelen sağlığını kaybetmiş) büyükanne, bebeğin aleyhine olacak şekilde kaynak rekabetinin parçası haline geliyor. Araştırmacılar bu oranları (özellikle anneannenin %30’luk katkısını) kadının menapoz sonrasındaki uzamış yaşam süresinin evrimsel başarı üzerindeki dolaylı etkisi olarak yorumluyor. Sağkalıma bu şekilde etki etmek elbette kadının bu evredeki varlığını, dolayısıyla yaşam süresini doğal seçilime tabi kılıyor.
Derginin aynı sayısında yayımlanan ve yine bu konuyu ele alan bir çalışma daha var. Bunun da sonuçları Turku Üniversitesi araştırmacılarının çıkarımlarıyla örtüşüyor. Yalnız, Kanada’daki Bishop Üniversitesi bünyesinde yürütülen bu araştırmada aynı mesele farklı bir ölçüt kullanılarak ele alınmış: Diğer araştırmadan farklı olarak büyükannenin çocuklarından/torunlarından ayrı yaşadığı bağlamdaki etkisi anlaşılmaya çalışılmış. 1608-1799 arasında Kanada’nın St. Lawrence Vadisi bölgesindeki Fransız yerleşimcilere ait kayıtlar, kızlarından ve torunlarından 0 ila 325 km uzakta yaşayan 3.382 büyükannenin üreme verileri üzerindeki etkisi bakımından incelenmiş. Sonuçlar yine çok bariz bir büyükanne etkisine işaret ediyor: Pozitif bağlantı mesafeyle azalıyor olmakla birlikte, annesi hayatta olan kızlar hem daha erken yaşta hem de daha fazla sayıda çocuk doğurmuş.
Elbette tüm bu veriler menapoz denen olgunun neden evrimleşmiş olduğuna dair çok kesin bir şey söylemiyor. Sonuçta mesele türün evrimsel başarısına katkıysa, kadının bunu doğrudan kendi doğurganlığı üzerinden sağlaması, başka biri üzerinden dolaylı olarak sağlamasından daha mantıklı değil mi? O kişi kendi kızı bile olsa… Araştırmacıların bunu, nesiller arası üreme rekabetini, yani aynı çatı altında yaşayan dişiler arasındaki kaynak rekabetini engelleme gerekliliğiyle açıklıyor. Menapoz mekanizması sayesinde kendi üreme sürecini tamamlayan kadın, ikinci neslin üremesine destek olarak türün evrimsel başarısına daha fazla katkı sağlıyor olabilir. Tabii bu akıl yürütmenin de yeni çalışmalarla sınanması gerekiyor, zira her iki çalışmada da sadece menapoz sonrasındaki büyükanneler ele alınmış.
Son olarak erkeklerin, yani büyükbabaların rolünü merak edenler olabilir… Ne yazık ki erkekler tam bir etkisiz eleman: Büyükbabaların torunların sağkalımı üzerinde herhangi bir etkisi yok. Kadın ve erkeğin yaşam süreleri arasında belirgin bir fark bulunmuyor fakat yine de erkeklerin yaşam süresinin bağlandığı bir “büyükbaba hipotezi” söz konusu değil. O kadar ki araştırmacılar erkeğin yaşam süresinin, kadının yaşam süresi evrimiyle “sürüklenen” (yani seçilimle ilişkili olmayan) bir nevi yan ürün olduğu ihtimali üzerinde duruyor.
Kaynak
1) Chapman N. Simon ve ark., “Limits to Fitness Benefits of Prolonged Post-reproductive Lifespan in Women”, Current Biology, 7 Şubat 2019.
2) Engelhardt C. Sacha ve ark., “Using Geographic Distance as a Potential Proxy for Help in the Assessment of the Grandmother Hypothesis”, Current Biology, 7 Şubat 2019.