Kriz dönemlerinde örgütlü olan ve örgütlü olarak tepkisini verebilen odaklar hızla güçlenir. Bunu yapamayanlar ise ezilirler ve silinirler.
Dünya çapında bir kriz yaşanıyor ve kolay kolay geçecek gibi değil. Salgının hızı kesilip karantina dönemleri sona erse bile elimizde kalan yine kriz olacak. Krizin derinliğini ve tahribatını evlerimizden çıktığımızda daha iyi göreceğiz. Hiçbir şey belli olmasa bile bu belli.
Sol hareketin, emekçi örgütlerinin gerek dünyada gerekse ülkemizdeki durumu göz önüne alındığında, bu krize emek ağırlıklı bir müdahalenin kısa ve orta vadede şansı zayıf.
Sermaye ve devletleri ise örgütlü. Müdahale araçları güçlü. Belki bazı ülkelerde yetersiz kalıp çökebilirler ve kaotik bir döneme girilebilir. Ama çoğu ülkede krizi fırsata dönüştürme olasılıkları yüksek. Türkiye de bu ülkelerden biri gibi gözüküyor.
Türkiye’de gücün tekelleştiği, muhalefetin susturulduğu, işçilerin köleleştirildiği, işsiz kitlelerin dilencileştirildiği ve sürüleştirildiği, orta sınıfların kendi derdine düşürüldüğü, daha da otoriter ve gözetimci bir rejimin yerleşmesi ciddi bir olasılık. Buna “vahşi devlet kapitalizmi” veya “neo-faşizm” de diyebiliriz. Bir emekçi yanıtı gelmezse kısa ve orta vadede oluşacak düzen bu. Böyle bir tehlike salgın öncesinde de vardı, ama şimdi çok daha yakın ve güçlü bir tehlike.
Evet, salgın kapitalist sistemi ve devletlerini hazırlıksız yakaladı. Bocaladılar, bocalıyorlar. Ama sistem karşıtı muhalefetin ve emek örgütlerinin çok daha hazırlıksız yakalandığını da saptamak gerek. Şu anda sol-sosyalist partiler ve emek örgütleri sosyal medyada açıklama yapmaktan ve hükümetten yardım dilenmekten öte bir şey yapamıyorlar. İşçiler ve yoksullar tamamen savunmasız durumdalar. Evde kalabilen kesimler ise korku atmosferinin içinde kendi bireysel ve küçük dertlerine düşmüş durumdalar.
Karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım ama bir şeyler yapılabilecekse bu durumu ve tehlikeyi saptamak gerek.
Ne yapılabilir?
Durumu tersine çevirebilecek acil ve güçlü müdahale şartları pek yok. Örneğin iktidarı sarsabilecek etkili bir “çalışmama hakkını kullanma” veya “toplu halde evden çıkma” türünden eylemleri örgütleyebilecek ve uygulayabilecek bir odak görülmüyor. Eğer olsaydı hepimiz onun saflarında yerimizi alırdık.
O halde gerçekçi bir mevzide bir savunma hattı kurulmaya çalışılmalı ve orada buluşulmalı. Bir cephe oluşturulmalı. Emeğin savunulması ve halk dayanışmasının örgütlenmesi hedefli bir cephe. Emek ve Dayanışma Cephesi. Bütün muhalif demokratik, sol, sosyalist örgütlerin, yerel yönetimlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, aydınların ve bilim insanlarının temsilcilerinin bir araya geleceği bir otorite odağı. Şimdilik eylemsel bir müdahalede bulunamasa dahi, ortak ve güçlü bir ses çıkarma olanağı bulunabilir. Yakın gelecekteki çatışmalar için ortak bir mevzi oluşturulabilir.
Belki bunu yaparak geleceğe bir köprü kurabiliriz. Çünkü öyle bir dönemden geçiyoruz ki, farklı kişisel veya örgütsel dertlerimizi çok aşan yakıcı bir tehlikeyle karşı karşıyayız ve ortak bir tutum alabilmeliyiz.