Değişen Yaşam – İnsanlar Dünyadaki Yaşamı Nasıl Değiştiriyor
Helen Pilcher, Çev. Mehmet Doğan, Koç Üniversitesi Yayınları, 2023, 296 s.
Helen Pilcher, insanı düşünmeye iten bu kitabında, hayvanlar aleminin DNA’sına şekil verme usullerini, böylece dünya yaşamının kaderinin insanlar tarafından değiştirilmesini ele alıyor. Bu post-doğa tarihi rehberinde, insanlığın yön verdiği canlı türlerini de, bu post-doğal dünyanın yaratıcısı, idarecisi ve bakıcısı olan araştırmacılar ve doğa korumacılarıyla birlikte tanıtmayı amaçlıyor. Yazar kendi cümleleriyle kitabını şöyle tanıtıyor: Doğal bir çevrede yaşadığımız söylenebilir mi? Muhtemelen çoğu kişinin bu soruya cevabı hayır olacaktır. Peki, çevremizi ne zaman dönüştürmeye ve değiştirmeye başladık? Hayvanları evcilleştirip ihtiyaçlarımızı karşılayacakları hale getirdik. DNA’larını da değiştirdik. Kurtlar köpeğe dönüşüp avlanmamıza yardımcı oldu. Yaban tavukları tavuğu dönüşüp sofralarımızı yumurtayla donattı. Üstelik bunlar sadece başlangıçtı. Bilgimiz arttıkça, hayvan DNA’sını daha ince işlemenin yeni usullerini bulduk. Polis köpeklerini klonladık. Dünyada genetiği değiştirilmiş ilk ev hayvanını, karanlıkta parlayan balıkları yarattık. Her geçen gün yeni bilgiler ve teknolojilerle kimi zaman bilinçli kimi zamansa dolaylı olarak Dünya’daki yaşama müdahale etmeye devam ediyoruz. İklim değişikliği nedeniyle Dünya’nın en ücra köşelerini ve o bölgelerin sakinlerini bile etkiledik. Araştırmalara göre bazı hayvanları inanılmaz süratle evrimleşmeye zorluyoruz. Kimi türlerin işi rast gitse de, bazıları yok olmanın eşiğinde. Bazıları içinse tek seçenek, esaret altında yaşamak. Artık sadece uyum gücü en yüksek türler değil, bizim yaşamasına izin verdiklerimiz hayatta kalabiliyor.
Kayıp Mikroplar – Antibiyotiklerin Aşırı Kullanımı Çağımızın Salgınlarını Nasıl Körüklüyor
Martin J. Blaser, Çev. Sevkan Uzel, Metis, 2023, 293 s.
Abd’li mikrobiyolog Martin J. Blaser, çağımızın ciddi sorunlarından birine parmak bastığı bu kitabında, “yaşamsal bir organ” olarak nitelediği mikrobiyomumuzu oluşturan mikropların bir kısmını neden kaybetmekte olduğumuzu, bu durumun hangi yaygın sağlık sorunlarını körüklüyor olabileceğini ve bu kaybın telafi edilmesi için neler yapılabileceğini yalın bir dille anlatıyor. Yazar bu kitabı yazma amacını şöyle ifade ediyor: Her birimiz, çok uzun zamandır türümüzle birlikte evrilmekte olan mikropların muazzam çeşitlilikteki bir ekolojisine evsahipliği yapıyoruz. Hepsi birlikte bağışıklığımızda ve hastalıkları yenme becerimizde kritik bir rol oynuyorlar. Kısacası bizi sağlıklı tutan, mikrobiyomumuz. Fakat bu mikrobiyomun bazı bileşenlerini yitiriyoruz. Bu felaketin nedenleri her yanımızı sarmış durumda; insanlarda ve hayvanlarda antibiyotiklerin aşırı kullanımı, sezaryen doğumlar, temizleyicilerin ve antiseptiklerin yaygın kullanımı bunlardan sadece birkaçı. Antibiyotik direnci çok büyük bir sorun. Ama dirençli patojenler ne kadar korkutucu olsa da, mikrobiyomumuzun çeşitliliğinde ortaya çıkan kayıplar çok daha tehlikeli. Bu kayıplar metabolizmamızı, bağışıklığımızı ve bilişsel yetimizi etkileyerek bedensel gelişimin kendisini değiştiriyor. Eğer tutum değiştirmezsek, daha kötü bir senaryo karşımıza çıkacak. İşte bu yüzden alarm zillerini çalıyorum.
Sentetik Çağ
Christopher J. Preston, Tellekt Yayınları, 2023, 248 s.
İnsanlık yeryüzünde haddinden fazla etki bıraktı. Bu durum, eriyen buzulları ve azalan tür sayılarını belgeleyen istatistiklerin ötesinde yeni bir jeolojik çağa işaret ediyor. Bu yeni çağın, toprağın her santimetrekaresinde ve okyanus suyunun her bir damlasında tespit edilebilen türlerin itibarını artık teslim etmesi gerekiyor. Sentetik Çağ’da, jeolojik tarihin bu yeni döneminde insanları dünyayı nasıl şekillendirmeyi seçtiğinin kritik önem taşıdığına dikkat çeken Christopher J. Preston, insanların kendi tasarımı olan sentetik işleyişlerin istediğimiz dünyayı dikkatlice tasarlamak için bir fırsat sunduğunu düşünüyor ve yeryüzünün metabolizmasını yeniden yapılandırmayı vaat eden bir dizi teknoloji tanımlıyor: nanoteknolojiler, moleküler üretim, sentetik biyolojinin genom oluşturma potansiyeli, evrimi geride bırakabilen “biyolojik mini makineler”, türlerin yer değiştirmesi ve soyu tükenen türleri geri getirme, iklim mühendisliği, güneş radyasyonu, karbonu atmosferden uzaklaştırmak amacıyla yapay ağaç üretimi ve daha nicesi.Sentetik Çağ, yaşadığımız dünyanın hızla tanınmaz hale geldiği bir zamanda gerek yeryüzünü gerekse insanları yeniden yapılandıracak sentetik geleceğin hatlarını çizmeyi hedefliyor. Sentetik Çağ, 2018’de Ekoloji ve Çevre kategorisinde Nautilus Ödülü’nü almıştır.
İşbirliğinin Evrimi
Robert Axelrod, Çev. A. Kadir Gülen, Fol Kitap, 2023, 248 s.
Merkezi bir otoritenin var olmadığı, tamamen bencillerden oluşan bir dünyada işbirliği ortaya çıkabilir mi? Bu soru çok uzun zamandır ve haklı sebeplerle insanların ilgisini çekiyor. İnsanların “melek” olmadıklarını, her şeyden önce şahsi çıkarlarını kovalamaya meyilli olduklarını biliyoruz. Yine de zaman zaman işbirliği yapabildiklerinin, hatta uygarlığımızın bu işbirliğine dayandığının da farkındayız. O halde, her bireyi bencil davranmaya iten koşulların varlığında işbirliği ve dayanışma nasıl gelişebilir, nasıl sürdürülebilir? İşbirliğinin ortaya çıkabilmesi için akla, dostluğa ve güvene ihtiyaç var mıdır?
Yayımlandığı yıldan bugüne siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, iktisat, evrimsel biyoloji, oyun kuramı, bilgisayar bilimi ve diğer sayısız alanda en fazla atıf alan çalışmalardan biri olmuş, “kült” eserlerden biri haline gelmiş bu kitap, işbirliği sorununa şaşırtıcı ve ezber bozan bir yaklaşım getirmeyi hedefliyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan siper muharebelerinden, Soğuk Savaş’ın “Dehşet Dengesi”ne, şirketler arası rekabetten diplomasiye, bakteri ile konağı arasındaki ilişkiden bölgeci kuşların davranışlarına varasıya karşılıklı işbirliğinin dostluk, güven, bilinç, hatta zeka olmadan, bencillikten nasıl doğabileceğini, nasıl istikrar kazanabileceğini ortaya koymaya çalışıyor. Mahkumun İkilemi oyununun mantığını en küçük canlılardan en güçlü devletler arasındaki ilişkilere kadar uygulayarak, çatışma, rekabet, ihanet ve karşılıklılık olgularının altında yatan yalın ve büyüleyici matematiği gözler önüne sermeyi hedefliyor.
Atalarımızdan Dersler
Raksha Dave, Odtü Yayıncılık, 2023, 48 s.
Bir arkeoloğun kaleminden çocuklara çizimlerle tarihi aktarmayı amaçlayan bu kitapta, dünyanın dört bir yanında hüküm sürmüş birbirinden farklı uygarlıklar, yarattıkları eserler, yaşam biçimlerine dair detaylı bilgiler ve elbette arkeolojik kalıntılar üzerinden sunulan kanıtlar anlatılıyor. MÖ 7400-6500 yıllarında Çatalhöyük’te filizlenen toplumsal cinsiyet eşitliği, modern dünyanın kapısını aralayan toplumsal bir yaşam biçiminin yansıması. Avustralya’dan Çin’e, Fransa’dan siyahi firavunların hüküm sürdüğü Modern Sudan’a kadar birbirinden farklı tarihî uygarlıklar, arkeolojik kalıntılar muhteşem çizimlerle karşınızda!
Ayrıca, tarih öncesi dönemlerde akıllara durgunluk verici ticari ağlar, ulaşım yolları, kültürel etkileşim anlatılan konulardan bazıları.
İbni Sina’nın Küçük Tıp Kanunu – el-Reis ebu Ali el-Hüseyin İbn Sina el-Buhari
Kolektif, Ayrıntı Yayınları, 2023, 224 s.
Hem bilimsel hem metafizik yorumlarıyla dünya felsefesine; akılcı, deneyci ve bütüncül yaklaşımlı hekimliğiyle de dünya tıbbına silinmez damgalar vuran İbn Sina’nın, az bilinen Küçük Tıp Kanunu, ünlü kitabı el-Kānūn fi’t-Tıbb kitabının küçük modelidir. Büyük bilginler, geniş çaplı eserlerinin küçük modellerini veya öncül tanımlayıcı kitapçıklarını da yazarlardı. İbn Sina da bu büyük bilginlerden biridir. Dünyaca bilinen el-Kānūn fi’t-Tıbb kitabının küçük modeli olarak Kānūn-u Sağīr (Küçük Kanun) kitabını da insanlığa armağan etmiştir. İbn Sina, eserlerinin büyük çoğunluğunu, İslam uygarlığının bilim dili olan Arapça ile yazmıştır. Dünyada örnekleri çok az bulunan Küçük Tıp Kanunu’nun Türkiye’de, Prof. Dr. Kadircan Keskinbora’nın araştırmalarıyla dört el yazması örneği saptandı. Keskinbora ve ekibinin titiz çalışmalarıyla Türkçe ve İngilizceye çevrildi, Türkiye’de ve Avrupa’da basıldı.
Sovyet Arkeolojisi Üzerine Denemeler – 1
Sidar Gündüzalp, Sakin Kitap, 2023, 160 s.
Soğuk Savaş koşulları yüzünden Dünya, Sovyetler Birliği’nde arkeolojinin gelişimi hakkında bilgi sahibi olamadı. Sovyet Arkeolojisine dönük ön yargılar, Sovyetlerde bilim değil ideolji üretildiği, tartışma ortamı ve farklı ekollerin bulunmadığı gibi algıların oluşmasına sebep oldu. Oysa Sovyetlerde farklı arkeolojik yaklaşımlar sürekli rekabet halinde olduğu gibi arkeoloji alanında büyük teknik sıçramalar yaşanmaktaydı. Arkeolojinin define avcılığından ayrılıp, antik çağların toplumsal yapısını anlamaya yönelik bir çabaya dönüşmesinde Sovyet arkeolojisinin öncü bir rolü vardı ve bu rol G. Childe ekolü sayesinde Batı arkeolojisinde de etkili olmuştu. Tarihte ilk kez Sovyet arkeologları kral mezarları, saraylar ve anıtsal yapıların yanı sıra halk tabakalarının, köylülerin, göçebelerin, kölelerin vb. nasıl yaşadıklarını da ortaya çıkarmaya çalışan yeni bir kazı anlayışı geliştirmişlerdir. Ören yerlerinin havadan fotoğraflanması, arkeolojik nesnelerin korunması veya tarihlendirilmesi için kimya, fizik gibi disiplinlere başvurulması, arkeologların farklı disiplinlerden bilim insanlarıyla ilk kez birlikte çalışmaya başlamaları Sovyet arkeolojisinin bilim dünyasına getirdiği yeniliklerden bazılarıdır. Seri olarak yayınlanması planlanan bu çalışmada, Sovyet arkeolojisinin arkeoloji, paleografi, epigrafi ve Eski Çağ tarihçiliği gibi disiplinlere katkıları, artıları eksikleriyle Türkiye’de ilk olarak masaya yatırılmaktadır.
Siyasal Şiddet – Arendt Foucault Agamben
Feysel Taşçıer, Doruk Yayınları, 2023, 240 s.
Şiddet olgusu tarihsel bir gerçeklik olduğu kadar, her dönemin kendi dinamikleri içinde güncel bir sorun olarak da süregelmiştir. Şiddet sorunu, insan ve toplum hayatının bir parçası olarak türlü nedenlerle ortaya çıkmış; ona başvuranlar için “gerekçeler”, maruz kalanlar için ise “mağduriyet” sarmalı hiç kısalmamıştır. Tarihsel olarak şiddet eyleminin sonucu ve doğurduğu yıkıcı etkiler, ona başvuranın yaslandığı “nedenler” silsilesi şiddetin sorun üretici bir olgu olduğunu göstermiştir. Şiddet olgusunun görünüm ve nedensel bağlantıları, geliştiği koşullar, nitelikleri ve doğurduğu sonuçlar onu disiplinlerarası bir incelemeye konu etmiştir.
Felsefe; toplumbilimden psikolojiye, tıp ve biyolojik-genetik bağlardan antropolojik köklere dek uzanan pek çok inceleme ve araştırma sorununun kaynağını, nedenlerini ve doğurduğu olumsuz sonuçları araştırma konusu etmiştir. Pek çok disiplinin şiddet konusuna yönelimi gibi, felsefi ilgi de bu sorunu derinlemesine tartışmıştır. Olgusal özelliğinden çok görünümlerine ve sonuçlarına odaklanan disiplinlerin aksine felsefe, şiddet sorununu daha kuşatıcı bir biçimde ele almıştır.
Aydınlanma Felsefesi – Akıl Çağında Felsefe ve Filozoflar
Bertrand Darbeau, Çev. Sena Selin Dizmen, Say Yayınları, 2023, 128 s.
Beaumarchais, Bernardin de Saint-Pierre, Condorcet, Diderot, Dumarsais, Fénelon, Fontenelle, Kant, Laclos, Mendelssohn, Montesquieu, Madame Rolland, Rousseau, Sade, Voltaire.Düşünce alanında ışık “hakikat arayışında aklı ve ruhu aydınlatan” etmendir. Geliştiği XVIII. yüzyıldan bağımsız düşünülemeyen Aydınlanma, tüm Avrupa’da, insan aklının ve medeniyetinin ilerlemesine olan inancı yayan engin bir entelektüel ve felsefi akımı kapsar. Fransa’da Montesquieu, Diderot, Voltaire, Rousseau tarafından desteklenen akla adanan Aydınlanma hareketi, Fransız Devrimi’ne giden yolu açan fikirler tarihinde radikal bir kırılmayı oluşturur. Metinler ve belgeler bakımından geniş bir seçenek sunan bu antoloji, sizi “aydınlanmış” sanatçı ve yazarların çizdiği yollardan geçmeye davet ediyor.
Sınıfın Duyguları – İşçiler Duygular ve Sınıf Mücadelesi
Mustafa Kemal Coşkun, Dipnot Kitap, 2023, 192 s.
İşçilerin, ister işyerinde, ister sokakta, isterse gündelik hayatta ekmek talebinin yanında aslında aynı zamanda özgürlük, onur, saygı ve insan olarak tanınma talebinin yer aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu çalışma işçilerin hem iş yerinde, hem de gündelik hayatta haysiyet, değer ve saygı görme, “insan yerine konma” gibi taleplerine, karşıt sınıflardan insanlara karşı utanç, kızgınlık, hınç, öfke, kıskançlık, korku, kaygı, üzüntü, kin gibi duygularına, sırf işçi olmaktan kaynaklanan duygularına odaklanıyor. İnsanlar, işçi olmaktan ötürü yaşadıkları deneyimlerle nasıl bir öz-değer duygusu inşa etmektedir? Bu deneyimlerin kendilerinde yarattığı duygular nelerdir? En genel olarak bir öfke ve hınçtan bahsedilebilir mi? Gerek çalışmaya ve çalıştıkları işe gerekse diğer insanlara karşı ne tür bir yabancılaşma süreci deneyimlemektedir bu insanlar? Sömürülen işçileri kapitalizmin yapısal çelişkilerinden kaynaklanan duyguları üzerin-den, örneğin hınç ve öfke aracılığıyla örgütlemek ve mücadele içerisine sokmak nasıl mümkün olabilir? Kitap bu sorulara cevap veriyor.
Faşizm ve Kitleler – Son İnsanlara İsyan – 1848 – 1945
Ishay Landa, Çev. Utku Özmakas, İletişim Yayınları, 2023, 472 s.
“Faşist söz dağarcığının merkezinde yer alan ‘millet’, ‘ırk’, ‘halk’ ya da ‘halk topluluğu’ gibi kavramların ‘kitleyle’ karıştırılmamasını, bunların birbirinin tam karşıtı olduğunu vurgulamak gerekir. Andığımız tüm bu sözcükler, kitlelerin olması gereken her şeyi temsil ediyordu. Kitle bağımsız, tembel, barış düşkünü, eşitlikçi, kararsız, asi, kadınsı, şımarık, saygısız, cimri, duygusal ve şehirli olarak görülüyordu. Halk ise bunun tam aksine disiplinli, otoriteye saygılı, çalışkan, alçakgönüllü, terbiyeli, yiğit, fedakârlık yapmaya hazır, köylü zihniyete sahip ve toprağa bağlıydı. “ Kitle, genellikle kendisine yüklenen anlam ve değerlerle baş etmesi gereken lanetli bir kavram. Bildiğimiz modern toplumun esasen biraz da kitle toplumu olduğu gerçeği kimseyi ikna etmiyor; üstelik iki büyük savaş arası faşizm ve onun neredeyse bütün suçları, eğilimleri, ideolojik nitelikleri, kusurları kitle fenomeninin dolaysız sonucu sayılıyor. Burada şüphesiz faşizmin kitlelere dayanan politik anlatısı kanıt gösteriliyor. Ishay Landa, Faşizm ve Kitleler’de bütün bu iddiaları titizlikle sorgulamaya tâbi tutuyor. “Faşizmi kitle karşıtı bir hareket olarak” ele alıp hem faşizm-kitleler ilişkisini hem de son on-on beş yıldır sıkça tartışılan çeşitli faşist hareket, ideoloji ve partileri yeniden düşünmeye davet ediyor. Kitleyi ve kitleselleşmeyi dizginlemek değil, tersine “kitlenin dizginlerinden boşanmasını sağlamak” gerektiğini öne sürüyor.
Feminist Antifaşizm-Ortak Olanın Karşı Kamusallıkları
Ewa Majewska, Çev. Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, 2023, 232 s.
Kürtaj, şiddet ve sömürü karşıtı feminist mücadelenin yeni örgütlenme biçimleri ve stratejileri neler olabilir? Tüm dünyada önce neoliberalleşme, ardından muhafazakârlaşma ile birlikte yükselişe geçen sağ/faşizan politikalar karşısında, bu soru belki de hiç olmadığı kadar mühim. Zira hedef tahtasında kadınlar, LGBTQ+ bireyler, göçmenler ve güvencesizler var. Yaşama ve bedenlere yöneltilen bu şiddet karşısında Majewska, feminist mücadeleyi faşizme karşı savaşın tam merkezine yerleştiriyor. Polonya’daki SiyahProtesto, ABD’de başlayıp tüm dünyaya yayılan #MeToo kampanyası, ardından gelen Uluslararası Kadın Grevi, küresel bir feminist cephenin açılması demek ona göre. Ve bu cephe hem kuşaklar hem de coğrafyalar arasında kurduğu etkileşim ve dayanışma sayesinde her türlü faşist politikanın karşısına dikilen bir mücadele örgütlemeyi amaçlıyor.
Stephen Hawking – Fizik ve Dostlukla Geçen Bir Ömür
Leonard Mlodinow, Çev. Beycan Mura, Babil Kitap, 2023, 244 s.
Stephen Hawking zamanın en etkili fizikçilerinden biri. Sadece bilim dünyasının evrene bakışını değiştirmedi, aynı zamanda kitaplarıyla birçok okura kozmosu öğretti. Yıllarca birlikte çalıştığı dostu Loenard Mlodinow, Hawking’ dair bireysel tanıklığını bu kitapta samimiyetle dile getirmeyi amaçlıyor. Evrenin gizemlerini çözen dâhiyi; dakikada sadece altı kelimeyle iletişim kurabilse de konuşmalarından mizahı hiç eksik etmeyen mesai arkadaşını; bir kaş çatmasıyla, tebessümle ya da göz kırpmasıyla da olsa hislerini aktarmayı başaran dostunu anlatmaya çalışıyor. Hawking’in felsefe ve bilime dair derin sorgulamalarından şarap ve köri tutkusuna, uzay ve zamana dair düşüncelerinden aşk, ölüm ve engelliliğe dair duygularına uzanan sürükleyici bir tanıklık bu.
Modernizm
Robin Walz, Çev. S. Erdem Türközü, Nika Yayınları, 2023, 198 s.
Robin Walz’un Modernizm kitabı, önemli birincil kaynakları, konuya geri dönen ya da ilk kez çalışacak öğrenciler için daha erişilebilir hale getirecek özellikleri içeriyor. Yirminci yüzyıl, iki dünya savaşına, komünizmin yükselişine ve çöküşüne, küresel bir ekonominin kurulmasına, küresel ısınmanın başlangıcına ve dünyanın büyük bir bölümünde kadınların statüsünün tamamen tersine dönmesine tanıklık eden küresel ölçekte sismik bir değişim dönemiydi. Yirminci yüzyılın başlarındaki modernist hareketler, bugün içinde yaşadığımız multimedya odaklı dünya olmadan düşünülemeyecek bir kültürel devrim başlattı. Bugün modernizm, sanat galerilerinde ve üniversite derslerinde yüceltiliyor. Soyutlama ve montaj teknikleriyle yenilik ve şok yaratma dürtüsü, ticari reklamcılığın, sinema filmlerinin, televizyonun ve bilgisayarda üretilen grafiklerin temelini oluşturuyor. Robin Walz, bu kısa kültür tarihinde modernizmin devrimci yönünü canlı bir şekilde yeniden ele alıyor. Kübizm ve Bauhaus’tan Soyut Dışavurumculuk ve Pop Art’a kadar çeşitli kültürel hareketlerden doğan ve sanat, edebiyat, müzik, tasarım ve mimari alanlarında farklı şekillerde işleyen estetik bir kavramın, önce Avrupa’da sonra da tüm dünyada entelektüel ve kültürel hayatı ve varsayımları nasıl altüst ettiğini gösteriyor. Modernizmin on dokuzuncu yüzyıldaki kökenlerinden postmodern miraslarına uzanan bu kitap, okuyucuya dinamik bir tarihsel süreç ve günümüze hâlâ hitap eden tamamlanmamış bir proje olarak modernizmin büyük resmine erişim fırsatı sunuyor.
Stanislavski ve Oyuncu
Jean Benedetti, Çev. Günkut Güven, Bgst Yayınları, 231 s.
Stanislavski ve Oyuncu, Stanislavski ve “sistem” üzerine çalışan Jean Benedetti’nin uzun yıllara yayılan titiz çalışması sonucunda oluşturduğu “çalışmak isteyen oyuncular” için bir başucu kitabı olma iddiası taşıyor. Kitabın kaynakları arasında, Stanislavski’nin yazdığı metinlerin yanı sıra, onun 1935-38 yılları arasında Opera- Dramatik Stüdyo’da yaptığı Hamlet çalışmasının prova notları da bulunuyor. Benedetti, bir yandan “sistem”in kavramlarını açıklığa kavuştururken diğer yandan da bu kavramların pratikte nasıl kullanılacağını çeşitli egzersizler ve örneklerle gösteriyor. “sistem”in geldiği son noktayı açıklayan bu kitap oyuncular, eğitmenler ve Stanislavski araştırmacıları için bir kaynak olmayı amaçlıyor.