Ender Helvacıoğlu
Türkiye halkı neden isyan etmiyor?
Uyuşuk olduğu için mi? Kaderci ve şükredici olduğu için mi? Hak arama kültürü bulunmadığı için mi? Her şeyi devletten ve iktidardan beklediği için mi? Korktuğu için mi? Sandığa odaklandığı için mi? Henüz bıçak kemiğe dayanmadığı için mi?
Bu tespitlerin hepsinin belirli ölçülerde rolü ve etkisi olabilir. Ama hiçbirinin asıl gerçeği yansıttığını düşünmüyorum. Çünkü daha baştan suçu halkta arayan tespitlerdir bunlar.
Soruyu bir de şöyle soralım. Ülkede iktidara aday olduğunu söyleyen ve son seçimlerden birinci parti olarak çıkmış bir ana muhalefet partisi var. Öte yandan, komünist, sosyalist, devrimci, düzen karşıtı, öncü olduğunu iddia eden onlarca örgüt var. Bunlar niye isyan etmiyorlar? Neden halkın önüne somut bir isyan programı (ve yol haritası) koymuyorlar? Neden sadece halka uzaktan çağrılar (ayağa kalk, boyun eğme, örgütlen, devrimci ol, isyan et vb.) yapmakla yetiniyorlar? Bunlar da haksız sorular değil.
Türkiye halkı son 20 sene içinde iki kez milyonlar halinde isyan etti: 2007 Cumhuriyet Mitingleri ve 2013 Haziran Direnişi. Bunlar Türkiye tarihinin en büyük halk hareketleriydi. Bu zaman zarfında çok az ülkede bu çapta hareketler yaşandı. Yani halkımız uyuşuk, kaderci, isyan geleneği olmayan bir halk değil. İktidarı hedefleyen herhangi bir devrimci politik odak bu hareketlerin başına geçmeyi becerebilseydi ciddi bir iktidar yürüyüşü başlatabilirdi ve sonuç alırdı.
Ama bu hareketler başarıya ulaşamadı, sonuç alamadı. Sorumluluk kimdedir? Halkta mı? Yoksa bu hareketleri değerlendiremeyen öncü olduklarını iddia eden yapılarda mı?
Bu kritik soruya, sosyal demokratından sosyalistine, ulusalcısından komünistine hiçbir muhalif siyasal örgüt tutarlı bir yanıt vermedi, ciddi bir muhasebe yapmadı. Herkes eskisi gibi yoluna devam etmeyi tercih etti.
Ama halk bir muhasebe yaptı: Bu işler örgütsüz ve öncüsüz olmaz! Bu dersi kitaplardan değil, bizzat kendi pratiğinden çıkardı.
Türkiye halkı bu muhasebeyi yapabilecek kapasitede bir halktır. Çünkü ciddi bir modernite birikimi vardır. Zırt pırt isyan eden bir halk değildir. İçgüdüsel olarak doğru eylem ilkelerini hisseden, sonuç odaklı bir halktır. Başarıyı ufukta gördüğü ve hissettiği zaman ayağa kalkar. Başarının ancak güvenilir bir politik odağın öncülüğünde ve örgütlü bir biçimde kazanılacağını bilir; bu dersleri çıkarmıştır.
Bunca yoksulluğu yaratan iktidara karşı hâlâ isyan etmemesinin nedeni böyle bir öncüyü görememesi olmasın? Böyle bir öncü yoksa neden (ve nasıl) isyan etsin ki halk? Yeniden başarısızlığa uğramak, yenilmek ve ezilmek için mi? Halkımız -kimilerinin sandığı gibi- aptal değildir.
Örneğin açıklanan asgari ücret açıkça iktidarın ve sermayenin halka bir saldırısıdır. Bu durum karşısında ana muhalefet halka yine sandığı gösteriyor. Hak-İş’i ve Türk-İş’i zaten geçtik, DİSK ve diğer meslek örgütleri ne yapıyor? Bir genel grev önerebiliyorlar mı? Öneremiyorlar; çünkü o güce, örgütlülüğe ve güvenilirliğe sahip değiller. Yıllar içinde bu niteliklerini yitirdiler. Sorunluluk tek başına sendikalara ve meslek örgütlerine de yüklenemez. Çünkü onlar da politik öncülük bekleyen kitle örgütleridir. Hangi devrimci, sosyalist örgüt, açıklama yapmaktan ve birkaç yüz kişilik eylemlerden öte bir yol önerebiliyor? Sendikaları, meslek örgütleri, politik öncüleri bu durumda olan bir halk nasıl isyan edecek? Aptal mı bu halk?
Sorun halkta değil öncüdedir. Bir öncü sorunu vardır Türkiye’de.
Halka öncülük etme iddiasındaki politik odaklar, tek başlarına veya bir araya gelerek (bunu kendileri bilir), halkın önüne somut, gerçekçi, laftan ibaret olmayan, güçlü, güven veren, eylemli bir yol haritası koymak, araçlarını yaratmak ve uygulamasına başlamak zorundalar.
Eksik budur. Başarı çıtamız budur. Bu eksiği gidermenin yolunu bulmak durumundayız. Halk dışardan çağrılarla örgütlenmez. Kendinden menkul öncülük olmaz; bu yol haritasını çizip uygulayabilen öncülüğe de hak kazanır.
***
Yeni bir yıla giriyoruz. Adet yerini bulsun diye herkesin yeni yılını kutlayacağız; dostlarımıza mutluluk ve esenlik dileyeceğiz. Ama herkes biliyor ki, 2025’in gerek Türkiye emekçileri gerekse bölgemizin mazlum halkları açısından zorlu geçeceği belli. Bu nedenle ancak her türlü manipülasyona karşı zihin açıklığımızı koruyabilmeyi, mücadele etme gücümüzü yitirmemeyi, olumsuzlukları görmenin yanı sıra esas olarak olumluluklara sarılabilmeyi, tarih bilincimizi de yaşam sevincimizi de kaybetmemeyi dileyerek okurların yeni yılını kutluyorum.