Ana Sayfa Bilim Gündemi Masaya oturmanın bedelleri

Masaya oturmanın bedelleri

4
0

Ender Helvacıoğlu

Geçtiğimiz hafta bu köşede yazdığım yazıda iki noktaya dikkat çekmiştim: 1) Yeni Kürt masası, yeni Ortadoğu masasının bir parçasıdır. 2) Yeni Ortadoğu masasının ve dolayısıyla yeni Kürt masasının kurucusu ABD’dir.

Haftalardır bu yeni Kürt masasını tartışıp duruyoruz. Heyetler oluşturuluyor, görüşmeler yapılıyor, siyasi partiler tutum almaya zorlanıyor vb. Ama bu masanın niteliği konusunda hâlâ bir netlik yok; sözü geçen “yeni paradigma”nın içeriği bilinmiyor. Sadece niyet okunuyor: Bahçeli ne demek istemiştir, Öcalan ne talep etmiştir, Erdoğan neden geri durmaktadır, Erdoğan ve Bahçeli neden gülmektedir, CHP ne yapmalıdır falan filan…

Bir adım ileri gidilemiyor, en ufak bir netlik sağlanamıyor. Bunun basit bir nedeni var: Masanın baş köşesine oturacak olan asıl kurucu henüz masaya gelmiş değil. Trump 20 Ocak’ta ABD Başkanı olarak göreve başlayacak.

Türk devleti ve Cumhur iktidarı, masa şefi gelmeden önce avantajlı bir konum elde etmeye ve bazı oldubittiler geliştirmeye çalışıyor. Acele edilmesinin nedeni bu. Ama sürekli masayı kimin kurduğu kendisine hatırlatılıyor. Bu kez “akıllı ol” gibi kaba bir üslup kullanılarak değil, aynı anlama gelecek biçimde “sen akıllı adamsın” denerek.

ABD masaya gelene kadar bu zoraki tiyatro devam edecek. Sonrasında göreceğiz, başımıza ne çoraplar örüleceğini… Çünkü bu masa tam olarak emperyalist bir masadır; Ortadoğu’yu ABD’nin ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmenin, İsrail’in güvenliğini garanti altına almanın, İran dahil bütün “pürüzleri” ortadan kaldırmanın masasıdır. Kürt meselesi bu hedefle uyumlu bir biçimde “çözülecek” veya sadece bir mızrak ucu olarak kullanılacaktır.

Zavallı Kürtler! Barış, demokrasi ve kardeşlik talep ettikleri odaklara bak: Bir yanda ABD ve İsrail, diğer yanda AKP ve MHP. Kürt hareketi bu hengameden Suriye’nin bir köşesinde bir devlet veya bir özerk bölge çıkarabilir: Amerikan üssü veya İsrail oyuncağı gibi bir devlet! Hatta bunu bile çıkaramayabilir; filler tepişirken ayak altında kalabilir.

Erdoğan iktidarının, iktidarını koruyabilmek için bu masaya oturmak dışında bir seçeneği yoktu. Bölgedeki ABD taşeronluğunu, “Şam fatihliği”, “terörsüz Türkiye” gibi ambalajlarla pazarlayacaklar. Bir terör bataklığının içine düşmüş “terörsüz Türkiye”!

Ama Türkiye toplumu için daha da büyük bir tehlike var. Erdoğan iktidarı bu taşeronluk ve bataklığa batmanın karşılığında -ABD’nin ve Batı’nın hiç de umursamayacağı, dolayısıyla kolaylıkla verebileceği- bir taviz koparabilir: Laiklikten ve yurttaş bütünlüğünden vazgeçmiş bir Türkiye, bir ümmet toplumu. Erdoğan’ın hedefi budur; yeni anayasa bu amaçla gündeme getiriliyor. Bu dayatmanın Türkiye için net bir iç savaş demek olduğunu bilelim. Türkiye Kürt meselesinden bölünmez; Türkler ve Kürtler birbirinden ayrılamayacak ölçüde iç içe geçmiş durumdalar; bir arada yaşamanın yolunu önünde sonunda bulacaklardır. Ama laiklik elden giderse bölünme, hatta daha kötüsü dağılma gündeme girebilir. Suriye toplumunun on yılda ne hale geldiği çarpıcı bir örnek olarak gözümüzün önünde duruyor. “Yeni Osmanlıyı” da kimseye kurdurmazlar. Daha doğrusu “yeni Osmanlı”, dağılmış Türkiye anlamına gelir.

Ana muhalefet partimiz ise bu sürecin olası tehlikelerinin ne kadar farkında, bilemiyorum. Kurulan masanın etrafında çekingen ve edilgen biçimde dolanıp duruyorlar. “Şehit ailelerinin gözünün içine bakabilecek bir çözüm” türünden “itirazları” var. Merak etmesinler o mesele halledilir; zaten bu yüzden süreç MHP’ye ihale edildi. “Demokratik ve laik bir Suriye istiyoruz” gibi komik laflar ediyorlar. Kim kuracak demokratik ve laik Suriye’yi? ABD mi, İsrail mi, HTŞ mi? Suriye çoktan elden gitti, Türkiye de gidiyor, acaba farkındalar mı?

Toparlarsak, Türkiye Erdoğan iktidarı marifetiyle bir masaya oturdu ve bunun ciddi bedelleri olacak. Şimdilik bu kadarını tahmin edebiliyoruz. Süreç İran’a doğru yöneldiğinde ve Rusya’nın müdahaleleri gündeme geldiğinde bu bedellerin ne boyutlara varabileceğini ise şu anda tahmin etmek bile istemiyoruz.

NOT: Sosyalistlerimiz ise DEM aracılığıyla masanın yancısı olmayı reddetmeyi becerebilsinler, şimdilik yeter. Sonrasını ise hep birlikte tartışmalıyız; eğer böyle bir platform oluşturabilirsek…