George F. Smoot “Büyük Patlama yaratılışın günümüzdeki versiyonudur” diyor. Yani, Büyük Patlama bilimsel olmaktan çok dinseldir. Maddenin, dünyanın, evrenin “başlangıcına” ilişkin önermeler ne yazık ki bilimsel olmaktan çok mitolojik. Büyük Patlamanın temellerini sarsan görüşler ortaya atan bilim insanlarından biri de Halton C. Arp. Arp’a dünyanın önde gelen teleskoplarına proje sunmama yasağı gelmiş!
Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü
Büyük Patlama “seçeneksiz” olma ayrıcalığını nasıl kazandı?
Halton C. Arp, gökada ötesi cisimlerin “büyük kırmızıya kaymalarının” bu cisimlerin “çok uzakta” veya “yüksek hızlara” sahip olduklarına veya “genişleyen evrene” değil, yalnızca “genç” olduklarına işaret ettiğini savunuyor. Samanyolu gökadasının da içinde bulunduğu yerel gökada kümesinde, sanılandan daha fazla gökada bulunuyor. Arp’ın gözlemlerinden önce, yalnız kırmızıya kayma ölçümlerinden türetilen hızları 300 km/s’den küçük olanlar yerel gökada kümesinin üyeleri olarak alınıyordu. Ancak Arp’ın gözlemleriyle birlikte daha büyük kırmızıya kayma gösteren cüce gökadaların, yerel gökada grubunun bulutsusuyla etkileşen gökadaların ve ışık hızından daha hızlı deviniyormuş gibi görünen jetlere sahip, kuazar benzeri 3C 120’nin de yerel gökada grubu üyesi olduğu anlaşıldı. Bu durumda 3C 120’nin jetlerini yanlı bir varsayımla açıklamaya gerek kalmadı; bu gökada, yerel gökada kümesinin bir üyesidir ve jetlerinin hızı ışık hızından daha düşük hızlardadır.
Arp, “çarpışan gökadalar” kavramının yanıltıcı olduğuna, bu kavram yerine evrimsel bir süreç olan “madde fırlatan gökada” kavramının kullanılması gerektiğine işaret ediyor. Gökadaları yutan “yamyam kara delikler” de Arp’a göre Büyük Patlama fantezilerindendir. Yüksek erkelere sahip kütleler sergileyen gökadalar gözlediğimizde, yeni nesil kuazarların, gökada gruplarının ve yoldaş gökadaların doğumuna tanık oluyoruz.
Yine Arp’a göre, gözlenemeyen “yitik kütle” Büyük Patlama’ya göre evrenin yüzde 99 denlisini oluşturmuyor. Arp, şimdilerde “karanlık madde” olarak tanımlanan bu hipotetik nesnelerin gerçekte varolmadığını savunuyor. Evrenin yaşının genişleyen bir evrenden tekil noktaya geri giderek hesaplanamayacağını da sözlerine ekliyor. Yüksek kırmızıya kayma gösteren kuazarların, gökadaların ve gökada kümelerinin uzaklıklarının, kütlelerinin ve ışıtmalarının kırmızıya kaymadan farklı bir işlevle yeniden hesaplanması gerektiğini vurguluyor. Arp kuazarların evrendeki en parlak gökcisimleri olmadığını, yıldızlardan daha parlak ancak gökadalardan daha sönük olduklarını savunuyor.
Arp’a göre, ardalandaki kuazar veya gökadaların “çekimsel mercekleme” olayı özünde madde fırlatılmasıdır. “Einstein cross” (Şekil 1) olarak bilinen durumda bu madde fırlatma olayının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlandığını savunuyor. Bir tek kuazarın 4 görüntüsünün önalandaki, daha düşük kırmızıya kayma gösteren gökadanın çevresinde yığıldığı varsayılıyor. Ancak Arp, yüksek kırmızıya kayma gösteren hidrojen köprüsünün “iki kuazar görüntü”sünü birbirine bağladığına ve önalandaki gökadanın özeğinden geçtiğine dikkat çekiyor. Bu durum, kuazar görüntüsü olarak yorumlanan görüntülerin aynı kuazara ait olduğuna işaret etmiyor; ayrıca sözü edilen kuazar da ardalanda değil!
Büyük Patlamanın temellerini sarsan bu görüşleri sonucunda Halton Arp’a dünyanın önde gelen teleskoplarına proje sunmama yasağı gelmiş. Arp, Quasars, Redshifts and Controversies adlı kitabında bu gerçeklere çarpıcı bir biçimde değiniyor. Çalışmalarını günümüzde Garching’deki Max Planck Enstitüsü’nde sürdüren Halton C. Arp “bilim” dünyasının bu yasakçı yaklaşımı nedeniyle Galileo’ya benzetiliyor. 22 Mayıs 2004 tarihli New Scientist dergisinde “Bilim Dünyasına Açık Mektup” başlıklı yazısında şu görüşleri dile getiriyor:
“Bugün Büyük Patlama (BP) modeli geçerliliğini kanıtlayabilmek için çok sayıda hipotetik nesne ve süreçlere gereksinim duyuyor – bunların içinde en çok enflasyon, karanlık özdek ve karanlık erke öne çıkıyor. Bu hipotetik nesne ve süreçler olmazsa gözlemlerle BP öngörüleri ciddi çelişki içine girer. Fiziğin hiçbir dalında gözlemlerle kuramın tutarlı kalabilmesi için bu denli çok hipotetik nesne ve süreçlere başvurulmaz ve kuramın geçerliliğine kuşkuyla bakılır… Richard Feynman, ‘Bilim kuşku duyma kültürüdür’ der. Ancak bugün evrenbilimde kuşkuya ve karşı görüşlere izin verilmiyor. Genç biliminsanları standart BP modeline karşı olumsuz bir şeyler söylememeyi öğrendiler. BP modeline kuşkuyla bakanlar burslarının kesilmemesi için sessiz kalmayı yeğliyorlar.”
“Tanrının parmak izleri”
“Büyük Patlama yaratılışın günümüzdeki versiyonudur” (George F. Smoot, Wrinkles in Time, William Morrow & Co. Inc., NY, 1993). Yani, Büyük Patlama bilimsel olmaktan çok dinseldir. Özdeğin (maddenin), dünyanın, evrenin “başlangıcına” ilişkin önermeler ne yazık ki bilimsel olmaktan çok mitolojik oluyor. İlkokul öğretmenimiz bize ne demişti? “Özdek yoktan varolmaz, varolan da yokolmaz”. E, o zaman özdeğe, evrene bir başlangıç biçme çabası niye? Hıristiyan teologları, MS 4. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’nun çökmeye başladığı dönemde “Ex nihilo” diye bir kavram geliştirmiş: “Hiçlikten yaratılış”! “Bu imparatorluk hiçten devasa boyutlara ulaştı, şimdi de hiçliğe gidiyor!” demişler. Katolik kilise de günümüzde bu dogmanın doğrulanması için emir vermiş: “Yaratılış’a bilimsel bir kisve bulun!”
Fred Hoyle, usa aykırı olan Büyük Patlama düşüncesini çok “eğlendirici” bulmuş ve “Büyük Patlama”nın isim babası olmuş!
Şimdi evreni hiç yoktan yaratalım! Büyük Patlamacıların öğretmenleri de “Özdek yoktan varolmaz, varolan da yokolmaz” dediği için Heisenberg “Belirsizlik İlkesi”nden esinlenelim demişler. Nasıl? Heisenberg Belirsizlik İlkesi değil mi? Öyle! DE erke (enerji) ölçümündeki belirsizlik; Dt, zaman ölçümümüzdeki belirsizlik; Planck sabiti. Matematik, bu “eşitsizlik eşitliğini”, biçiminde yazmamıza izin veriyor.
Büyük Patlamacılar, Tanrının uzun bir süre “kararsız kaldıktan” sonra, 15 milyar yıl önce, “Evreni yaratma zamanı geldi!” dediğini yavaş yavaş sindirtmediler mi bize? Sindirtdiler….de bu yaratılışa Heisenberg Belirsizlik İlkesi’yle bir bilimsel kisve nasıl giydirdiler?
“İlk çağların beşinci boyutundaki” vakum mu desek ne desek… ortamındaki kuantum dalgalanmalarının zaman aralığı olabildiğince küçük idiyse, örneğin, 10 – 10 s, yok olmadı, 10 – 100 s, yok yine olmadı, 10 – 1000 s, hayır… hayır, 10 – 1000000000 s, daha da küçülelim, 10 – 1000000000000000000000000000000000000000000000000 s. Bu değere “sıfır” diyebiliriz artık! Diyelim de, o zaman eşitsizlik eşitliğinin değeri ne olacak? Kuşkusuz olacak! Evet, evrenin sonsuz enerjisi böyle bir usa vurmayla bilimsel kisve giyiyor!
Varsayalım ki “Ex nihilo – hiç yoktan yaratılış” oldu! Sonra? Sonrası var mı? Koskoca sonsuz erke sıfır boyutlu oylum içinde! Sıcak…. sıcak. Evet, biliyoruz ki sıcak şey genleşmek ister, oylumunu (bu “hacim” oluyor) arttırır…. arttırır. O oylumun dışında uzay, erke, özdek, hiçbir şey yok! İlk çağların ateşten topu; özdeğin ilkel biçimiyle ışınım tarihçelerini birlikte yazıyor. Bu arada evren genişliyor. Işınım ışık hızıyla kaçıp kurtulmak istiyor, özdek yoğunluğu izin vermiyor. Işınım da özdeğe, “Öyle mi? Ben de seni sürekli iyonlaştırırım!” diyor. Bu arada evren genişliyor…. ta ki, 300.000 nci yılda özdek yoğunluğu ışınımı daha fazla hapsedemeyecek duruma gelinceye dek! Sonra? Sonra ışınım, “Hoşçakal” derken, özdek de “Beni böyle bırak git, git gidebilirsen” şarkısını besteliyor. Işınım UV’de başlıyor yolculuğuna. Bu arada evren genişlemesini sürdürüyor. Işınım nerede? Bir balonun yüzüne benzetilen uzayda! Şişir balonu…. dur dur, şişirmeden önce üzerine bir sinüs eğrisi çiz… dur dur, sinüsü sil, balonun üzerine karatavuktan hızla kaçmaya çalışan bir solucan resmi çiz, şöyle kıvrım kıvrım. Eveeet! Şimdi şişir balonu. Ne oluyor? Solucan pitona mı dönüştü? UV solucan, Mikrodalga Piton. Olsun varsın. Pitonun her yanı aynı sıcaklıkta – eşısısal. Bu, fosil miydi? İlk çağlarda da evrenin eşısısal olduğuna mı işaret ediyordu? Özdeğin uzayda eşit dağıldığına mı işaret ediyordu? Boltzmann ne demişti? “Eşısısal ortam ‘ısı ölümü’ndedir. Bu ortamdan düzenli yapılar türetemezsin”. Ne demek? Gökadaları oluşturamazsın! “Şimdi ne yapacağız?” “Eşısısallığı boz! Birazcık dalgalanma koy… sonra o yoğunluk dalgalanmaları 15 milyar yılda çekim özekleri olacağından bugün gözlediğin yumrulu evreni oluşturacak”.
Sipariş alınmış, başlangıçta, “ bulursak 15 milyar yılda o miniminnacık yoğunluk dalgalanmalarından bugünkü yumrulu yapıyı türetiriz” demişler.
T, uzayın ortalama sıcaklığı; , COBE haritalarında gelişigüzel seçtiğin herhangi iki nokta arasındaki sıcaklık farkı. Erken dönem gözlemleri, “Yok! ile bugünkü evreni üretemediniz” demiş. BP’ciler dönmüş karatahtaya… olabilir, ancak, “Bundan daha küçüğü de 15 milyar yılda evrenin bugünkü yapısını oluşturamaz” demişler. Sonraki gözlemler yine “Yok! Yine üretemediniz” demiş. En sonunda COBE uydusu verileri dedi. Bu değerlerle 15 milyar yılda evreni bugünkü biçimiyle oluşturamayız. Kilise ne dedi? “Olsun… olsun siz yine de ‘Tanrının parmak izleri’ deyin bu haritaya”! Onlar da “Tanrının parmak izleri” dedi!