Yeni tablet, daha önce bulunan parçalardaki metinlerin sıraya konulmasını ve aralarındaki boşlukların doldurulmasını sağlıyor. Daha önce ortaya konandan neredeyse 20 satır daha uzun bir metin ortaya çıkarıyor. En ilginç katkı, Babil öyküsel şiiri için az örneği bulunan, ilginin manzaraya odaklandığı Sedir Ormanı’nın tasvirinin devam ettiği bölümler.
Sunuş
Okuyacağınız makale, Gılgamış Destanı’nın bir bölümünü içeren yeni tableti inceleyip tanımlayan Faruk Al-Rawi ve tablet üzerinde birlikte çalıştığı A. R. George tarafından yazılmıştır. Makalenin orijinal başlığı “Back to the Cedar Forest: The Beginning and of Tablet V of the Standart Babylonian Epic of Gılgames”tir (JCS, 66(2014)). Makalenin Gılgamış Destanı’nı içeren daha önce bulunmuş tabletler ve yeni tablete ilişkin teknik açıklamaları içeren bölümlerini çıkardık. Yeni tabletin içeriğini ve eskileri hangi noktalarda genişlettiğini açıklayan bölümü sunuyoruz. Ayrıca yeni bulunan dizeleri İngilizce yazımdan Türkçeleştirdik. Gerek (özellikle tablet metnini) Türkçeleştirirken gerekse orijinal makaleden sunacağımız bölümleri derlerken, olabildiğince titiz çalışmaya dikkat etmemize karşın, hatalar yapmış olabiliriz. Orijinal makaleye de ulaşıp inceleyebilecek okurlarımız, uyarılarını ve düzeltmelerini iletirlerse seviniriz.
Standart Babil Gılgamış Destanı’nın beşinci tableti, Gılgamış ve Enkidu’nun, Sedir Ormanı’nın muhafızı Humbaba ile karşılaşma öyküsünü anlatır: İki kahramanın nasıl onun diyarına girdiğini, onu nasıl esir aldıklarını, ağaçlarını nasıl yağmaladıklarını ve nasıl kafasını bir ganimet olarak yanlarına alıp eve döndüklerini… Tablet, biri Ninova’dan bir neo-Asuri, diğeri Uruk’tan bir geç Babil olmak üzere, iki elyazması tarafından güçlü bir şekilde temsil edilir. Bunlara sırayla MS H ve MS dd sembolleri verilmiştir. Her ikisi de Tablet V’in el yazmaları olarak kabul edilir, çünkü ikisi de Tablet VI’de olduğu gibi kolofonlar tarafından tanımlanan şiirin bir parçası olan “imsi malesu ubbiba tillesu” dizesini başlık olarak içerirler, ve MS dd’nin kendi kolofonu kendisini Tablet V olarak tanımlar.
İki elyazmasının başlangıçları farklıdır. MS H’ın başlangıç cümlesi -okuduğumuz şekliyle-izzizuma inappatu qista iken MS dd’ninki Humbaba pasu ipusma iqabbi izakkara ana Gilgames’tir. Buna uygun bir şekilde Ninova’dan MS H’ın, Uruk’tan MS dd’nin, biri Asur diğeri Uruk veya bütün Babil’den olmak üzere iki farklı yazım geleneğini temsil ettiği öne sürülmüştür. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içerisindeki Süleymaniye’den Faruk Al-Rawi tarafından 2011’de tanımlanan bir tablet, neo-Babil olmasına rağmen Asur MS H ile aynı cümleyle başladığı için bu iddiayı yanlışlamıştır.
Yeni tabletin içeriği
Burada sunulan yeni tablet iyi ve narin bir neo-Babil el tarafından yazılmış, Standart Babil Gılgamış Destanı’nın Tablet V’inin bir kopyasının sol yarısıdır. 2011’de Güney Irak’ta bulunan tarzdaki diğer Babil antik eserleriyle birlikte Kürdistan Bölgesel Yönetimi kontrolündeki Süleymaniye Müzesi tarafından elde edilmiştir, bu nedenle tam olarak nereden bulunduğu bilinmemektedir. Metnin kendisi ve elde edilme şartları bir Babil kazı yerinden çıkarılmış olmasının yüksek ihtimal olduğunu göstermektedir. Tablet 11.0 (uzunluk) x 9.5 (en) x 3.0 (kalınlık) cm ebatlarındadır ve şu anda Süleymaniye Müzesi’nde T.1447 numarasına sahiptir.
Tablet Kasım 2011’de A. R. George ile hızla fotoğrafları, ilk okumayı ve el kopyasını paylaşan Faruk Al-Rawi tarafından tanımlanmıştır. Bu makale Kasım 2012’de Süleymaniye’deki tablet üzerinde gerçekleşen ortak çalışmayla en yüksek noktasına ulaşan bir işbirliğinin meyvesidir. 5 günden fazla tableti okuduk, kopya ve transliterasyonu düzelttik ve yeni fotoğraflar çektik.
Yeni tablet (T.1447), daha önce bulunan parçalardaki metinlerin sıraya konulmasını ve aralarındaki boşlukların doldurulmasını sağlıyor. Ayrıca izzizuma inappatu qista cümlesiyle başlayan Tablet V metninin Asur gibi Babil’de de güncel olarak bulunduğunu gösteriyor. Tersi (sütun 5-6), Humbaba pasu ipusma iqabi izakkara ana Gilgames ile başlayan, Uruk’ta ortaya çıkarılan MS dd’nin tersinin sütun 4-6’sının parçalarını tekrar ediyor. Tablet V’in revize edilmiş yeniden inşası daha önce ortaya konandan neredeyse 20 satır daha uzun bir metin ortaya çıkarıyor.
Yeni kaynak tarafından bilgi birikimine yapılan en ilginç katkı, Babil öyküsel şiiri için az örneği bulunan, ilginin manzaraya odaklandığı Sedir Ormanı’nın tasvirinin devam ettiği bölümler. Sedir ağaçları kokulu özsularını şelale gibi akıtıyorlar, uzaklardan getirilen ve ender bulunan sedir özünün Babil’de sahip olduğu konumdan gücünü alan bir mecaz bu. Muhteşem topraklarda egzotik ve pahalı maddelerin bolluğu genel bir edebi motiftir. Muhtemelen en şaşırtıcı olan, Babil edebi hayal gücünde, sedir ormanının, egzotik ve gürültülü, yoğun bir faunaya sahip olduğunun açığa çıkması. Maymunların gevezelikleri, ağustos böceği korosu ve birçok çeşit kuşun çığlıkları, ormanın bekçisi Humbaba’yı günlük olarak eğlendiren bir senfoni (ya da kakafoni) yaratıyor. Pasaj, Hitit versiyonunun Gılgamış ve Enkidu’nun Sedir Ormanı’na varışını tasvir edişindeki “müzisyenler gibi” tasvirine bir bağlam sağlıyor. Humbaba’nın orman orkestrası antik Yakın Doğu sanatında bulunan, “enstrüman çalan hayvan” tasvirlerini hatırlatıyor. Humbaba barbar bir dev olarak değil, saraydaki egzotik müzisyenlerden oluşan bir grup tarafından çalınan daha egzotik çeşitten müziklerle Babil kralları tarzında eğlenen yabancı krallara benzer şekilde ortaya çıkıyor.
Bir başka pasaj (61-72), sadece yarım satırlar içerse de, önceki tabletlerde de yer alan Enkidu’nun Humbaba ile gençliğinde zaman geçirdiğini teyit etmiş gibi görünüyor. Davetsiz misafirlerin arazisindeki varlığının farkında olan Humbaba, Enkidu’nun eve dönmüş olabileceğini tahmin etmiş ve belki de yeniden bir araya gelme düşüncesi nedeniyle heyecanlanmış gibi görünüyor. Eğer bu parça parça bölümleri daha önceki hayatlarına yumuşak bir referans olarak okumak doğruysa, Humbaba’nın, kendisiyle birlikte düşman bir yabancıyı, kral Gılgamış’ı getiren Enkidu tarafından daha sonra uğradığı ihanet daha dokunaklı hale geliyor.
Kahramanın Humbaba’yı katledişinin sonrası artık daha iyi elde edilmiş durumda (300-308). Daha önce elde olan metin, Gılgamış ve Enkidu’nun Humbaba’yı öldürmeden önce bile, yaptıklarının esas olarak tanrı Enlil ve dünyayı yöneten kozmik güçleri kızdırabileceğini bildiklerini açıkça göstermişti. Olaydan sonraki tepkileri, şimdi Enkidu pişmanlıkla [ana] tusar nistakan qista “ormanı çöle çevirdik” dediğinde, suçlu bir bilincin ipucuyla çınlıyor. Tanrıları kızdırmaktan duyulan korku, çağdaş okuyucuya, ekolojik bir pişmanlıkla birleşmiş gibi gözükür. Enkidu eve döndüklerinde Enlil’in soracağı kızgın soruları düşünmeye devam ediyor: minu uzzakunuma tarahhişa qista “bu gazabınız neydi de ormanı ayaklar altında çiğnediniz?”. Kızgın tanrılar teması için, bir araştırmacının deyimiyle, hem ormanın koruyucusu “dev”, hem de Enlil’in hizmetçisi olarak temsil ettiği “çift doğa”sından ötürü, Humbaba’ya dair hem Sümer hem Akad şiirlerinde ahlaki bir belirsizlik vardır. Enkidu’nun bu yeni keşfedilen konuşması, Humbaba ve ağaçlarının yok edilmesinin ahlaken yanlış olduğu yönünde bir izlenim ekler.
İkilinin suçlarının tek şahidini, “Humbaba’nın yedi oğlunu” hızlıca öldürmeleri şaşırtıcı değildir. “Yedi oğul”, antik Mezopotomya’da, en fazla Enmesarra mitolojisinde ortaya çıkan, verimli bir motiftir. Enmesarra, isyanı, kendisini ve yedi çocuğunu öldüren daha genç bir tanrı (Ninurta, daha sonra Marduk) tarafından bastırılan bir tanrı atasıydı. Gılgamış’ta bu motif, eski bir Babil metin parçasında, ormanda sahiplerinin yakalanmasından sonra koşar halde bırakılan, bu şiir haricinde yedi melemmu “aura”, yedi pulhatu “terör” ya da namrirru “ışınlar” olarak bilinen güçleri kişileştirir. Sadece burada bu doğaüstü güçler Humbaba’nın “oğulları” (maresu) olarak adlandırılır.
Yedi oğullar motifinin Gılgamış’ın Humbaba ile savaşı bölümünde kullanılması, Enmesarra mitinin bilgisiyle birlikte okumayı teşvik eder ve öyküye mitolojik bir parlaklık sağlar. Bu karşılaştırma bir alt metni açığa çıkarır: insanlığa faydalı yeni bir dünya düzenini oluştururken, saygıdeğer bir kurban ve yedi oğlunda kişileştirilen eski düzen lağvedilmelidir. Humbaba’nın, masum bir kurban değil, ortak iyilik adına yok edilmesi gereken şeytani olması şiirin diğer bölümlerini de aydınlatır (mimma lemnu sa tazerru uhallaq ina mati “nefret ettiğin o şeytani şeyi, toprağından yok edecek”). Bu Enkidu’nun bir önceki konuşmasında ortaya atılan fikrin, iki kahramanın Humbaba’yı öldürerek yanlış yaptığının tersini ifade ediyor.
Birkaç satırda Humbaba masum bir kurbandan şeytani bir terör yaratıcısına dönüşüyor. Burada psikolojik bir anlayış var: suçlu tarafın düşüncelerinin değişimine karşılık gelmek üzere, katil kurbanının ölümü hak ettiğini düşünerek yaptığını haklı gösteriyor. Enkidu’nun konuşması ve hemen ardından gelen satır, böylelikle şairin insan bilincinin keskin bir gözlemcisi olduğunu gösteriyor.
Yeni bulunan tabletteki dizeler
(1) Ormana gözlerini dikip baktılar
(2) Sedirlerin yüksekliğine şaştılar
(3) Ormana girilen yola şaştılar
(4) Humbaba’nın geldiği ve gittiği yerde bir ayak izi vardı
(5) Yollar iyi bir durumdaydı ve yol güzel yapılmıştı
(6) Onlar Sedir Dağını görüyor
(7) Tanrıların oturduğu yeri, tanrıçaların
(8) Bu dağın önünde bir sedir ağacı vardı
(9) Bu, pek gürdü; gölgesi çok hoştu, sevinçle doluydu
(10) Çalılar birbirine girmişti, orman kalın bir kubbeydi
(11) Sedir ağaçları ve ballukku ağaçları o kadar (birbirine girmişti), girmeye yol yoktu
(12) Bir küme sedir ağacının her yanında filizler
(13) Selviler kümenin üçte ikisi
(14) Sedir ağacı 60 kübit yüksekliğinde reçine ile kabuk bağlamıştı
(15) Reçine dışarı sızıp, yağmur gibi çiseliyordu
(16) Vadilerde (serbestçe akarak?) uzaklaşır
(17) Bütün ormanın içinden bir kuş şarkı söylemeye başlar
(18) Bir başkası cevap verirdi, sabit bir gürültüydü çıkan ses
(19) (yalnız?) bir cırcır böceği şarkı söyleyip
(20) Gürültü yapan koroyu başlatırdı
(21) Bir tahtalı (iri bir güvercin türü) inliyor, üveyik cevap veriyordu
(22) Leyleklerin çağrısına, orman seviniyordu
(23) Kekliklerin çığlığına, orman bollukla seviniyordu
(24) (Anne maymunlar) gürültülü şarkı söyler, daha genç maymun çığlık atıyordu
(25) Bir müzisyenler ve davulcular (?) (grubu gibi?)
(26) Humbaba’nın varlığında her gün bir ritim vuruyorlardı
(27) Sedir ormanı gölgesini düşürdükçe
(28) (Korku) Gılgamış’ın üzerine düştü
(29) (Tutukluk) kollarını sıktı
(30) Güçsüzlük bacaklarını kuşattı
(31) (Enkidu) konuşmak için ağzını açtı
Gılgamış’a şöyle dedi:
(32) (Haydi gidelim) ormanın ortasına
(33) Kavgamızın sesini yükseltelim
(34) (Gılgamış) konuşmak için ağzını açtı
Enkidu’ya şöyle dedi:
(35) Neden dostum güçsüzler gibi ürperiyoruz
(36) Dağlarla karşı karşıya kalanlar gibi
(37) (…) bizden önce?
(38) (…) ışığı görecek miyiz?
Enkidu yanıt verdi:
(39) Benim (arkadaşım) dövüşte tecrübelidir
(40) Kavgada olandır, ölüm korkusu olmayandır
(41) (Kanla) lekelenmişsin, yani ölümden korkmana gerek yok
(42) öfkeli (mum) ve çılgına dönen bir derviş gibi
(43) (Haykırışın) davul gibi gürlesin
(44) Tutukluk kollarını bıraksın ve güçsüzlük bacaklarından çıksın
Gılgamış:
(45) Beni tut dostum, biz bir bütün gibi (…)
(46) (Bırak) aklın kavgada kalsın!
47-60 arası kayıp
(61) Humbaba (kendi kendiyle konuşup, bir kelime söyledi:)
(62) Gitmedi (…)
(63) Gitmedi (…)
(64) Neden perişan? (…)
(65) Neden benim (…)
(66) (…) için korkuda (?)
(67) Gerçekten de nasıl (?)
(68) Kendi yatağımda
(69) Eminim Enkidu (?)
(70) İyi niyetle (…)
(71) Eğer bir söz (…)
(72) Enlil (onu….!) lanetlesin
(73) Enkidu (konuşmak için) ağzını açtı
(Gılgamış’a şöyle dedi:)
(74) Arkadaşım, Humbaba (…)
(75) bir arkadaş yalnız başına birdir, ama (iki ikidir!)
(76) Zayıf olsalar da, iki (…,)
(77) bir yalnız başına eğimi tırmanamasa da, iki (…)
(78) iki üçlü (…)
(79) (kolayca kopmayan) üç örgülü halatı
(80) Güçlü bir köpek için, iki yavrusu (üstesinden gelir (?).)
(81) Tutumun sıkı olsun (…)
(82) Dostum, bir okun tahtası (…)
(83) (Yaptığın…) seyahat
(84) Ayrıldığımızda (…)
(85) … karşılanır (…)
(86) Onun (…) iki (…)
(87) Dostum, Samas’ın (…) rüzgârlar (?) üzerinde
(88) Onun arkası fırtına, (önü rüzgâr)
(89) (13 rüzgarını verebileceğini) Samas’la konuş
(90) Gılgamıs kafasını kaldırdı (Samas’tan önce sızlayarak)
(91) (gözyaşları) güneş ışıklarından önce aktı
(92) O günü (unutma) , O Samas, güvenimi sana verdiğimi!
(93) Şimdi yardımıma gel ve (…)
(94) Gılgamış’ın üzerinde, Uruk’un ortasından bir oğul, (korunmanı giy!)
(95) Samas ne konuştuğunu duydu
(96) hemen bir ses (cennetten ona seslendi)
(97) Korkma, ona karşı dur! (Evine) girmemeli
(98) Koruluğun içine girmemeli, (..)
(99) Yedi (ışığının) örtüsüne kendisini sarmadan
(100) Birine sarılıp, altısını çıkardığı
(101) Onlar (…)
(102) öfkeli vahşi bir boğa gibi, harekete geçmeye hazır
(103) Bir kez böğürdü ve korku dolu bir (böğürme) ydi.
104-248 arası uzun bir bölüm kayıp
(249) Enkidu (ağzını açtı ve Gılgamış’a söyledi:)
(250) Dostum, (bir kuşu yakala,)
(251) Ve nereye (gidebilir yumurtadan yeni çıkmış yavruları?)
(252) Humbaba (…)
(253) Nereye (giderler…?)
(254) Nereye (gideler….?)
(255) (Humbaba Enkidu’nun söylediklerini) duydu
(256) Humbaba kafasını kaldırdı (Samas’tan önce sızlanarak,)
(257) Güneşin ışınlarından önce (gözyaşları akıyor)
(258) İçeriye girdin, Ey Enkidu
(259) Bir prens (…) silahların çarpışmasına
(260) Ancak onun sarayının muhafızı için düşmanlıklar (…)
(261) (ondan) önce, bir çobanın arkasındaki koyun gibi oturdun
(262) Onun başıyla işaret vermesini bekleyen biri gibi
(263) Şimdi Enkidu, (benim bırakılmam) sana bağlı ve (…)
(264) Gılgamış’la konuş bağışlasın hayatımı!
(265) Enkidu konuşmak için ağzını açtı, (Gılgamış’a) dedi
(266) Dostum, Humbaba, (Sedir) Ormanı’nın muhafızı
(267) Bitir onu, katlet onu, onun gücüyle işini bitir
(268) Humbaba, ormanın muhafızı: bitir (onu, katlet, gücüyle işini bitir)
(269) Enlil, önde gelen, bunu öğrenmeden,
(270) Ve yüce tanrılar bize kızmadan:
(271) Nippur’daki Enlil, (Larsa…)’daki Samas
Sonsuz bir (…) kurmadan
(272) Gılgamış nasıl katletti (korkunç(?)) Humbaba’yı!
(273) Humbaba duydu (…) ve (…)
(274) Humbaba kaldırdı (kafasını yukarı, Samas’tan önce sızlandı)
(275) (Güneşin ışınları)ndan önce (gözyaşları akıyor)
(276) O Samas
277-299 arası kayıp
(300) (…) Gılgamış (…) orman (?)
(301) Enlil’in (… için) katrandan güzel kokuları alıyorlardı
(302) (Enkidu) ağzını konuşmak için açtı ve Gılgamış’a dedi:
(303) (Dostum), ormanı çorak bir toprağa çevirdik
(304) Nippur’daki Enlil’e nasıl cevap vereceğiz?
(305) Elinizdeki güçle muhafızı katlettiniz,
(306) ormanı ayaklar altında ezecek bu öfkeniz neydi?
(307) Yedi oğlunu katlettikten sonra
(308) Cırcır böceği, çığlık atanı, kasırgayı, bağıranı, kurnazı,…, fırtına-şeytanı-
(309a) İki maharetlinin el baltalarının her biri kendi eksenindeydi
(309b) (…) kestikleri
(310) Vuruşlarının yarattığı talaşlar üç buçuk kübit uzunluktaydı
(311) Gılgamış ağacı kesiyordu
(312) Enkidu en iyi keresteyi arıyordu
(313) Enkidu ağzını konuşmak için açtı
Ve Gılgamış’a dedi:
(314) Dostum, yüce bir sedir ağacını kestik,
(315) Tepesi göklerle bitişikti
(316) bir kapı yap-boyu altı değnek, eni iki değnek, kalınlığı bir kübit
(317) dikmesi, üst ekseni, alt ekseni tek parça
(318) Fırat onu Nippur’daki (Enlil’e) taşısın
(319) Nippur’un tapınağı (buna sevinsin!)
(320) Dallar (…) sevi ağacıyla birlikte(…)
(321) bir sal olsunlar, uzansınlar (…)
(322) (…) oturan (?) .
(323) Enkidu at sürüyordu
(324) ve Gılgamış yanı sıra sürüyordu, Humbaba’nın kafasını (tutarak?)