Unutulma hakkı konusunda bir duyarlılık oluştuktan sonra eski yasaların yeniden yorumlanması ve bu hakkın yasalarda somutlaşmaya başlaması son derece öğreticidir. Mahkemelerin yaklaşımı, ifade ve basın özgürlüğü mü yoksa unutulma hakkı mı sorusuna tartışmanın bağlamından bağımsız yanıt verilemeyeceğini göstermektedir.
Mayıs ayında bazı haber siteleri Clean Sheet (http://www.cleansheet.com.tr/) adlı hukuk firması tarafından arandılar. Clean Sheet, Sümeyye Erdoğan’a çevrimiçi itibar konusunda hizmet verdiğini söyleyerek Sümeyye Erdoğan’ın özel hayatıyla ilgili bazı sayfaların haber sitesi arşivlerinden çıkarılmasını istedi. Birkaç gün sonra benzer bir talebin Bilal Erdoğan için de yapıldığını öğrendik.
Her ne kadar adı İngilizce olsa da Clean Sheet, merkezi Karaköy’de bulunan bir firma. Web sitesinde, Clean Sheet’in uluslararası ağa sahip olduğu, İstanbul dışında San Francisco ve Toronto’da da ofisinin bulunduğu yazıyor. Firma hem bireysel hem de kurumsal müşterilere “çevrimiçi itibar yönetimi, telif hakları ve dijital miras” konularında hizmet sunmakta.
İtibar yönetimi nedir?
Peki itibar yönetimi nedir? Şirketler, müşterilerinin itibarlarını nasıl yönetiyorlar?
İtibar yönetimi, “bir markayı, bir şirketi, bir bireyi, bir projeyi veya internet üzerindeki herhangi bir çevrim içi platformu yönetmek, bilinirliğini artırmak ve somut anlamda daha iyi bir konuma getirmek için yapılan çalışmalar”a verilen isimdir (http://www.eticaretsozlugu.com/itibar-yonetimi-reputation-management-nedir.html). İtibar yönetimi, halkla ilişkilerin medya ilişkilerinin dışına doğru genişlemesi olarak da nitelendirilebilir ve özellikle 2000’li yılların başından itibaren Fortune 500 şirketlerinin halkla ilişkilerinde kritik bir rol üstlenmiştir. İnternetin ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla halkla ilişkilerin odağı sosyal medyaya, ürün inceleme sitelerine ve arama motorlarının gösterdiği sonuçlara kaymıştır. İtibar yönetimi ile kişinin ya da bir markanın takibi yapılmakta, olumsuz içerikler tespit edilerek bunların etkisi azaltılmaya çalışılmaktadır. Özellikle, e-ticaret sitelerindeki müşteri geri bildirimleri, Wikipedia ve ekşi sözlük gibi sitelerde yer alan sayfalar ve Google’ın listelediği arama sonuçları itibar yönetimi için son derece kritiktir. İtibar yönetimi şirketlerinin uyguladığı bazı taktikler şunlardır (https://en.wikipedia.org/wiki/Reputation_management):
– Etiketleme ve arama motoru optimizasyonu ile şirketin yaydığı bilgilerin (tanıtım bültenleri ve müşteri görüşleri gibi) arama sonucu sıralamasında olumsuz içeriğin önüne geçmesini sağlamak.
– Olumlu görüş sunan web siteleri ve sosyal medya profilleri hazırlayarak arama motorlarının buralara yönlenmesini sağlamak.
– Olumsuz yayınların kaldırılmasını talep etmek.
– Sahte, tarafsız görünümlü bloglar açmak.
– Olumsuz içerik barındıran web sitelerine erişimi engellemek için DDOS saldırıları düzenlemek.
– Tanınmış eleştirmenlere ücretsiz ürünler göndermek.
– Sabıka fotoğraflarının kaldırılmasını sağlamak.
İtibar yönetimi, yalnız şirketler için değil bireyler için de önemli olabilmektedir. 2010 yılında Microsoft ve Cross-Tab Market Research’in ABD’de yaptığı bir araştırmaya göre eleman alımı yapanların % 70’i değerlendirmelerinde adayların çevrimiçi itibarlarını dikkate aldığını belirtmiştir. Aynı araştırmada, çevrimiçi itibarlarının iş başvurularını etkilediğini düşünenlerin oranı ise sadece % 7’dir (http://www.pcworld.idg.com.au/article/373007/how_clean_up_your_online_reputation/). BrandYourself (https://brandyourself.com/) adlı itibar yönetim şirketi tarafından 2012’de ABD’de yapılan başka bir araştırma web’deki aramaların gündelik hayattaki önemini göstermektedir (http://blog.brandyourself.com/wp-content/uploads/Harris-FULL-Study-Report-3.pdf):,
– Yetişkinlerin % 31’i politikacılar hakkında Web’de arama yapmakta ve bu seçmenlerin yarısından fazlası arama sonuçlarından etkilenmektedir.
– Arama sonuçları genç seçmenler için daha önemlidir.
– Yetişkinlerin % 42’si iş yapacağı kişiler hakkında web’de araştırma yapmaktadır ve eğitim düzeyi yükseldikçe bu oran artmaktadır.
– Bir ilişkiye başlamadan önce eş adayı hakkında arama yapanların oranı % 48’dir.
– Kendi ismini web’de aratmış olanların oranı % 48’dir.
Clean Sheet hangi hizmetleri veriyor?
2016 yılında bu oranlar çok daha yüksek olmalıdır. Politikanın içindeyseniz çevrimiçi itibar yönetimi neredeyse kaçınılmazdır. Clean Sheet’in de ülkemizde bu boşluğu doldurmaya çalışan bir firma olduğu anlaşılmaktadır. Firma, itibar yönetimi kapsamında yaptığı çalışmaları beş başlık altında sunmaktadır: Watch ID, Kırmızı Alarm, Dijital İçerik Küratörlüğü ve Viral Yönetimi, Sosyal Medya Araçları ve Wash ID.
Watch ID’de bir kişi ya da kurum hakkındaki olumsuz içerik tüm arama motorları taranarak raporlanmaktadır. Kırmızı Alarm’da, çevrim içi krizlere karşı kriz yönetimi üzerinde durulmaktadır. Dijital İçerik Küratörlüğü ve Viral Yönetimi ise arama motorlarının gösterdiği sonuçları etkileme yöntemleri ile ilgilidir. Arama motoru optimizasyonu ile hangi sonuçların gösterileceği ve sıralaması tamamen belirlenemese de hazırladığınız bir web sitesinin görünürlüğünü artırmak mümkündür. Sosyal Medya Araçları ile belirli anahtar kelimeler üzerinden internet sitesi ve sosyal medya takibi yapılmaktadır. Erdoğanlara sunulan hizmetin adı ise Wash ID’dir. Wash ID, “markanız, kurumunuz ya da kendiniz hakkında internet ortamında çıkan olumsuz ve itibar zedeleyici haberlerin, açılan blogların, sosyal paylaşım sitelerindeki içeriklerin, sözlüklerde yazılan ticari itibar zedeleyici girişlerin ve video paylaşım sitelerindeki videoların içerik sağlayıcılarından ve arama motorlarından kaldırılması hizmetidir.”
Streisand etkisi
İtibar yönetimi hassas bir konudur. İstenilenin tam tersine de neden olabilir. Gizlenmek istenen şey daha büyük merak konusu uyandırabilir ve insanlar konuyu daha çok deşip yayabilir. İtibar yönetimi terminolojisinde bu duruma Streisand etkisi adı verilmektedir. Adını, malikanesinin fotoğraflarını yayın organlarından kaldırmak isterken daha çok yayılmasına neden olan Barbra Streisand’dan almaktadır (https://en.wikipedia.org/wiki/Streisand_effect). Acaba Clean Sheet’in talebi de bir Streisand etkisi yaratmış olabilir mi?
Haberlerde, talebin yerine getirilmemesi durumunda dava açılacağı da yazmaktadır. Hangi gerekçe ile dava açacaklarını bilmiyorum, ama 5651 Sayılı Kanun’un (İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun) ilgili maddeleri gerekçe gösterilerek kişilik haklarının ihlal edildiği iddia edilebilir; özel hayatın gizliliği savunabilir; ya da hakaret davası olabilir. Bunların yanında firmanın uluslararası bağlantılarına vurgu yapmasından yola çıkarak son yıllarda hem AB’de hem de ABD’de önemli bir tartışma konusu olan unutulma hakkını gündeme getirebileceği de düşünülebilir. AB’nin unutulma hakkını destekleyen kararından sonra itibar yönetimi şirketlerinin de etkinliği artmıştır. Daha önce ağırlıkla olumsuz içeriğin karşısında olumlu içerikleri çoğaltarak ve arama motorlarını bunlara yönlendirerek yapılan itibar yönetimi şimdi doğrudan ve daha kolay biçimde olumsuz içeriğin kaldırılmasını talep ederek yapılmaktadır. Ancak unutulma hakkının içerdiği çelişkilerle birlikte internetin geleceği hakkında bir düğüm noktası olduğuna dikkat etmek gerekiyor.
Unutmak – unutulmak
Unutmak ve hatırlamak insan beyninin fonksiyonlarıdır. Unutmanın kınandığı, hatırlamanın kutsandığı bir toplumda, bilişim teknolojileri bu toplumsal eğilimi daha ileriye taşımıştır. Bilişim teknolojilerinin tasarımına içsel olan unutmak değil, sürekli hatırlamaktır. Her tür veri durmaksızın depolanmakta ve bilişim teknolojileri ile insan hafızası bedenin ötesine taşmaktadır. İnternet, devasa bir arşive dönüşürken beynimiz unutsa bile arama motorları verileri internetin uçsuz bucaksız arşivlerinden çıkarıp listelemektedir.
Unutmak aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtır. Ancak unutmak ve unutulmak arasındaki farka dikkat etmek gerekir. A yaşadığı olumsuz X olayının etkilerinden kurtulabilmek için bunu unutur. Elbette A bunu “beynini sildirerek yapmaz”, X zaman içinde silikleşir. A, gençliğinde gerçekleştirdiği Y eyleminden utanç duyabilir; bunu unutabilir de. Fakat Y’ye şahit olan ve unutmayan B, C, D vs. A’yı buna göre yargılamaya devam edebilir. Örneğin Sefiller’in kahramanı Jean Valjean, ekmek çaldığı için hapis cezasına çarptırılmış, birkaç kez kaçmayı denediğinden cezası ağırlaştırılmış ve uzatılmıştır. Hapisten çıktığında ise onun eski bir “suçlu” olduğunu unutmayanlar vardır ve geçmişi peşini bırakmaz. Filmlerde de sık rastlanılan bir temadır. Filmin kahramanı temiz bir sayfa açmak ister ama geçmişi yine peşindedir ve o temiz sayfanın açılmasını engeller durur. Bunun yanında olumlu örnekler de vardır. Hoşgörülü bir toplum “gençlikte olur böyle şeyler…” diyerek kişinin geçmişinin üzerine sünger çekebilir. Burada unutulmadan çok, unutmayan toplumun affediciliği söz konusudur. İnsanlar zaman içinde değişip olgunlaşabilir. Bu nedenle insanları geçmişleri ile yargılamamak gerekir. Fakat unutulma hakkının analog dünyada birebir karşılığı yoktur. Aslında sorunun kaynağı da dünyadaki dijitalleşme, daha doğrusu dijital teknolojilerin unutmamak üzerine tasarlanmış olmasıdır.
Google İspanya davası ve tartışmalar
Gülener (2012) unutulma hakkını, “dijital hafızada yer alan bireye ait fotoğraf, kimlik bilgisi, adres ve diğer kişisel içeriğin, yine bireyin kendi talebi üzerine bir daha geri getirilemeyecek biçimde ortadan kaldırmak” olarak tanımlasa da yazının devamında belirttiğim gibi kaldırıp kaldırmanın dışında duruma göre farklı çözümler de vardır. Unutulma hakkına yöneltilen en büyük eleştiri bu hakkın ifade özgürlüğü aleyhine kullanılabileceğidir. Fakat bu hak kişisel verilerden kazanç sağlayan Google ve Facebook gibi şirketlerin kontrolünde de etkili olabilir. Unutulma hakkında hukuksal olarak hâlâ tartışmalı birçok nokta vardır. En büyük sorun da bu hakkın diğer haklarla çeliştiği durumlarda yaşanmaktadır. Bu gibi durumlarda, içeriği tamamen ortadan kaldırmak yerine bazı ara çözümlere gidilebilmektedir.
Unutulma hakkı, 2006’dan beri özellikle AB’de ve Arjantin’de tartışılan bir konudur. Başlangıç noktası da kişilerin kendi gelecekleri hakkında özerk olması ve geçmişte yaptıklarının bunu olumsuz etkilememesidir. ABAD’ın (Avrupa Birliği Adalet Divanı) 2014 yılında, Google’ın bazı arama sonuçlarını değiştirmesi yönünde aldığı karar, Google’ın yaptığı savunma ve mahkemenin değerlendirmeleri unutulma hakkı tartışmalarını canlandırmış ve bu hakkı kullanmak isteyenlerin sayısını artırmıştır.
Dava 2009 yılında Mario Costeja González adlı İspanyol avukatın İspanyol makamlarına başvurusuyla başlamıştır. Avukatın adı Google’da arandığında 1998 yılında La Vanguardia gazetesinde yayımlanmış haberler çıkmaktadır. Haberlerde, avukatın sosyal güvenlik borçları nedeniyle mülkünü satmak zorunda kaldığı anlatılmaktadır. González bu sorunun yıllar önce çözülmesine rağmen haberin gazetenin dijital arşivinde yer alması nedeniyle iş hayatının olumsuz etkilendiğini iddia eder. Avukat, hem haberi dijital arşivlerinde bulundurmaya devam eden La Vanguardia gazetesini hem de bu bilgiyi arama sonuçlarında gösteren Google İspanya’yı şikayet eder. Mahkeme, haberin dijital arşivlerden çıkarılması talebini kabul etmemesine karşın Google’dan arama sonuçlarını yeniden düzenlemesini ister. Mahkemeye göre gazete arşivinde yer alan haber en azından belirli bir zaman için doğrudur, asıl sorun haberlerin sunumundan kaynaklanmaktadır. Örneğin, olumsuz haberin ilk sayfalarda yer alıp olumlu ve daha güncel haberin sonraki sayfalarda yer alması arama motorunu kullanan kişinin algısını da şekillendirmektedir. (O’Hara, Shadbolt ve Hall, 2016)
Bunun üzerine Google İspanya, davayı ABAD’a taşır. Google’un savunması ve mahkemenin değerlendirmeleri unutulma hakkının daha somut bir hak haline gelmesinin önünü açmıştır. Mahkemenin kararı 1995 tarihli VKY’ye (Data Protection Directive – Veri Koruma Yönergesi) dayanmaktadır. VKY’de verinin, kişisel verinin, verinin işlenmesinin ne olduğu ve veri denetleyicisinin ve veri öznesinin kim olduğu açık seçik belirtilmiştir. Mahkeme kararını verirken bu tanımlardan faydalanacaktır (http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:31995L0046:en:HTML). Örneğin VKY’nin altıncı maddesine göre veri,
– Dürüstçe ve yasal olarak işlenmelidir.
– Belirli ve belirgin amaçlar için toplanmalıdır.
– Toplama amacına uygun olmalı ve söz konusu amacı aşacak biçimde kullanılmamalıdır.
– Doğru ve güncel olmalıdır.
– Hakkında belirli bir amaç için veri toplanan özneler gerekenden daha uzun bir süre teşhis edilebilir olmamalıdır.
Google İspanya, aramanın bir veri işleme olmadığını ve sadece aranan içeriği tespit ettiklerini, indekslediklerini ve geçici olarak sakladıklarını belirterek kendini savunmuştur. Fakat VKY’nin ikinci maddesi bu konuda nettir: İşleme, verinin toplanmasını, indekslenmesini, saklanmasını ve sunumunu da kapsamaktadır. Daha sonra, eğer bir veri işleme varsa bunun Google tarafından yapıldığını, AB içinde faaliyet gösteren Google İspanya’nın herhangi bir veri işleme yapmadığını iddia etmiştir. ABAD, veri işlemenin merkezi ABD’de olan Google tarafından yapıldığını kabul etmekle birlikte bu işlemin Google İspanya’nın bir AB ülkesi olan İspanya’daki ticari etkinliği bağlamında gerçekleştirildiğinin altını çizerek Google İspanya’nın savunmasını kabul etmemiştir (age).
Ayrıca Google ve Google İspanya’nın verinin yönetimi konusunda karar verici olan bir veri denetleyicisi olmayıp sadece pasif aracılar oldukları, kişisel veri ve diğer veriler arasında herhangi bir ayrım yapmadıkları iddia edilmiştir. Mahkeme bu iddiayı da veri toplamanın belirli bir amaç (Google İspanya’nın etkinlikleri) doğrultusunda gerçekleştiğini, davanın konusunun üçüncü tarafların gerçekleştirdiği bir işlem olmayıp Google’un oluşturduğu yapılandırılmış veri olduğunu vurgulayarak reddetmiştir. Mahkemeye göre arama motorlarının arama sonuçlarını yapılandırması verinin yayılmasını da etkilemektedir. Google veriyi denetleyicisi olmadığını söyleyerek VKY’nin dışına çıkmak istemektedir. Ama mahkeme, Google’ın veri işlemenin amacını belirlediğinden dolayı veri denetleyici olduğunda ısrarlıdır.
Google İspanya’nın bir diğer savunması ise son derece doğal ve akla yatkındır. Tartışılan enformasyon çoktan kamusal erişime açıktır ve Google’ın bunu silmek için ne gücü ne silme hakkı vardır. Mahkeme de enformasyon doğru olduğu sürece enformasyonun web sitesinde kalması taraftarıdır. Ancak söz konusu durumda Google İspanya’nın kamusal bilgiyi bir sayfada bir araya getirerek mahremiyet konusunda fazladan bir işlem yaptığını düşünmektedir. Sorun enformasyonun varlığı değil, aramalarda o enformasyonun doğrudan kişiyle ilişkilendirilmesidir (age).
Mahkemenin bu kararı, kişilerin tarihi geçmiş, eksik veya ölçüsüz bilgilerin arama sonuçlarında kaldırılmasını talep edebilmesinin önünü açar. Fakat mahkemenin kararının enformasyonun silinmesi için olmadığına dikkat etmek gerekir. Bu nedenle affedilmeye benzemektedir (age). Olay bellekte kalmakta ama sürekli karşısına çıkarılmamaktadır.
Unutulma hakkının kapsamı
2015 yılında Google’a Avrupa’daki arama sonuçlarından 991.074 sayfanın kaldırılmasını talep eden 272.940 talep gelmiş ve bu talebin % 58,6’sı reddedilmiştir. Google’dan unutulma hakkı talep etmek için bir form (https://support.google.com/legal/contact/lr_eudpa?product=websearch&hl=en) doldurulması gerekmektedir (Ayrıntılı bilgi için: https://www.google.be/intl/en/policies/faq/). Google, mahkemenin 2014’teki kararını ilk başta sadece ülke uzantılı sitelerinde uygularken Mart ayından itibaren tüm Google sitelerinde uygulamaktadır.
Mahkemenin unutulma hakkı değerlendirmesinden sonra (Google’ın lobi faaliyetlerinin katkısıyla!) unutulma hakkı ve ifade özgürlüğü ilişkisi tartışması hız kazanmıştır. de Terwangne’nin (2014) de belirttiği gibi haklar ve özgürlükler arasında önsel bir hiyerarşi ileri sürmek doğru değildir. Örneğin kayıtsız şartsız unutulma hakkına öncelik verdiğimizde varacağımız yer tarihin değişen koşullara göre yeniden yazıldığı Orwell’in 1984’üdür. Bu bağlamda, de Terwangne’nin (2014) gazete arşivleri tartışmasına bakmakta fayda var. Gazete arşivleri bir zamanlar haber olarak yayımlanmış içerikten oluşmaktadır. Bir haberin arşivden kaldırılması talebi değerlendirilirken unutulma hakkı ve basın özgürlüğü ilişkisi nasıl kurulacaktır? de Terwangne (2014) bu sorunsalı üç kriter çerçevesinde değerlendirir: İçeriğin haber değeri, tarihsel ve kamusal çıkarlar. Arşivdeki bir içeriğin haber değeri artık yoktur. Tarihsel ve kamusal çıkarları değerlendirirken de içeriğin başka kaynaklarda yer alıp almadığına ve içeriğin kaldırılmasının kamu çıkarlarına zarar verip vermediğine bakmak gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, unutulma hakkıyla ilgili olmayan bir davada arşiv tutmanın toplum yararına olduğunu kabul etmesine karşın bunun basının ikincil bir rolü olduğuna hükmetmiştir (age).
Unutulma hakkı aşağıdaki hakları kapsamaktadır:
– Daha önce açıklanan ya da işlenmesine onay verilen veri hakkında pişmanlık duyabilme veya fikrini değiştirebilme hakkı.
– Kişinin geçmişinin bugününü altüst etmesine ve geleceğini belirlemesine izin vermeme hakkı.
– Artık verinin saklanmasının meşru olmadığı durumlarda verinin silinmesini isteme hakkı.
– Verinin bağlamından ayrı biçimde değerlendirilmesine karşı çıkma hakkı. Veri ilk bağlamında kalabilir ama özellikle arama motorlarının yaptığı işleme, verinin bağlamı dışında gösterilmesine karşı çıkılabilir. Örneğin, aile çevresinde ve özensizce paylaşılan bir içerik arama motorları sayesinde yayılabilir.
Bu hakların, yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde ve orantılı biçimde uygulanması gerekmektedir. Silme ve silmemenin ötesinde kişinin unutulma hakkı ve basın özgürlüğü arasında bir denge kurma arayışında olan seçenekler de atlanmamalıdır:
– Kişinin isteği veriyle hiçbir biçimde ilişkilendirilmemekse veriden kişiye erişilmesini engellemek için veri anonimleştirilebilir.
– Sorun, verinin kamuya açık biçimde bulunmasından ve yayılmasından kaynaklı olabilir. Veri silinmeden veriye erişim kısıtlanabilir.
– Kişi orantılılık ilkesi gereğince bir görüntünün sadece belirli bir günde ve belirli bir kanalda yayınlanmasına izin verilebilir; web’de kalıcı bir biçimde yayınlanmasını reddedebilir.
– Kişinin isteği doğrultusunda bir uyarı veya kişinin düşüncesi ek bilgi olarak eklenebilir.
– Veri asıl yerinden kaldırılmaz ama arama motoru indekslerinden silinebilir.
Bu uygulamaların şirketlere mali yönden yük getirdiğini de göz önünde bulundurmak gerekir.
***
Unutulma hakkı konusunda bir duyarlılık oluştuktan sonra eski yasaların yeniden yorumlanması ve bu hakkın yasalarda somutlaşmaya başlaması son derece öğreticidir. Mahkemelerin yaklaşımı, ifade ve basın özgürlüğü mü yoksa unutulma hakkı mı sorusuna tartışmanın bağlamından bağımsız yanıt verilemeyeceğini göstermektedir. Yazının başında sözünü ettiğim sayfa, hâlâ Oda TV arşivlerinde durmaktadır. Sayfanın geleceği muhtemelen dava sonunda belirlenecek. İnternetin Türkiye’deki geleceği açısından önemli bir dava olacak. Umarım taraflar konuyu ayrıntılı bir biçimde tartışır.
Ama bu davadan da önemlisi unutulma hakkının somutlaşma süreci her geçen gün kişisel veriden beslenerek büyüyen teknoloji devlerine karşı o kadar da çaresiz olmadığımızı göstermektedir.
Kaynaklar
– de Terwangne, C. (2014). The Right to be Forgotten and Informational Autonomy in the Digital Environment. In The Ethics of Memory in a Digital Age (pp. 82-101). Palgrave Macmillan UK.
– Gülener, S. (2012). Dijital hafızadan silinmeyi istemek: temel bir insan hakkı olarak “Unutulma Hakkı”, http://portal.ubap.org.tr/app_themes/dergi/2012-102-1218.pdf, son erişim 18/06/2016.
– O’Hara, K., Shadbolt, N., & Hall, W. (2016). A pragmatic approach to the right to be forgotten. http://eprints.soton.ac.uk/389777/, son erişim 18/06/2016.