Ana Sayfa 160. Sayı Dil, beynimizin zamanı algılayışını biçimlendirir

Dil, beynimizin zamanı algılayışını biçimlendirir

465

Yeni bir çalışmaya göre dil öyle güçlü bir etkiye sahip ki, zamanı deneyimleme biçimimizi etkileyebilir.

Lancaster Üniversitesi’nden dilbilimci Prof. Panos Athanasopoulos, Stellenbosch ve Stockholm Üniversitelerinden dilbilimci Prof. Emanuel Bylund iki dili akıcı olarak konuşan bireylerin dil bağlamına bağlı olarak zamanı farklı düşündüklerini buldular. Bireyler, dil bağlamına bağlı olarak etkinliklerin süresini tahmin edebiliyor.

Deneysel Psikoloji Dergisi: Genel’de bildirilen ve Amerikan Psikoloji Derneği tarafından yayımlanan bu buluş, çift-dilli bireylerde bilişsel esnekliğin ilk kanıtını sunuyor. Çift-dilli bireyler, hızlı ve genellikle bilinçsiz bir şekilde dilleri arasında gider-gelirler. Bu olgu dil/kod değiştirme olarak adlandırılır.

Ancak, farklı diller farklı dünya görüşünü, bizi çevreleyen dünyamızı düzenlemenin farklı yollarını da şekillendirir. Zaman bunun tipik örneğidir. İsveççe ve İngilizce konuşanlar, kısa bir ara, uzun bir düğün gibi fiziksel mesafeye gönderimde bulunarak etkinliklerin süresini belirtmeyi tercih ederler. Zamanın geçişi yol alınan mesafe olarak algılanır.

Fakat Yunanca ve İspanyolca konuşanlar, küçük bir ara, büyük bir düğün gibi fiziksel niceleyicilere gönderimde bulunarak zamanı göstermeye eğilimlidir. Zamanın geçişi, büyüyen hacim olarak algılanır.

Çalışma, dil bağlamına bağlı olarak iki-dillilerin süreyi belirtmek için iki yolu da kullandıklarını gösterdi. Bu durum, zaman geçişlerinin deneyimleniş biçimlerini değiştirir.

Çalışmada, Prof. Bylund ve Prof. Athanasopoulos İspanyol-İsveççe çift-dillilerden, ekranda büyüyen çizgi veya doldurulan kabı izlerken ne kadar zaman geçtiğini tahmin etmelerini istediler. Aynı anda, katılımcılara ya İspanyolca “duracin” (İspanyolcada süre demek) sözcüğü ya da İsveççe “tid” (İsveççede süre demek) sözcüğü verildi. Sonuçlar açıktı.

Çift-dilliler, doldurulan kapları izlediğinde ve İspanyolca yönlendirici sözcükle yönlendirildiklerinde, zamanı kapların ne kadar dolu olduğuna göre, yani hacimsel olarak algılamaya eğilimliydi. Ekranda büyüyen çizgilerden etkilenmediler.

Buna karşılık, İsveççe yönlendirici sözcük verildiğinde, çift-dilliler aniden davranışlarını değiştirdi. Çift-dillilerin zaman algısı kabın ne kadar dolduğuyla değil, çizgilerin yol aldığı mesafeden etkilenerek değişti.

“Yeni bir dil öğrenerek daha önce farkında olmadığınız algısal boyutlara birdenbire alışmaya başlıyorsunuz” diyor Prof. Athanasopoulos. Çift-dillilerin çaba harcamadan ve bilinçsizce iki farklı şekilde zamanı tahmin etme arasında gidip gelmeleri, dilin duygularımızı, görsel algımızı ve yeni ortaya çıkan zaman duyumuz da dahil en temel duyularımıza girebileceğini gösteren kanıtlarla uyuşuyor.

“Ancak bu durum, çift-dillilerin daha esnek düşünürler olduğunu da gösteriyor. Her gün zihinsel olarak farklı diller arasında gidip gelmek, öğrenme becerisi, çoklu-görevlerde avantajlar ve hatta zihin sağlığı için de uzun süreli yararlar sunduğunu kanıtlıyor.”

KaynakScıence Daıly
Önceki İçerikÇinli biliminsanları, asteroitlerden nasıl yararlanılacağını araştırıyor
Sonraki İçerikAntik fosiller, balık soyağacını yeniden yazabilir