Günümüz Çin Halk Cumhuriyeti’nin yapısı, oldukça geniş bir konu başlığı olmakla birlikte ülkemizde bütün boyutlarıyla anlaşılan, incelenen, hatta “ilgi duyulan” bir konu olmaktan oldukça uzakta ve yapılan araştırmalar ne yazık ki çoğunlukla “Batılı” bir perspektife hapsolmuş durumda.
Çin’de ise Marksizm’e ve Çin’in yönetim sistemine ilişkin yürüyen tartışmaların geçmişi uzun yıllara dayanıyor. Hâlâ Komünist Parti tarafından yönetilmekte olan bu ülkede ideolojiye ilişkin yürütülen tartışmalar aynı zamanda “ülkenin kaderine” de yön verir nitelikte. Bu yüzden sanılanın aksine “Marksist ekonomi”, “Marksist felsefe”, “Sosyalizmin kuruluşu” gibi konu başlıkları Çin’in fikir dünyasında en çok tartışılan konuların başında geliyor.
Yordam Kitap tarafından Ümit Şenesen’in çevirisiyle yayımlanan, Çinli akademisyen Wang Hui tarafından hazırlanan “Çin’in Yirminci Yüzyılı: Devrim, Geri Çekilme ve Eşitliğe Giden Yol” isimli çalışma, Çin’de tartışılan fikir akımları içerisindeki kanatlardan birinin fikirlerini temsil ediyor: Yeni Sol.
Çalışmada yer alan başlıklar, Çin’in devrimden bu yana geçirdiği evreleri anlatmak için bütün kesimlerin ortaklaştıkları bir tanımlama. Ancak kitabın yazarının da “kategorik” olarak içerisinde bulunduğu “yeni sol”un “resmi ideoloji” karşısında çok şansı yok. Zira Çin’deki “yeni sol” akımı liberallerden sol-milliyetçilere, sosyal demokratlardan “yeni Maoculara” kadar geniş bir yelpazeyi tanımlamak için kullanılıyor. Böylesi bir “yeni sol”un ortaklaştığı tek nokta ise Mao sonrası Çin’in, yani Deng Xiaoping’den itibaren başlayan “dışa açılma dönemi” ve beraberinde gelen reformların eleştirisi.
Çin’in dışa açılma politikasının yaratıcısı olan Deng Xiaoping, günümüz Çin’inde “Modern Çin’in mimarı” sayılmakta, tabir-i caizse Mao Zedung’la neredeyse eşdeğer konumda tutulmaktadır. Ayrıca, ülke ekonomisinin omurgası haline getirilen “pazar sosyalizmi”, “bir ülke iki sistem” gibi teorik çıktılarla birlikte Deng’in teorisi Çin’deki teorik çalışmalar içerisinde “Mao Zedung Düşüncesi – Deng Xiaoping Teorisi” şeklinde adeta resmiyet kazanmıştır.
Dolayısıyla, bugün Çin’de yürütülen ideolojik tartışmaların konusu ne olursa olsun, yapılan her eleştiri, temelde Deng Xiaoping teorisi ile girişilen bir hesaplaşmayı içermektedir. Wang’ın bu eseri de bu bağlamda ele alınmalıdır. Çünkü çalışmanın omurgasını oluşturan bütün başlıklar, teorik alanda Deng Xiaoping’e -ve hatta yer yer Mao’ya- yöneltilen eleştirilerden oluşmaktadır.
Böyle bir tablonun karşısında hem devleti elinde bulunduran, hem de uzun yıllar boyunca “titizlikle geliştirilen” “Mao Zedung Düşüncesi ve Deng Xiaoping Teorisi”ne sahip olan Çin Komünist Partisi, Çin’de devam etmekte olan tartışmalarda ağırlığını yitireceğe benzemiyor.
Yüzyılın özü
20. yüzyıl boyunca Çin’de yaşanan devrimlere odaklanılan kitap, Mao sonrası dönemi “liberalleşme” olarak tanımlıyor ve “Çin gerçekten demokratik ve eşitlikçi olmak için ne yapmalıdır?” sorusunu soruyor.
1911 Devrimi’nde modern siyasetin doğuşuyla başlayan süreci ele alan yazarın kullandığı “Yüzyılın özü, 1911 Devrimi’yle başlayıp 1970’lerin ortalarındaki Kültür Devrimi’nin sonuna kadar süren ‘uzun devrim’dir” ifadeleri, Kültür Devrimi’nin sonra ermesiyle birlikte başlayan dönemi söz konusu “öz”ün dışında tuttuğunu gösteriyor.
Yine yazar tarafından son dönem Çin’i tanımlanırken kullanılan “liberalleşme” ifadesi ise bu durumu destekler nitelikte. Ancak yazarın yüzyılın özünü tarif ederken ilk bakışta ÇKP’ye göre “daha solda” görünen fikirleri, “Çin’in geleceği için tek yol olarak sosyal demokrasinin canlandırılması” fikriyle “taçlanıyor”. Ortaya çıkan bu “çelişkili” durum, yazarın kimliği göz önünde bulundurulduğunda biraz daha anlam kazanıyor.
Foreign Policy’nin “En iyi 100”ünden biri
Kitabın yazarı 1959 doğumlu akademisyen ve eleştirmen Wang Hui, çağdaş Çin edebiyatı ve düşünce tarihi üzerine çalışan bir profesör. Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’nde görev yapmakta olan Hui, Harvard, Edinburgh, Bologna, Stanford, UCLA, Berkeley, Washington üniversitelerinde de misafir öğretim üyesi olarak ders vermiş bir isim. Hui aynı zamanda 1996-2007 arasında Duşu (Okumak) adlı derginin editörlüğünü de yapmıştır. Ancak Hui’nin hayatındaki en dikkat çekici noktalardan birisi kuşkusuz 1989’da Tiananmen Meydanı protestolarına katılmış olmasıdır.
“Dünya medyasının” Pekin’de olduğu bir zamanda gerçekleşen ve “demokrasi”, “özgürlük” ve hatta yer yer “radikal komünist” taleplerle gerçekleştirilen ve ÇKP tarafından sert bir biçimde bastırılan eylemlerin “renkli devrimlerin” erken provalarından biri olduğu ise artık bir sır değil.
Hui de bu eylemlerin bastırılmasının ardından ceza olarak zorunlu bir şekilde “yeniden eğitim” için yoksul bir iç ilçeye gönderildi. Hui, sonraları “Devlet politikasında solcu bir eleştiri geliştirmekle” tanındı ve 1990’lı yıllarda Çin Yeni Solu’nun önde gelen savunucularından biri haline geldi.
Hui’nin devlet politikasına getirdiği “solcu” eleştiriler ise kendisinin Foreign Policy tarafından 2008 yılında “Dünyanın en önemli 100 aydını” arasına seçilmesiyle sonuçlanmıştır.
Hui tarafından hazırlanan bu çalışma Çin’e dair araştırma yapmak isteyen okuyuculara Çin’deki Yeni Sol’un Çin’deki mevcut sisteme ilişkin düşüncelerini kavramak açısından oldukça faydalı olacaktır, ancak “Çin’i anlamak” konusunda tek başına yeterli olmayacaktır ve kesinlikle bir “giriş” kitabı sayılamaz. Bu sebeplerle eser, verimini devamında okunacak benzer çalışmalarla birlikte artıracaktır.
Bugünün Çin’ini anlamak ise ciddi bir yoğunlaşmayı ve pek de aşina olmadığımız “pazar sosyalizmi”, “bir ülke iki sistem”, “Deng Xiaoping Teorisi”, “Mao Zedung Düşüncesi” gibi kavramları araştırmaktan geçiyor.
“Dağınık” ve büyük oranda “mevcut olana karşıtlık” üzerinden tanımlanan ve ortaklaşan “Yeni Sol”un yapabilecekleri tartışma konusu ve söz konusu fikirlerin etki alanı ise akademik dünyaya sıkışmış durumda. Söz konusu bu “Yeni Sol” teorik alanda ise “Batı Marksizmi”ne hızlı bir yönelme halinde.
Bir yerlerden tanıdık geliyor mu?