Beni az çok tanıyanlar bir süredir “gülmek nedir?” sorusu üzerine çalıştığıma aşinadır. Hatta “yeter!” diyenler de var. En azından şimdilik, benim dünyayla kurduğum ilişkinin büyük bir kısmını oluşturuyor gülmek ve onu araştırmak. Dolayısıyla seçilen bu kitap benim için ayrıca özel bir önem taşıyor. İnceleyeceğimiz kitapta yer alan otuz beş kişinin arasında karikatüristler, mizah yazarları, sahne sanatçıları, yönetmenler ve radyo programcıları var. Melike Eğilmezler Boylan’ın sorduğu sorulara verilen cevaplarda da yaşadığı toplumu çeşitli yöntemlerle şenlikli hale getiren pek çok ustanın birikimini okuyoruz. Aslında kitaptaki söyleşileri “otuz beş kişi” diyerek dar bir tabağa koymak da fazlasıyla yetersiz kalıyor. Melike Boylan bu değerli kitabı 2015’te tamamladığı doktora çalışması için gerçekleştirdiği söyleşileri bir araya getirerek oluşturmuş.
Bir fotoğrafla açılıyor kitap. Fotoğrafta 10 Kasım 1938 tarihli Tan gazetesinin “Babamızı Kaybettik” yazan çerçevesi önünde tebessüm eden Müjdat Gezen var. Müjdat Gezen mizahın Türkiye’deki işlevleri üzerine konuşurken durumun öncelerden beri benzer bir mekanizmada ilerlediğini ifade ediyor. Osmanlı’da methiyecilerin padişahı, baş vekili, sadrazamı övdüğünü ve altınları alıp gittiğini hatırlatırken yergicilerin de sonunda zindanı boyladığını söylüyor. Ardından ise ekliyor; “mizah övmez, överse mizah olmaz”. Müjdat Gezen Türkiye’deki mizahın pratiği dışında belirli bir kurama denk düşen düşüncelerle de katkıda bulunuyor söyleşiye. Hatta H. Bergson’un Gülme adlı kitabının ilk ifadesi şu: “Sadece gerçek anlamda insani olan şeyler için gülünçlükten bahsedebilir.” Müjdat Gezen benzeri bir düşünceyi ise şu şekilde aktarıyor: “Gülmek insana özgü bir şeydir, insan sadece insana güler. İnsan insandan başka bir şeye gülüyorsa, orada insandan bir unsur mutlaka vardır.” Müjdat Gezen’in söyledikleri doğrudan Bergson’un ifadeleri aslında. Hatta söyleşinin son sözlerini dahi direkt olarak Bergson’un cümleleriyle bitiriyor. Öncesinde de birkaç noktada tekrar alıntılıyor. Aynı zamanda Müjdat Gezen hayvanların gülemediğini ifade ediyor, Bergson gibi. Fakat Bergson’la aynı hataya düştüğü kesin. Yani bu bağlamda gülmenin evrimi göz ardı edilmiş oluyor. Peki neden? Bunun önemli sebebinin mizah, komedi, güldürü gibi kelimelerin birbiri yerine kullanılması olduğunu düşünüyorum. Çünkü Müjdat Gezen’in hayvanlar, şempanzeler gülemez derken aslında kast ettiği şey insan dışındaki memelilerin mizaha gülemedikleridir. Fakat mizah gülmek değildir. Memelilerin çoğu gıdıklandıklarında ve oyun oynarken gülebiliyor. Hatta araştırılırsa insanın gülüşünün kaynaklarıyla epey benzer yanları mevcut. Yani Müjdat Gezen Bergsoncu görüşü aktarırken ve doyurucu bir söyleşi sunarken diğer bir yandan da birtakım mekanizmaları göz ardı etmiş (Garip ve önemli bir noktanın da Bergson’a bu kadar atıf varken diyalog esnasında Bergson’un adının anılmaması olduğunu belirtmek zorundayım.) Müjdat Gezen yöneltilen bir diğer soruda ise bugünkü stand-up’la meddah arasındaki ilişkinin 16. yy’a kadar uzandığını anlatıyor.
Onur Ünlü söyleşisi ise Leyla ile Mecnun temelinde sürüyor. Bu söyleşiyi Leyla ile Mecnun’u izlemeyen, uzaktan haberdar olan biri olarak okumama rağmen kitabın içinde açık ara bu kadar derinlikli incelemeler yapan bir başka kişi daha olmadığını düşünüyorum. Onur Ünlü nefse karşı ne kadar güçlü hamleler yapabilirsek mizahın o kadar güçlü olabileceğini ifade ediyor. Belki de “nefse karşı hamleler yapmak” ifadesi üzerinde durmak çok önemli olacak. İfadenin kendisi iki milyon yıl öncesine kadar geri gidebiliyor yani gülme davranışı temelinde insan ve şempanze arasındaki temel fark olan nefes kontrolüne kadar. Nefes kelimesi Arapça’dır. Nefis ile nefes kelimeleri ise aynı kökten geliyor. Yani insanlar şempanzelere oranla hem nefes hem de nefis kontrolüne sahipler. Buradaki farkın ve nefes kelimesinin açtığı geniş yolu izlemenin bizi büyük bir birikimle karşılaştıracağı konusunda hemfikir olmak çok da zor değil. Onur Ünlü ifadesini bu şekilde kurgulamış mıdır bilemem ama derinliğinin bu ölçüde olduğunu belirtmek gerekir. Onur Ünlü’nün mizahı tanımlaması olan “nefse karşı hamle yapmak” bu yüzden epey kıymetli bir ifade.
Güldürme Beni! mizah üzerine araştırma yapan/yapmayan pek çok insan için üzerine düşünülmesi gereken farklı malzemeler de sunuyor. Kitaptaki söyleşiler bir o kadar da mizahı üreten, güldürü kaynaklarını işleyen insanların hayata karşı duruşlarıyla ilgili. Mesela Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem’in söyleşilerini art arda okurken mizahın iki karikatürist için ne anlama geldiği karşılaştırma imkanına da sahip oluyoruz. Aynı zamanda Zihni Göktay, Zaytung’un kurucusu Hakan Bilginer, Bahadır Baruter, Yasemin Yalçın gibi bizleri güldürerek birleştiren insanlardan bir albüm sunuyor kitap. Melike Eğilmezler söyleşilerin yanında kuramsal destek olarak doktora tezinin bulgularını da kitabın ardına eklemiş. Nasreddin Hoca hikayesiyle başlayan bölüm kronolojik olarak gülme teorilerine değiniyor. Ardından mizaha atfedilen isyan, muhalefet, umut ve birleştirici unsur gibi değişkenlerle mizahın niteliklerini açıklıyor.
Peki ya aynı çağı paylaşan otuz beş sanatçının ortak noktası nedir? Sanıyorum ki bu ortak nokta yaşadığımız ülkenin sorunlarını gülerek karşılayabilmek ve onlara “güle güle” diyebilmek, belki de ağlamayı reddetmek. Mustafa Şekip Tunç gülmenin ve ağlamanın kapı komşusu olduğunu söylememiş miydi? Melike Eğilmezler Boylan tüm okurlara sanatçı bir ailenin fotoğraf albümünü sunuyor.
– Güldürme Beni!, Melike Eğilmezler Boylan, Yapı Kredi Yayınları, 2016, 348 s.