Sıçan, yonca, tahtakurusu, sivrisinek sayılarındaki patlama, şehirleşmenin kaçınılmaz bir sonucu.
Toronto Üniversitesi’nden biyolog Prof. Johnson ve Fordham Üniversitesi’nde Doç. Jason Munshi-South, British Airways uçağında koltuklarda gezinen tahtakurularıyla ilgili son haberin dünya çapında kentleşmenin kaçınılmaz sonuçlarından biri olduğunu belirtiyor.
Toronto Kent Ortamları Merkezi Yöneticisi Johnson, “İnşa ettiğimiz kentlerin, bölgedeki canlılığı nasıl etkilediği konusunda sınırlı bilgiye sahibiz” diyor. “Önemli ekolojik işlevleri olan yerli türlerin çevreye adapte olabilmeleri iyi bir haber; fakat kötü olan, bazılarının şehirlerimize uyum sağlayarak hastalıkların yayılışını artırabileceği gerçeği. Örneğin, 20 yıl önce tahtakurularına günlük yaşam içinde sık rastlanmazken, kullanılan böcek ilaçlarına adapte olduklarından, günümüzde dünya çapında nüfus patlaması yaşadılar.”
Johnson ve Munshi-South, kentleşmenin evrimi nasıl etkilediğine dair kapsamlı bir bakış açısı getiren ilk çalışmalarında, mevcut çalışmaları gözden geçirip sonuçları analiz etmişler. “Geleneksel olarak evrimi çevresel baskılar ve türler arası etkileşimler tarafından yönlendirilen uzun vadeli bir süreç olarak düşünürüz; fakat günümüzde insanlarla ve dönüştürdükleri çevreyle etkileşim, türlerin hızla değişmesini sağlayan yeni bir birincil etken,” diyor Munshi-South. “İnsanlar ve kentlerimiz şu an çağdaş evrimin en baskın güçlerinden biri.”
Yaşam alanı kaybı ve kentsel engeller (yollar, binalar, vb.) tüm türlere meydan okuduğundan, bazı türler istenmeyen şekillerde uyum sağlayabiliyor. Araştırmacılar mutasyon, genlerin dağılma yoluyla hareketi, nötr evrim ve Darwinci doğal seleksiyon yoluyla adaptif evrim gibi çeşitli genetik adaptasyon yöntemlerini değerlendirdikten sonra, kentsel çevrenin söz konusu evrim mekanizmalarının her biri üzerinde etkisi olduğu sonucuna vardılar. Çalışmalarını memeliler, bitkiler, kuşlar, amfibiyenler, sürüngenler, böcekler ve virüsler üzerine kurarak, Avrupa’da sık görülen kara kuştan Kuzey Amerika’daki beyaz-ayaklı fareler ve beyaz yoncalara kadar farklı türler üzerindeki evrimsel etkileri tanımladılar. Örneğin, New York’taki beyaz ayaklı fare popülasyonları kentleşmeden sonra çeşitli parklarda izola halde varolmalarından dolayı farklılaşmış.
“Yeni bir ekosistem (novel ekosistem) yarattık” diyor Johnson; Science dergisinde yayımlanan çalışmalarının halklar, hükümetler ve biliminsanları için bir “çağrı” olduğunu belirtiyor. Johnson ve Munshi-South, sıçan, kent kertenkelesi, hamamböceği, güvercin, tahtakurusu, hamamböceği gibi organizmaların insanlara bağımlı hale gelmeye başladıklarını belirtiyorlar. Örneğin günümüzde sivrisinekler, Londra Metrosu istasyonlarında yaşayacak şekilde gelişmişler ve yumurta üretmek için artık kana ihtiyaç duymuyorlar. Ayrıca kış boyunca hareketsiz kalma ihtiyaçları da yok. Maalesef sivrisinekler birtakım hastalıkları taşıyabiliyor.
Johnson ve Munshi-South, şehirleri planlarken, tasarımların yerli türler üzerindeki etkisini ve onların “çevreye ve kendimize karşı daha nazik olacakları” biçimde bu tasarımları yapıp yapamayacağımızı düşünmemiz gerektiğini söylüyorlar. Yerli türlerin korunmasının ve hastalık taşıyan zararlıların yaygınlığının azaltılmasının yollarını bulmamız gerektiğini de ekliyorlar.
Kentsel evrimleşme, kent sakinlerini evrimsel biyolojinin gerçekliği ve önemi hakkında eğitmek için bir araç olarak kullanılabilir. Johnson, “Evrimin olmadığına inanan insanların evrimi anlamaları için arka bahçelerinden ötesine gitmelerine gerek yok” diyor.