Ana Sayfa 127. Sayı Antarktika araştırmalarında altı bilimsel öncelik belirlendi

Antarktika araştırmalarında altı bilimsel öncelik belirlendi

1109

Antarktika. Buzullarla kaplı dağlarla, aysberglerle noktalı hale gelmiş affı olmayan denizlerle, başka yerde bulunmayan çeşitlilik ve özellikte türlerle dolu bir bölge. Bu kıta dünya yüzeyinin onda birini kaplıyor, tüm buzul varlığının yüzde 90’ını ve tüm taze suyumuzun yüzde 70’ini barındırıyor. Patagonya dişbalıkları ve karides benzeri canlılarla dolu, iklim kontrolünün zorlu olduğu, bununla birlikte deniz suyu karbondioksitini çekme özelliğinde olan bir okyanusla çevrili.

Güney Kutbunda çalışan biliminsanları, yaptıkları çalışmalarla dünya ikliminin sırlarını, göllerin ve buzulların altındaki dağları açığa çıkarıyor, evrenin başlangıç izlerini araştırıp sırlarını çözmeye niyetleniyorlar. Zamanda adeta donmuş gibi duran Antarktika’nın aslında sürekli değişim içinde olduğu artık biliniyor. Buzulların erimesi gibi yerel değişikliklerin yanında, okyanus dolaşımındaki değişiklikler ve ozon tabakasının geri kazanımı gibi küresel işleyişlere etkiler de görülmekte.

Nisan 2014’de Antarktika Araştırmaları Bilim Komitesi (SCAR) öncülüğünde, 22 ülkeden 75 biliminsanı ve yetkili toplanarak, önümüzdeki 20 yıl ve sonrasında Antarktika araştırmalarındaki önceliklerin neler olabileceği konusunda fikir birliğine vardı. SCAR önceliklerle ilgili yüzlerce soruyu 80 temel ve acil madde olarak bir raporla ortaya koydu ve bu rapor Ağustos’ta yayımlandı. Araştırmalar için finansmanın oluşturulması, bölgeye erişimin ve çevresel korumanın sağlanması işbirliğini gerektiriyor. Bilimsel öncelikler ise şöyle belirlendi:

1) Antarktika atmosferine ve güney okyanusuna erişimi tanımlamak

Antarktika’nın atmosferi, sıcaklık değişiklikleri, hava kimyası ve dolaşımıyla gezegenimizin enerji bütçesini başkalaştırmaktadır. Ancak bunun altında yatan süreç çok az bilinmektedir. Atmosfer, okyanus ve buzulların etkileşimleri iklim değişikliğini nasıl etkiler? İklim değişiklikleri tropikal okyanusları ve muson yağmurlarını nasıl etkiler?

Güney Okyanusu dünya sisteminde önemli bir roldedir. Atmosferdeki ısı ve karbondioksiti alıp okyanusların derinliklerine götüren okyanuslar arası küresel akım sisteminin önemli bir parçasıdır. Besinler de bu akımla kuzeye taşınarak okyanus besin zincirinin temelini oluşturur. Deniz suyunda karbondioksitin erimesine bağlı olarak okyanuslar daha asidik hale gelmeye başlamıştır ve güney suları bunun etkilerini ilk gösterecek yerdir. İklim değişiklikleri, okyanusların ısı ve karbondioksiti özümsemesini ve suların buna bağlı üretkenliğini nasıl değiştirecektir? Güney Okyanusu’ndaki değişimin sonuçları iklim değişikliğini yavaşlatacak mı, yoksa hızlandıracak mıdır?

Deniz buzulları güneş ışınlarını geri yansıtır ve filtreler. Bu da atmosferle okyanus arasındaki ısı ve gaz değişimini ayarlar. Buzul şekilleri ve erimeleri su yüzeyindeki tuz içeriğini belirler, bu da buzulların yoğunluk ve donma noktalarını etkiler. Hangi faktörler deniz buzullarının yoğunluk dağılımını kontrol etmektedir, bunu bilmemiz gerekir.

2) Buzulların neden, nasıl ve nerelerde eridiğini anlamalıyız.

Antarktika buzulları 26,5 km3 buz içerdiğinden, bunun tamamının eriyip okyanuslara ulaşması halinde su seviyesini 60 m yükseltecektir. Yıllarca sabit kalan bu miktar, son yıllarda artan bir hızla eriyerek azalmaktadır. Bunun deniz seviyesine etkisi nasıl kontrol edilecektir? Hangi buzul kütlesi, atmosferik CO2 konsantrasyonunun hangi eşik değerinde hızla eriyip su seviyesini dramatik şekilde yükseltecektir? Kalın aysberglerin altındaki su gövdesinin içeriği ve bunun aysbergi nasıl etkilediği bilinmemektedir.

3) Antarktika’nın öyküsünü açığa çıkarmak gerekir

Evrenin diğer kıtalarından toplanan kaya örneklerinin incelenmesiyle varılan sonuç, daha sıcak bir dünyada Antarktika’nın tamamen farklı bir yerinin olabileceğidir. Ancak bu kıtanın kendisinden ve çevresindeki okyanustan alınan örnekler hayli yetersizdir. Yerkabuğunun hareketleri, volkanların etkileri ve yerküre çekirdeğinden yayılan ısının bu dokuya nasıl etkiler yaptığı keşfedilememiştir. Antarktika’nın yüzey yapısı ve bunun ana kıtadan kopmayı nasıl sağladığına dair çok az bilgi edinilebilmiştir. Tarihi kara altındaki buzulların bilinmesi, bunların katı evrenle nasıl bir etkileşim içinde olduğunu da açıklayabilecektir. Deniz seviyesiyle ilgili edinilecek jeolojik veriler, buzulların nerede ve ne zaman kazanılıp kaybedildiğini gösterecektir. Geçmişteki büyük iklim değişikliklerinin tekrarlanıp tekrarlanmayacağını anlamak için daha fazla buzul, kaya ve tortu örneğine ihtiyacımız var.

 

İmparator penguenleri, deniz yaşamı için bir platform sağlayan Anktartika buz denizindeki bir nefeslik delikten dalıyorlar.

4) Antarktika nasıl evrilecek ve nasıl hayatta kalacak?

 

Genç bir kıta olarak kabul edildiğinden Antarktika’nın ekosisteminin basit, tür yönünden fakir ve izole edilmiş olduğu düşünülüyordu. Oysa geçtiğimiz on yıl içinde tamamen farklı bir resim su üstüne çıktı. Bazı deniz kurtçukları (polychaetes) ve kabuklular (isopod ve amphipodlar) gibi taksonlar epeyce çeşitliydi ve bunlar anakara ile komşuluğunda olan adalarla, hatta derin denizlerle düşünüldüğünden çok daha fazla iletişim halindeydi. Moleküler çalışmalar, son buzullaşmada nematodların, maytların, tatarcıkların ve taze su kabuklularının hayatta kaldığını açığa çıkardı.

Çevre değişimlerinin yarattığı yeni yanıtların çeşitlilik ve yok olma üzerindeki etkisini anlamamız gerekiyor. Adaptasyonun genomik, moleküler ve hücresel temelleri nedir? Başka yerlerle karşılaştırıldığında Antarktika’nın evrim oranları nasıldır? Geri dönüşümü olmayan çevresel bir eşik var mıdır? Hangi türler buna yanıt verecektir?

5) Uzayı ve evreni gözlemlemek

Antarktika’nın kuru, soğuk ve istikrarlı atmosferi, dünyadan uzay gözlemlerinin en iyi şekilde yapılabilmesini sağlamaktadır. Altında kalan göller aynen Jüpiter ve Satürn’ün buz uydularını taklit etmektedir. Evrenin manyetik alanlarının hangi düzeyde yüksek enerjili saçılımlar yaptığını, bunun uzaya nasıl dağıldığını bilmek durumundayız. Güneşte meydana gelen olayların dünyadaki iletişim ve güç ağını nasıl etkileyeceğini öğrenmeliyiz.

6) İnsan etkisinin farkında olmak ve en aza indirmek

Bu bölgedeki insan aktivitelerini ve etkilerini tahmin etmek yönetim ve düzen gerektirmektedir. İnsan ve doğanın etkileri tam olarak çözülmelidir. Bugünkü düzenlemeler nasıl etkili olacaktır? Küresel politikalar insanların bölgeyi ziyaret motivasyonunu nasıl etkileyecektir? İnsanlar ve patojenler Antarktika çevresel koşullarını nasıl etkileyecek ve nasıl bir adaptasyon mümkün olacaktır? Antarktika’nın güncel durumdaki ekosistem değeri nedir ve nasıl korunacaktır?

Zorlu çevre

Bu sorulara ve diğerlerine yanıt bulunabilmesi güçlü ve istikrarlı fonların bulunmasını gerektirmektedir. Kıta tüm yıl boyunca izlenmeli, acil ve uygulanabilir teknolojiler devreye sokulmalı, bölgenin korunaklılığı güçlendirilmelidir. Bu da uluslararası bir birliktelik ve ilgili bölümlerin iletişimlerini geliştirmesiyle mümkün olabilecektir.

Antarktika projelerinin bütçeleri belirsizlik ve karmaşalarla doludur. Projeler konomik yavaşlamayla hız kaybetmiştir. Ne yazık ki ertelemeler ve sezon kayıpları bu gibi araştırmalarda biyoçeşitlilik takibinin sürekli izlenmesi ve verilerin kaydında geri dönüşsüz zaman boşlukları yaratmaktadır. Çoğu araştırmacı biliminsanı ve öğrenci, bu sebepten bölgedeki görevlerinden ayrılmıştır; sonraki araştırmalar da tehlikeye girmiştir.

Araştırmacılar, buzulların altına, suların derinliklerine ulaşabilecek uzaktan kumandalı otomatik cihazlara ihtiyaç duymaktadır. Deniz yüzeyine konan dubaların üstüne konacak sabit veri kaydedicilerle araştırmalar aylar, hatta yıllarca verimli şekilde sürebilecektir.

Antarktika’nın çevresel koruma seviyesinin yüksek ve kuvvetli olması gerekir. Daha fazla biliminsanı bölgeye gitmelidir. Bölgedeki nüfus, araştırmacılar, turistler ve destek personeliyle birlikte, son 10 yılda üç katına çıkarak yılda 34.000’e ulaşmıştır. Bu artış, yerel türlerle dışarıdan gelenlerin karışmasına ya da kontrolsüz şekilde etrafa saçılan yakıtlara verilecek yanıtı da bozabilecektir.

Antarktika Antlaşma Paktı, deniz koruma alanlarının oluşturulmasının, uluslararası turizmin düzenlenmesinin, çevre hasarına yol açanların cezaya tabi tutulmasının, biyoçeşitlilik araştırmalarının düzenlenmesinin ne kadar zor olduğunu görebilmiştir. Bu anlamda bütünlüklü bir strateji belirlenmesi esastır.

Geçtiğimiz on yılda Belçika, Çin, Çek Cumhuriyeti, Hindistan, Güney Kore, Almanya, ABD, İngiltere, Japonya, Güney Afrika gibi ülkeler bu bölgeye yeni istasyonlar kurmuşlar, eskilerini yenileriyle değiştirmişler ya da buzul koruması olan gemiler yollamışlardır. Birçok ülkenin biliminsanı henüz bu bölgeyi görmemiştir. 29 ülke yeni kararlar konusunda fikir birliğine varmış; 21 ülke ise paktla birlikte hareket edeceğini söylemiştir. Bu oran her ne kadar dünya nüfusunun toplamda 2/3’sini kapsasa da, Afrika ve Ortadoğu yetersiz temsil edilmektedir. Antarktika bilimi küresel önemdedir. Güney Kutbu ortaklığı mutlaka birlikte hareket ederek, acil konuları tüm dünya halklarıyla yüzleştirebilmelidir.

 

KaynakNature
Önceki İçerikParapsikoloji
Sonraki İçerikTuring’in matematiksel modeli parmakların biçimlenişini açıklıyor