Ana Sayfa Dergi Sayıları 177. Sayı Sıradanlıktan özgünlüğe FC St. Pauli

Sıradanlıktan özgünlüğe FC St. Pauli

272
0

Hamburg’a ilk olarak 25 Şubat 2016’da gittim. Programda birkaç günlük akraba ziyareti ve kent gezisi dışında futbol maçı izlemek de vardı. FC St. Pauli o hafta deplasmanda sahaya çıkacağı için ezeli rakip Hamburg’un1 stadının yolunu tuttuk. Millerntor yerine Volksparkstadion’da bulunmak, kuşkusuz ilk tercihim değildi.

FC St. Pauli’yi dünyaca ünlü taraftarı önünde izleyememenin üzüntüsünü gidermek adına, karşılaşmadan bir gün önce, bizimkilerle birlikte St. Pauli bölgesini gezdim. Genelevleri ve gece hayatıyla meşhur Reeperbahn Caddesi’ni, herkesin bir şekilde yolunun düştüğü karakolu, Totenkopf 2 damgalı ürünleri görme imkânım oldu. Almanya’nın en yoksul yerleşim yerlerinden birinde geçirdiğim saatler bu bölgeye ve kulübe olan ilgimin artmasına yol açtı.

Anti-faşist taraftarı ve Deniz Naki’den dolayı adını sıkça duyduğum FC St. Pauli’yi yeterince tanımadığım açıktı. Viyana’ya döndükten sonra daha fazla araştırma yaptım yapmasına ancak sevgili Bülent Göktaş’ın hediye ettiği o güzelim kitap3 olmasaydı, eminim pek çok şey hâlâ eksik kalacaktı.

Bir aşkın peşinde
Sosyalist yazar Nick Davidson, Premier Lig’in ticarileşip metalaşmasının ardından, 20 yıllık taraftarı olduğu Watford’u bırakarak 1,5 yıl boyunca İngiltere’deki amatör ligi takip etmiş ve sonunda FC St. Pauli’ye vurulmuş. Kulübün siyasi duruşu dışında Almanya’daki statların güzelliği, koltuksuz tribünlerin varlığı, uygun bilet fiyatları ve taraftarların tutkusundan bir hayli etkilenmiş. Özetle Davidson Premier Lig’de ve Watford’da kaybettiklerini Bundesliga’da ve St. Pauli’de bulmuş diyebiliriz.

Millerntor’da ilk defa 2007 yılında bir karşılaşma izleyen yazar, daha sonra defalarca yolculuklara çıkıp FC St. Pauli’nin izini sürmüş, nihayetinde ortaya oldukça nitelikli bir çalışma çıkarmış. Seyahatlerinde çoğunlukla trene binen Davidson, bölüm aralarındaki maç hikâyeleriyle kitabının okunmasını bir hayli kolaylaştırmış.

İşgal evlerinden tribünlere
Bölgenin tarihini, sosyal ve siyasal ortamı çok iyi bir şekilde özetleyen eserde, 1920 ve 1930’lu yıllarda özellikle yerel burjuvazinin desteklediği, 1980’lere kadar sıradan bir takım olan FC St. Pauli’nin özgünleşme süreci başarıyla aktarılmış. Proletaryanın ve devrimci/demokrat örgütlerin bölgede güç kazanması, iki büyük emperyalist savaşın sosyoekonomik yapıda yarattığı değişimler ve özellikle seksenlerin ortasındaki mali sıkıntıların genç nüfusa etkisi titizlikle incelenmiş.

İnsanların barınacak bir yer bulmakta bile zorlandığı o günlerde başlayan işgal evi hareketi, iflasın eşiğine gelen ve ciddi biçimde taraftar kaybeden kulübün dönüşümünde belirleyici bir rol oynamış. Hafenstraße merkezli bu hareketin bileşenleri, eğlenmek ve futbol izlemek için Millerntor’a giderken tezahüratlar da yenilenmiş: “Faşizm bir daha asla! Savaş bir daha asla! Üçüncü Lig bir daha asla!” (s.123).

Mücadele büyüyor
Doksanlara girilirken Hamburg’daki holiganlarla Neo-Nazilerin saldırılarına maruz kalan St. Pauli halkı kulüple iyice yakınlaşmış. Millerntor Roar (1989) adlı bir dergi çıkarıp pek çok ulusal ve uluslararası meseleye eğilen taraftarlar, Fanladen (1990) isimli bir de dernek kurmuş. Irkçılık, kentsel dönüşüm, kulübün ticarileşmesi, uyuşturucu vb. başlıklarda çok sayıda çalışma yapılmış.

Che Guevara amblemli Ultrà Sankt Pauli – USP (2002) taraftar grubuyla birlikte anti-faşist mücadele farklı bir boyuta taşınmış: “USP, faşizme karşı birlik oluşturmak adına dünya çapında bütün taraftar gruplarını aynı çatı altında toplayan Alerta Network’ü kurduğu için de ödüle layık görüldü. Alerta Network aracılığıyla her yıl faşizm karşıtı futbol turnuvası düzenleyen USP, Avrupa’nın dört bir yanından gelen taraftar gruplarını ağırlıyor.” (s.232). Mayıs 2018’de, Millerntor’daki “Irkçılığa Hayır Festivali” pankartlarından birinin Çarşı’ya ait olduğunu belirterek devam edelim.

Geleceğe bağış
Davidson kitabın bir bölümünü sürekli saldırılara uğrayan, faşistler ve polislerle çatışan FC St. Pauli taraftarının hatalarına ayırmış. Öte yandan söz konusu yanlışlar, tribünlerdeki farklı grupların eksikliklerini gidermesine zemin oluşturmuş. Özeleştiriden çekinmeyen, “gururla faşizm, cinsiyetçilik, homofobi karşıtı duruş” (s.278) sergileyen bir taraftar kültürü inşa etmenin zorlukları, özellikle son bölümlerde daha iyi açıklanmış.

Hem liman kenti Hamburg’un zenginliklerinden yararlanamamış St. Pauli hem de sportif açıdan Hamburger SV’nin gölgesinde kalmış. FC St. Pauli hakkındaki basmakalıp görüşlere cevap vermeyi amaçlayan Davidson, bence fazlasıyla başarılı olmuş. Ayrıca kitaptan kazandığı/kazanacağı tüm parayı, kulüp geçmişinin unutulmaması ve geleceğinin şekillendirilmesi adına büyük önem taşıyan müze projesine bağışlama kararıyla, hafızalardan silinmeyecek enfes bir gol atmış.

Dipnotlar

1) Hamburger Sport-Verein (HSV).

2) Totenkopf, korsan bayrağı üzerindeki kurukafa ve kemiklerden oluşur. FC St. Pauli tribünleri için başkaldırının sembolüdür.

3) Korsanlar, Punklar ve Siyaset / FC St. Pauli: Radikal Bir Futbol Kulübüne Âşık Olmak, Nick Davidson, Çeviren: Ulaş Uçan, İthaki Yayınları, 1. Baskı, Mayıs 2017, İstanbul

Korsanlar, Punklar ve Siyaset

FC St. Pauli: Radikal Bir Futbol Kulübüne Âşık Olmak, Nick Davidson, Çev. Ulaş Uçan, İthaki Yayınları, 2017, 328 s.