Aşırı derecede bulaşıcı, ateşli, virütik bir hastalık. Havada asılı kalan damlacıklar aracılığıyla insandan insana kolayca geçebiliyor. Bir haftada antibiyotikle yok olan ateş, halsizlik, burun akıntısı, öksürük, deri yaraları gibi hafif belirtiler de gösterebilir; sinir sistemi tutulumunun ileri seviyelerde gerçekleştiği, vücutta şekil bozukluğuna neden olabilecek düzeyde nodül ve deri döküntüsü ile kendini gösteren, ölümle sonuçlanabilen bir hale de bürünebilir. Yeni ortaya çıkmış bilimkurguvari bir virüs değil kendisi; vaktiyle milyonlarca insanın canını almış, zamanla hastalarda yarattığı korkunç fiziksel görüntü yüzünden korku hikayesine dönüşmüş, tanıdık bir isim. Adını açıklamadan önce iki iyi haberle bu girizgahı kapatalım: Çok etkili bir aşısı var ve virüs hayvanları konak olarak kullanamıyor, yani hayvanlardan bulaşma imkanı yok. Belki tahmin ettiniz: Cüzzam, ya da tıbbi isimlendirmesiyle lepra’dan bahsediyoruz. Neden mi? Çünkü geri döndü.
Herşey istisnai örnekler üzerinden aşırı genellemeler yapmaktan ve tıpta her zaman gözetilen kâr-zarar dengesini hiçe sayıp insanların aklını bulandırmaktan çekinmeyen aşı karşıtlarının sosyal medya ve benzeri platformlarda taraftar toplamasıyla başladı. Çünkü aşı olmak ya da olmamak onlara göre bireysel seçme hakkıyla ilişkili, kişisel bir tercih meselesiydi. Üstelik kendilerini destekleyen, cüzzamın ‘abartıldığını’ savunan sağlıkçılar da bulmayı başarıyorlardı. Ve olan oldu. Cüzzamın onlarca yıldır hiç görülmediği pek çok Avrupa ülkesi ve ABD’de bugün sayılar salgın düzeyine ulaşmış durumda. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi 1 Ocak 2013-31 Aralık 2016 arasında Avrupa’da 22.765 vaka görüldüğünü bildirmişti. Bu sayı yalnız 2017’de, 2016 rakamlarının üç katına çıkarak, 14.600’e ulaştı. 2018 Mart-2019 Şubat arasında da 12.000’i geçtiği bildirildi. Bu 12 aylık evrede en fazla vakanın görüldüğü iki ülke Fransa ve İtalya. Durum Amerika kıtasında da ciddiyet kazanmaya başladı. Resmi verilere göre 20 yıldır hastalığın hiç görülmediği ABD’de 1 Ocak 2019-11 Nisan 2019 arasında görülen vaka sayısı 555’e ulaşmış durumda. Tabii işin bir de güney Amerika ayağı var ki kökeninde büyük ölçüde Venezuela yatıyor. Ülkede son dönemlerde yaşanan insani ve ekonomik kriz sağlık sistemine de yansımış durumda. Tıpkı ABD gibi burada da uzun zamandır görülmeyen cüzzam, ulusal aşılama programının sekteye uğraması yüzünden kriz düzeyinde hortlamış vaziyette. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Haziran 2017-Ekim 2018 arasında ülkede görülen cüzzamlı vaka sayısı 7.524, yani tüm Amerika kıtasının %68’i. Ülkenin verdiği dış göç hastalığın sınırlar ötesine taşınıp Brezilya, Kolombiya, Ekvador ve Peru’da da kendini göstermesine neden oldu. Ha bu arada tablonun her zaman iyileşmeyle sonuçlanmadığını, kalıcı hasarlar ve hatta ölümlerin de yaşandığını hatırlatalım. Peki bütün bunlar ne için, ne uğruna yaşanıyor? Yukarıda da söylediğimiz gibi, aşı karşıtları cüzzam, kabakulak, kızamık (ve hatta yenilerde HPV) aşısının otizme neden olduğu veya çocuğun henüz tam olgunlaşmamış bağışıklık sistemine aşırı yük bindirdiği gibi bir savunma benimsemiş durumdalar. Yani özünde çocukları korumaya çalışıyorlar. Oysa Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Kongresi’nin her toplantısında ısrarla belirtildiği gibi, cüzzama bağlı ölüm vakalarının büyük çoğunluğunu 2 yaş altı çocuklar oluşturuyor. Cüzzam aşırı bulaşıcı bir hastalık olduğundan aşının iki doz halinde ve toplumun en az %95’ine ulaşmaması durumunda hastalık “sürü bağışıklığı” denen olgunun ortadan kalkması yüzünden hızla yaygınlaşabiliyor. Nitekim bu şikayetle sağlık merkezlerine başvuran ergen ve genç erişkinlerin de %80’i aşısız. Sürü bağışıklığının ortadan kalkması virüsün popülasyon içinde daha rahat hareket edip zayıf halkalara ulaşmasını kolaylaştırıyor. Uzmanlar aşı oranlarının yüksek olduğu ülkelerde bile aşı yaptırmayı reddeden altgrupların illa ki bulunduğunu belirtiyorlar. Mesela ABD’de, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (ECDC) son verilerine göre 19-35 aylık çocukların sadece %70’ine bu dönemde önerilen tüm aşılar uygulanmış. Sonuç ortada…
Pittsburgh Üniversitesi’nin yaptığı bir sosyal medya analizi, çeşitli paltformlarda aşı karşıtı görüşlerini beyan edenlerin çoğunluğunun “endişeli anneler” olduklarını, savlarını ise genelde “bilim camiasına güvenilmeyeceği”; “aşılara alternatif önlemlerin de bulunduğu”; “aşıların güvenli olmadığı”; ve “aslında bazı virüslerin hiç var olmadığı ya da hükümetlerin gizli planlar çerçevesinde bizi aşıladığı” gibi komplo teorilerine dayandırdıklarını gösteriyor. Kim ne derse desin rakamlar ortada: Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Ekim 2018-Nisan 2019 arasında belgelenen cüzzam vakası sayısı 117.075; bunlardan 1205’i hayatını kaybetmiş. ‘İster endişeli annelere kulak verin ister biliminsanlarına da’ diyemiyoruz, zira çocuğunu aşılatmayan her ebeveynin mantık dışı eyleminin ucu bize de dokunuyor. Özellikle de 54 yıllık tutarlı bir düşüşten sonra hastalığın 2013’ten beri belirgin artış göstermeye başladığı ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu düşünürsek…
Kaynak
1) Catharine I. Paules ve ark., “Measles in 2019: Going Backward”, The New England Journal of Medicine, 17 Nisan 2019.
2) “Vaccine-preventable diseases surge in crisis-hit Venezuela”, European Society Of Clinical Microbiology and Infectious Diseases (ESCMID), 15 Nisan 2019.
3) “Analyzing a Facebook-fueled anti-vaccination attack: ‘It’s not all about autism’”, University Of Pittsburgh News, 21 Mart 2019.
4) “Measles vaccination gaps in teenagers and young adults highlighted in ECDC report”, European Center for Disease Prevention and Control (ECDC), 23 Nisan 2019.
5) “Measles serious threat for babies, toddlers, unvaccinated youths, ECDC says”, European Society of Clinical Microbiology and Infectious Diseases, 20 Nisan 2018.