MÖ 5. ve 4. binyıllarda Mezopotamya, İran, Kuzey Suriye ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri “Büyük Mezopotamya”yı oluşturmakta ve bu bölgelerde kültürel bir homojenlik bulunmaktaydı. Ancak MÖ 3. binyıl başlarına tarihlenen İlk Tunç Çağı I Dönemi’yle birlikte, bu kültürel birlik bozulmuş ve “Büyük Mezopotamya”nın parçası olmaktan çıkan bu bölgelerin her birinde, farklı politik, ekonomik ve kültürel gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Bu dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Filistin ile Kuzeybatı İran, Transkafkasya kökenli göçebe toplulukların yoğun göç dalgası altındadır. Böylelikle MÖ 5-4. binyıllarda Mezopotamya ile kültürel bütünlük içinde olan bu bölgeler bu kez Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Dağıstan ve Kuzeybatı İran ile birlikte Güney Kafkasya’nın parçası haline gelir.
Transkafkasya kökenli topluluklar -Kura-Aras toplulukları- ekonomileri tarım ve hayvancılığa dayanan göçebe ve yarı-göçebe kırsal toplumlardır. Farklılaşmamış, temelde eşitlikçi tarım toplulukları olan bu kırsal göçebe çoban toplumları “beylik” (aşiret) türü bir toplumsal yapıya sahip olup, beylerin rolü, kavimlerini tehlikelere karşı korumak, güvenliklerini sağlamak ve gerektiğinde savaşlar düzenlemektir. Yani bu toplulukların beylerinin rolü savaşçı karakterdedir. Bu savaşçı göçer kabile -aşiret- bey veya beylerinin toplumdaki öneminin vurgulandığı tek yer ise zengin gömü hediyeleri içeren ve “kral mezarları” veya “soylu mezarları” olarak adlandırılan mezar yapılarıdır. Bu toplulukların mezar geleneği ise taş-sanduka mezar, çukur mezar ve az sayıda taş veya tahta ile örtülü kurgan (tümülüs) türü mezarlardan oluşur.
Bazı araştırmacılar tarafından Hurriler’in atası oldukları ileri sürülen bu kültürün karakteristiği olan kral/bey mezarları, kültürün yayıldığı tüm bölgelerde görülür. Bu farklı sosyopolitik ve toplumsal yapı MÖ 3. binyılın ilk yarısında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de kendini gösterir. Güneydoğu Anadolu’da Hassek Höyük, Hacınebi, Birecik Mezarlığı, Nevali Çori, Titriş Höyük, Lidar Höyük, Aşağı Salat, Şaraga Höyük ve Karkamış gibi çok sayıda yerleşmede, bu farklı toplumsal yapının göstergesi olarak çok sayıda metal ve seramik nesneden oluşan zengin gömü hediyesi içeren sandık mezarlardan oluşan nekropoller bulunur. Ancak sosyopolitik yapı ve mezar tipleri göçer Kura-Aras (Karaz) gruplarının yaşam modelini yansıtmaktaysa da, bu mezarlarda bulunan gömü hediyeleri tamamen yerel kültürün özelliklerini taşır. Bunlardan maden buluntular arasında bulunan mızrak uçları, baltalar, hayvan başlı ve yay biçimli iğneler, hayvan figürinli makara biçimli nesneler, metal silindir biçimli amuletler ile seramik buluntular arasındaki yüksek ayaklı meyvelikler (şampanya kadehi), S profilli kaseler ve dört kulplu ayaklı kaplar bölgeye -orta ve yukarı Fırat- özgü yerel kültür öğeleridir (1). Topluluğun üst düzey elitlerinin gömülü olduğu bu mezarların bazılarında sayı ve çeşitlilik olarak daha geniş yelpazeden oluşan gömü hediyesi bulunması kişinin sahip olduğu sosyal rütbenin yüksekliği, yani soylular arasında var olan statü derecesi farklılıklarıyla açıklanır.
Anadolu’nun ilk kral mezarı
Doğu Anadolu bölgesinde ise bu yeni toplumsal yapı Arslantepe (Malatya) yerleşmesinin Tunç Çağı’nın başlarına tarihlenen VIB1 yapı katında kendini gösterir. Burada bulunan bir taş-sandık mezar Anadolu’da şu ana kadar ortaya çıkarılan en eski “kral mezarı”dır (2). Büyük bir çukurun içine yassı taş levhaların dikine konulması ile hazırlanmış olan mezarın üzeri büyük yekpare bir taşla kapatılmıştır. Bu taşın üzerinde mezardaki kişiye kurban edilmiş 3 kadın bir erkekten oluşan 4 iskelet bulunur. Mezarın içinde ise oldukça uzun boylu, başında bakır-gümüş karışımından yapılmış diademle birlikte gömülmüş olan bir erkek (kral) bulunur. Gömünün yanına kralın gücünün göstergesi olarak olağanüstü işçiliğe işaret eden altın, gümüş, bakır ve arsenikli bakırdan oluşan zengin metal ve seramik nesnelerden gömü hediyeleri bırakılmıştır. Bu nesneler arasındaki çok sayıda bakır mızrak ucu, kılıç, balta ve hançerlerden oluşan silahlar ile bilezik, kemer, uçlarında ikili ve dörtlü spiraller bulunan kraliyet simgesi süs iğneleri, boncuk ve kolyelerden oluşan takılar yüksek statü kanıtlarıdır (3).
Doğu Anadolu’nun bugün Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Van ve Bitlis illerinin bulunduğu doğu ve kuzeydoğusu MÖ 3. binyılın ikinci yarısında -Orta-Son Tunç Çağları- Transkafkasya göçlerinden en çok etkilenen bölge olmuştur. Yerleşik düzenden küçükbaş hayvan besiciliği ve pastoralist, yarı-pastoralist ekonomik sisteme geçilen bu dönemde hayat ot açısından zengin yüksek yaylalara taşınmıştır. Yaşam tarzının bir dönüşüme uğrayarak göçebe-aşiret düzenine geçtiği yayla ve kışlaklarda geçen ve konut olarak kıl çadırların kullanıldığı bu topluluklarda değişen toplumsal yapının yansıması olarak bölgede, anavatanı Avrasya bozkırları olan ve toplumun önde gelen elit tabakasının (yöneticiler, bey/kral) gömüldüğü kurgan (tümülüs) tarzı mezar anıtları yeni bir kültürel öğe olarak ortaya çıkar. Çapları 350 m ile 100 m yükseklikleri ise 40 cm ile 13 m arasında değişen ebatlardaki bu mezar tepelerinde, tepenin ortasına yapılan taş veya ahşap mezar odalarının tabanları keçe ve hayvan postu ile kaplanırdı. Ölülerin bu odalara bazen tüm vücutları konulurken bazen de yakılıp sadece külleri gömülmekteydi. Genelde tek kişinin konduğu mezarlara bazen birden fazla kişi de konulmakla birlikte, bunlar soylu kişiye öteki dünyada hizmet etmek için gömülen hizmetçilerdi. Mezarlara gömü armağanı olarak içlerine yiyecek-içecek konmuş kaplar ile silah ve takılar bırakılmıştır. Süphan Dağı’nın güney eteklerinde bulunan Sütey Yaylaları ile Doğubeyazıt-Suluçem Yaylaları bölgenin en büyük ve geniş kurganlarının bulunduğu bölümlerdir (4). Çoğu yağmalanmış olan ve toplumun siyasal örgütlenme biçimi hakkında bilgi veren bu anıtsal mezarlar, bir yönetici sınıfın varlığını gösterir.
Egemen beylerin/kralların güçlerinin gömü pratiklerine yansımasının bir diğer örneği son yıllarda Hakkari’de ortaya çıkmıştır. 1998 yılında Hakkari kent merkezindeki Hakkari Kalesi’nin kuzey eteklerinde bulunan ve “Hakkari Stelleri” olarak anılan 13 adet stelin ön yüzlerinde kabartma ve kazıma-çizgi tekniğinde 11 erkek 2 kadın tasviri işlenmiştir. Yöresel taşlardan yapılmış olan ve yükseklikleri 0,70 ile 3,10 m arasında değişen bu stellerin üzerinde resmedilen kişiler cepheden gösterilmiştir. Silahlarıyla betimlenen erkeklerin bellerindeki kemerlere hançerleri asılmış olup çıplak olan erkeklik organlarını koruyan bir suspansuar düzeni bulunmaktadır (5). Steller (dikilitaşlar) üzerinde betimlenen insanlar, büyük ihtimalle kuzeydeki yüksek yaylalardan Mezopotamya’ya doğru gerçekleştirilen ve olasılıkla arsenik ya da kalaydan oluşan maden ticaretini denetimleri altında bulunduran göçebe veya yarı-göçebe bir varsıl aşiret aristokrasisinin beyleri/krallarıdır (6). Göçebe, savaşçı bir kavmin beylerinin (kralları) toplumsal rütbelerine işaret eden ve MÖ 2. binyılın ortalarına -Orta Tunç Çağı’nın sonları- tarihlenen Hakkari stellerinin ait oldukları etnik zümre ise bilinmiyor.
Alacahöyük kralları
Anadolu’da kral mezarlarının görüldüğü bir diğer bölge Orta Anadolu olup Çorum’un Alaca İlçesi’nde bulunan Alacahöyük bunların en ünlüsüdür. Kentin güneyindeki bir alanda bulunan zengin gömü hediyesi ve farklı gömü tarzına sahip 13 mezar “kral mezarları” olarak yorumlanmaktadır. En büyükleri 30 m2 ve 1 m derinlikte olan bu oda mezarlarda erkeklerin yanı sıra kadınlar da bulunur. Doğu-batı doğrultusunda yapılmış bu mezarlar 2,8×1,7 m ile 8×5 m arasında değişen ebatlarda, dikdörtgen planlı ve tek bölümlü taş duvarlarla çevrili mezar odalarından oluşur. Mezarların üzerleri ağaç, çamur ve toprakla örtülüp gömü işlemi bittikten sonra bir hayvan kurban edilip mezar üzerinde ölü yemeği olarak yenmiş ve defin töreninin bir parçası olan bu yemekten sonra da hayvanın kafatası ve bacak kemikleri mezar üzerinde bırakılmıştır. Deri ya da keçeye sarılan tüm gömüler hocker durumunda, başlar batıya bakar pozisyonda yatırılmıştır. Kral ve kraliçe gibi yönetici sınıfa ait olan bu mezarlarda, üst düzey hiyerarşik sınıfın göstergesi olarak çok sayıda zengin gömü hediyesi -prestij/statü nesneleri- bulunur. Orta Anadolu Tunç Çağı maden teknolojisi ve işçiliğinin vardığı noktaya da işaret eden bu hediyeler altın, gümüş, elektron, tunç ve demir gibi çeşitli madenlerden yapılmıştır. Maden buluntular arasında, Tanrıları temsil eden boğa ve geyik heykelcikleri, “güneş kursu” olarak bilinen işlevleri net olmayan (belki dinsel işlevli?) boğa ve geyik figürleriyle süslenmiş diskler (alemler), Tanrı-Tanrıça idolleri, ikiz idoller, kadın-erkek ayrımı yapılmadan bırakılmış olan balta, kılıç, topuz ve hançerden oluşan silahlar, düz ya da kafes delikli taç, kaşbastı, bilezik, altın ve gümüş başlı iğne, fibula, küpe, gerdanlık, toka, kemer, saç halkası, ayna ve tarak ile altın, gümüş ve bakırın yanı sıra kehribar, akik, kırmızı kalseduan, frit ve neceftaşından yapılmış boncuklardan oluşan olağanüstü çeşitte takılar (7), kraliyet sembolleri olan diadem ve asa başları, kadehler, küçük testiler, emzikli süzgeçli kaplar, yüksek kaideli taslar, sistrum ve çalparalar (kastanyet), altın saplı gümüş kaşıklar ve kirmenler (ağırşak) gibi geniş envantere sahip nesneler sayılabilir (8).
Bölgedeki bir diğer kral mezarı da Tokat’ın Erbaa İlçesi’nde bulunan Horoztepe’de ortaya çıkarılmıştır. Burada bulunan oda mezar tarzındaki 2 mezar, gömü şekli itibarıyla Alacahöyük mezarlarıyla farklılık gösterse de, gömü armağanları oldukça benzerdir. Burada da altın, gümüş, bronz ve elektrondan yapılmış hançer, kama ve baltadan oluşan silah, kap-kacak, ayna, güneş kursu, sistrum, çalpara, kirmen ve Tanrı-Tanrıça heykelcikleri bulunur (9). Benzer buluntu topluluğuna sahip kral mezarlarının diğer örnekleri ise Amasya yakınlarındaki Mahmatlar’da ortaya çıkarılmıştır.
MÖ 3. bin yılın sonuna -İlk Tunç Çağı III evresi- tarihlenen yüksek nitelikli maden sanatına işaret eden Alacahöyük, Horoztepe ve Mahmatlar kral mezarlarının ait olduğu etnik kökene ilişkin farklı görüşler vardır. Bazı araştırmacılar bu insanları gelişkin madencilik düzeyleri ile MÖ 3. binyılda Anadolu’ya göç etmeye başlayan Transkafkasya toplulukları ile ilişkilendirirken, bir diğer grup onların yerli Anadolu halkı olan Hattiler olduğunu ileri sürer (10).
Demir Çağı’nın kralları
Demir Çağı ile birlikte kral mezarı geleneğinde patlama yaşanır. Bu dönem uygarlıklarının en önemlilerinden biri olan ve MÖ 9-7 yüzyıllar (MÖ 850-609) arasında Doğu Anadolu bölgesinde yaşamış Urartu Krallığı’nın başkenti Tuşpa’nın (Van Kalesi) sitadelinde bulunan kayalara oyulmuş kral mezarları oldukça etkileyicidir. Urartular’ın bölgeye kazandırdıkları yeniliklerden biri olan kaya mezarları, kayalığın güney yamaçları üzerine inşa edilmiş olup çok odalı ve tek odalı olmak üzere iki tipte yapılmıştır. Kayalara oyulu çok basamaklı merdiven veya patikalarla ulaşılan ve altı-yedi odadan oluşan çok odalı mezarlar geniş ve yüksek bir ana oda ile çevresindeki yan odalardan oluşur. Ana odaya açılan ve tapınak kapılarına benzeyen giriş kapılarıyla görkemli bir cepheye sahip olan bu anıtların mezar odalarına ölüler bazen yüksek sekiler üzerinde, tekneler içinde veya kayadan oyularak yapılmış taş, tunç ya da toprak lahitler içerisinde bazen de yakıldıktan sonra külleri bir vazoya (urne) konmuş şekilde bırakılmıştır (11). Mezarın çatısı tapınak ve ev çatıları gibi düz, semerdam ve kubbe biçimindedir.
Çok zengin gömü armağanlarının bulunduğu bu mezarlardan biri kayalığın güneybatı ucunda bulunan kral I. Argişti’ye ait olanıdır. Girişinde kralın seferlerinin anlatıldığı bir yazıt bulunan ve Horhor Mağarası adıyla da bilinen mezar, öndeki ana odanın etrafında, her birinde mezar hediyeleri için yapılmış nişlerin bulunduğu 5 odadan oluşur (12). Bir diğer kaya mezarı Neftkuyusu ya da Minua Mezarı olarak da bilinen Kral I. Sarduri’ye ait olup 90 m’yi aşan tavanı tonoz şeklindeki ana odası ve büyük nişli dört yan oda ile anıtsal bir görünüme sahiptir. Doğu Mezarı olarak da bilinen ve etkileyici cephe mimarisi, cepheye yaslanan oturma sekisi, girişe yükselen basamaklar ve platforma inen merdivenlerle monumental görünümdeki bu mezarlardan bir diğeri ise Kral II. Sarduri’ye aittir (13).
Anıtsal kral mezar geleneğinin görüldüğü bir diğer MÖ 1. binyıl uygarlığı Frigler’dir. Frig soyluları kaya mezarları veya tümülüslere gömülürken kral ve prensler ise sadece tümülüslere gömülürdü. Büyük bölümü başkent Gordion’daki Frig mezarlığında bulunan ahşaptan yapılmış mezar odasına sahip ve keramiktan metale çok sayıda üstün nitelikli sanat ürününden oluşan gömü hediyelerinin bulunduğu bu tümülüsler asillere ve kral ailesinin üyelerine aittir. Bu 100 kadar tümülüsten en büyüğünün, tartışmalı olmakla birlikte -bir grup araştırmacı mezarın Midas’tan ziyade babası Kral Gordios’a ait olduğunu ileri sürer- (14), MÖ 690 yılında Kimmer saldırısına yenik düşmesinden sonra öküz kanı içerek intihar eden Kral Midas’a ait olduğu düşünülür. MÖ 740’lı yıllara tarihlenen ve Büyük Tümülüs veya Midas Mezarı olarak anılan bu tümülüs 300 m çapında ve 53 m yüksekliğindedir. Zemin düzeyine yapılmış ahşap mezar odası kireçtaşından bir duvarla çevrilmiş olup odanın ahşap işçiliği mükemmeldir. Kakma ve oymalı üç ayaklı ahşap masa, sehpa, tabure ve servis tezgâhı gibi mobilyalar, demir altlıklar üzerinde duran tunç kazanlar, 175 tane tunç fibula (çengelli iğne), kemerler, masalar üzerinde yığınlar halinde 170 adet tunç kaseler ve seramik kaplardan oluşan kralın egemen yetkesinin sembolleri olan armağanların bulunduğu mezar odasında ahşap sedir üzerinde 60 yaşlarındaki kral yatmaktadır (15).
MÖ 680-547 yılları arasında Batı Anadolu’da bugünkü Gediz ve Küçük Menderes Vadileri’ni kapsayan bölgede yaşamış olan Lidyalılar bir diğer Demir Çağı uygarlığıdır. Lidyalılar’ın kral, kraliçe, prens, prenses ve diğer kral yakınlarının gömülü olduğu krali nekropolleri olan Marmara Gölü güney kıyılarındaki Bintepeler Mezarlığı’nda bulunan irili-ufaklı 150 tümülüsten sadece üçü Mermnad sülalesi krallarından Alyattes, Gyges ve Ardys’e aittir (16). İçerdikleri başta altın olmak üzere farklı metallerden yapılmış ve yeni tür ve tasarımlara sahip kuyumculuğun vardığı noktayı gösteren takılar, vazo, sürahi, kepçe, kaşık, tütsü kapları, phialeler (sunu kabı), kantharoslar (kulplu içki kabı), buhurdanlıklar, parfüm şişeleri, altın, gümüş ve su mermerinden yapılmış alabastronlar ile bölgenin ünlü krem ve bakkaris adlı parfümlerini dünyaya yaymak amacıyla ürettikleri lydion adlı vazocuklardan oluşan olağanüstü çeşitlilikteki zengin mezar armağanları içeren bu tümülüsler Lidya’nın zenginliğinin canlı tanıklarıdır.
Mezar odalarının duvarları insan tasvirleri ve geometrik desenlerin betimlendiği duvar resimleriyle süslenmiştir. Mezar odasına bırakılan gömü bir örtüye sarılmış ve ölünün yanında ölü yemeği yendikten sonra yemekte kullanılan eşyalar mezarda bırakılmıştır. Lidya tümülüs geleneği Frigler’den gelmekle birlikte mezar odalarının mermer veya taştan oluşu, dromoslu (giriş geçiti) ve kapılı olmaları ve yığılan toprağın yanlara doğru kaymaması için tepenin çevresine krepis denilen taştan bir duvarın örülmesiyle Frig tümülüslerinden ayrılır (17). Ölen kişinin öldükten sonra yaşamını devam ettirdiğine inanılan konutlar olan bu mezarlarda gömülen kişinin önemine göre odanın üzerine yığılan toprak artıp-azalmaktadır. Merkezi yetke olan kralın üst düzey pozisyonunun kanıtı olarak zengin gömü hediyelerinin yanı sıra üstün nitelikli bir taş işçiliğinin görüldüğü mezar odalarına sahip bu kral mezarlarından en büyüğü 360 m çapında 70 m yüksekliğindeki ön avludan geçilerek girilen anıtsal bir kapıya sahip olan ve tepesinde bir phallos anıtı bulunan Kral Alyattes’in tümülüsüdür (Kocamutaf Tepe). 19. yüzyılın ortalarında keşfedilen mezar defineciler tarafından yağmalanmıştır. Bintepe’deki Strabon tarafından önerilen diğer kral mezarları ise 50 m yüksekliğinde, 239 m genişliğindeki Karnıyarık Tepe ile 45 m yüksekliğinde ve 350 m genişliğindeki Kırmutaf Tepe tümülüsleri olup gömü armağanı portföyü çok zengin olduğu şüphesiz olan bu mezar yapılarının arkeolojik kazıları henüz başlamamıştır (18).
Bu dönemde Anadolu’daki bir diğer kral mezarı da Heredot’un Hintliler’den sonra dünyanın en büyük halkı olarak tanımladığı Traklar’dan gelir. 1997-98 yıllarında Tekirdağ yakınlarında bulunan 22 m yüksekliğindeki Harekattepe tümülüsünün ortasında bulunan mezar odasındaki mermer lahtin içinde MÖ 341 yılında ölen Trakya Odyris Kralı Kerseplestes iki tacı, yüzükleri ve elbisesi ile gömülmüştür.
Görüldüğü gibi uyrukları olan populasyonlar üzerinde politik, ekonomik ve dinsel denetime sahip erk odağı olan merkezi iktidarın -kral- saltanatlarının yansıdığı bir alan olan gömü uygulamaları Anadolu’da MÖ 3. binyılın başlarından itibaren görülür. Bu ihtişamlı mezarlar toplumdaki ana otorite ve politik figür -yönetim organı- olan kralların egemenliklerinin yanı sıra ait oldukları kültürlerin toplumsal yapı, inanç sistemleri ve sahip oldukları ekonomik düzeyi sergilemeleri açısından da önemlidir.
DİPNOTLAR VE KAYNAKLAR
1) Kemal Sertok, “Birecik Mezarlığı”, Arkeo Atlas 2, 2003, s. 53-55; Gil J. Stein ve diğ., “Excavations at Hacınebi, Turkey-1996: Preliminary Report”, Anatolica XXIII, 1997, s. 131; Kemak Sertok, Rıfat Ergeç, “A New Early Bronze Age Cemetery:Excavations Near the Birecik Dam, Southestern Turkey, Preliminary Report (1997-98)”, Anatolica XXV, 1999, s. 87-107; Kemal Sertok, Fikri Kulakoğlu, “Şaraga Höyük 1999-2000 Kazıları Sonuçları”, Kazı Sonuçları Toplantısı 23/I, 2001, s. 110; Jak Yakar, “East Anatolian Metallurgy in the Fourth and Third Millennia B.C.: Some Remarks”, (ed). U. Yalçın, Anatolian Metals II, 2002, s. 20; Marcella Frangipane, “Doğu Anadolu. İlk Tunç Çağı I Dönemi”, Arkeo Atlas, Sayı 2, 2003, s. 54.
2) Marcella Frangipane, “Doğu Anadolu. İlk Tunç Çağı I Dönemi”, Arkeo Atlas, Sayı 2, 2003, s. 52.
3) Marcella Frangipane, “The Transition Between Two Opposing Forms of Power at Arslantepe (Malatya) at the Beginning of the 3rd”, TÜBA-AR 4, 2001, s. 6-7; Marcella Frangipane, “The Finding of A “Royal” Tomb From 3000 B.C. As a Marker of Radical Changes in the Political Structures at Arslantepe. Introduction”, Paleorient 27/2, 2001b, s. 106-120; Marcella Frangipane, “Doğu Anadolu. İlk Tunç Çağı I Dönemi”, Arkeo Atlas, Sayı 2, 2003, s. 52.
4) Veli Sevin, “Doğu Anadolu. Orta ve Son Tunç Çağı”, Arkeo Atlas, Sayı 3, 2004, s.105, 110, 111.
5) Veli Sevin, “Hakkari”, Arkeo Atlas, Sayı 3, 2004, s.123.
6) Veli Sevin, “Hakkari”, Arkeo Atlas, Sayı 3, 2004, s. 123-125; Veli Sevin, “Doğu Anadolu. Orta ve Son Tunç Çağı”, Arkeo Atlas, Sayı 3, 2004, s.105; Veli Sevin, “Hakkari Stelleri: Zap Irmağı Kıyısında Bozkır Göçebeleri”, TÜBA AR IV, 2001, s. 78.
7) Derviş Günay, “Alacahöyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi I, 1997, s. 51.
8) Aslı Özyar, “Alacahöyük ve Horoztepe”, Arkeo Atlas, Sayı 2, 2003, s. 124; Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul, 1999, s. 107; Derviş Günay, “Alacahöyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi I, s. 51; Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Istanbul, 1987, s. 32.
9) Savaş Harmankaya, Burçin Erdoğu, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri 4a, İlk Tunç Çağı, İstanbul, 2002; Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, 1987, İstanbul, s. 33; Derviş Günay, “Alacahöyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi I, 1997, s. 52; Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul, 1999, s. 107.
10) Ali Dinçol, “Hititler”, Anadolu Uygarlıkları 1, 1982, s.110; Ali Dinçol, “Hatti/Proto-Hatti”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi I, 1997, s. 769-770; Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, 1987, İstanbul, s. 30-39; Derviş Günay, “Alacahöyük”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi I, 1997, s. 51.
11) Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul, 1999, s. 168; Oktay Belli, “Urartular”, Anadolu Uygarlıkları 1, 1987, s. 196.
12) Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul, 1999, s. 168; Kemalettin Köroğlu, “Doğu Anadolu Kaya Mezar Gelenekleri”, Arkeo Atlas, Sayı 4, 2005, s. 120-121; Taner Tarhan, “Tuşpa-Van Kalesi. Demirçağ’ın Gizemli Başkenti, Arkeo Atlas, Sayı 4, 2005, s. 130.
13) Taner Tarhan, “Tuşpa-Van Kalesi. Demirçağ’ın Gizemli Başkenti, Arkeo Atlas, Sayı 4, 2005, s. 129.
14) Veli Sevin, “Frygler”, Anadolu Uygarlıkları 2, 1987, s. 239; Mary M. Voigt, “Yassıhöyük. Başkent Gordion”, Arkeo Atlas, Sayı 5, 2006, s. 27, 29, 34; Keith Devries, “Phryg Krallığı. Midas’ın Ülkesi”, Arkeo Atlas, Sayı 5, 2006, s. 48.
15) Veli Sevin, “Frygler”, Anadolu Uygarlıkları 2, 1987, s. 238.
16) Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul, 1999, s. 215; Veli Sevin, “Lydialılar”, Anadolu Uygarlıkları 2, 1987, s. 260.
17) Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul, 1999, s. 216; Christopher H. Roosevelt, “Anıtsal Mezarlık. Bintepeler”, Arkeo Atlas, Sayı 5, 2006, s. 120.
18) Christopher H. Roosevelt, “Anıtsal Mezarlık. Bintepeler”, Arkeo Atlas, Sayı 5, 2006, s. 121.
Kaynak: Bilim ve Gelecek, Sayı:47, Eylül 2007, s. 72