İnsanlık Tanrı ve Ölümsüzlük -İnsan Gelişimi Üzerine Düşünceler
James George Frazer, Çev. Onur Aydın, Kanon Kitap, 2020, 546 s.
Antropolojinin “kurucu babaları”ndan sayılan James George Frazer, medeniyetimizin ve insanın kültür tarihinin izlerini sürdüğü, farklı toplum ve topluluklardaki dinsel inanışların; bu farklı toplumların tarih boyunca var oluş sorularına verdikleri yanıtların ve ritüellerin ayrıntılı analizlerini yaptığı çalışmaları ile tanınır. Altın Dal, Ateşin Kökenine Dair Mitler, Büyük Tufan gibi çalışmaları ile insanlık tarihinin gizlerini ortaya koyan Frazer için İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük yazarın insan gelişimi üzerine düşüncelerini içeren, çalışmalarının bir özü, kendi deyimiyle “kutsal kitabı” olarak görülebilir.
Osmanlı Tarihinin Maddesi
Hikmet Kıvılcımlı, Yordam Kitap, 2020, 860 s.
Hikmet Kıvılcımlı’nın siyasal kimliği, kuramsal ve yöntemsel pozisyonu nedeniyle (Ümit Hassan bir istisna) gerek Batı’dan, gerekse de Türkiye’den Osmanlı tarihçileri tarafından göz ardı edilen ya da görmezden gelinen Osmanlı Tarihinin Maddesi, tarihe yaklaşımı, olguları ele alış biçimi, yöntemi ve ruhuyla öncü bir yapıttır. Eser, aynı zamanda Türkiye’de sosyalist düşüncenin özgün yapıtlarından biridir. Engin bilgi birikimi, sıra dışı gözlem yeteneği ve kendine özgü üslubuyla modern Türkiye’den Osmanlı tarihine bakan Kıvılcımlı, “gırtlağımıza dek Osmanlı tarihinin maddesi ve ruhu içindeyiz” der. Bu nedenle o koca tarihe yarınların Türkiye’si için yeni bir bakış açısı, yeni bir izah kazandırmak ister. Doktor açısından Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih zinciri içinde tuttuğu yer ‘kolay Marksizm’le anlaşılamayacağı gibi Marksizm olmadan da anlaşılamaz. Kıvılcımlı, bu magnumopus’undaMarksizmin yaklaşımı ve yöntemiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun kendine özgülükleri arasında uygun bir etkileşim kurmaya özen göstermiş, Osmanlı tarihine ilişkin tartışmaya ve düşünmeye değer sıra dışı kuramsal ve pratik açıklamalar getirmiştir.
Kopernik-Göklerin Efendisi
John Freely, Arda Barişta, Alfa Yayıncılık, 2020, 324 s.
1500 ilkbaharında, Rönesansın doruk noktasında, Papa VI. Alexander Borgia’nın emrindeki bir papalık sekreteri, “Cümle âlem Roma’da” diye yazdı. O sırada kimsenin haberi olmasa da, bir gün dünyayı değiştirecek olan Nikola Kopernik adlı genç bilgin de oradaydı. Kendi döneminin, hatta tüm dönemlerin en büyük dilbilimcisi, avukatı, doktoru, diplomatı, politikacısı, matematikçisi, bilim insanı, astronomu, sanatçısı, din adamı Kopernik belki de modern çağın en önemli bilimsel keşfini dünyaya sundu: Yeryüzü ve gezegenler güneşin çevresinde dönmekte, Yeryüzü de kendi ekseni etrafında dönerek bir turu 24 saatte tamamlamaktadır. Onun Güneş merkezli kuramı ve bunun arkasından gelen keşifleri, çoğu zaman Kopernik Çağı olarak adlandırılan modern astronomi çağını müjdeledi ve evrene bakışımızı sonsuza dek değiştirdi. Eskiçağın büyük bilginlerinin kuramları ile ortaçağ İslam dünyası biliminin kaynaşmasından doğan bu dâhiyane görüş, destansı De revolutionibusorbiumcelestium’la ölümsüzleşti. Freely, Kopernik’in kuramları ile heyecan verici hayatını ustaca iç içe aktarıyor.
Hormonların Gücü -Hayatımızdaki Hemen Her Şeyi Kontrol Eden Salgıların Tarihi
Randi Hutter Epstein, Çev. Aysun Babacan, Metis Kitap, 2020, 296 s.
Hormonlar nasıl keşfedildi? Bu keşif tıp tarihi için neden bir dönüm noktasıydı? Öncesinde hormon bozuklukları olan insanlar neler yaşıyordu? Hormonları kontrol ederek bedenlerimize hükmetme çabalarımız ne gibi zaferler ve hüsranlarla sonuçlandı? Cinsiyet hormonları hakkında öğrendiklerimiz, cinsel kimliklerimize dair görüşlerimizi nasıl değiştirdi? Son araştırmalar ileri yaştaki erkek ve kadınların rağbet ettiği hormon takviye ve tedavileri hakkında ne diyor? Tıp yazarı RandiHutterEpstein bu kitapta, ergenlikten cinselliğe, metabolizmadan davranışlara, ruh hallerinden uykuya ve bağışıklık sistemine kadar hayatımızın birçok kritik veçhesini yöneten hormonların tarihini inceliyor. Hormonların tarihi aynı zamanda keşiflerin, yanlış adımların, azmin ve umudun da hikâyesidir, diyor Epstein.
Tarihte Toplumsal Cinsiyet
Merry E. Wiesner-Hanks, Çev. Meral Çiyan Şenerdi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020, 400 s.
Arkasında yazılı kayıt bırakmış her kültürde erkek kadından daha fazla güce, kaynaklara daha geniş erişime sahip olmuştur. Tarihte Toplumsal Cinsiyet’te tarihçi MerryWiesnerHanks; yasal yaptırımlar, entelektüel yapılar, dini sistemler, ekonomik imtiyazlar, sosyal kurumlar ve kültürel normlar gibi başlıklar altında işte bu dengesizliğin tarihini inceliyor. Dişi veya eril olmanın anlamının, toplumun ekonomik ve dini yapıları tarafından nasıl şekillendirildiğini sorgularken bir yandan da bunun tersini, yani toplumsal cinsiyetin, söz gelimi çalışma yaşamını veya dini kurumları nasıl şekillendirdiğini araştırıyor. WiesnerHanksbu kitabında olağanüstü birikimini mükemmel bir sentez gücüyle bir araya getiriyor ve Paleolitik zamandan günümüze kadar uzanan geniş bir zaman diliminde çeşitli dünya kültürlerinde toplumsal cinsiyetin nasıl kurulduğunun etkileyici bir özetini sunuyor.
Propaganda ve Din
Muhittin Imıl, Nobel Akademik Yayıncılık, 2020, 246 s.
Nietzsche, modern insanın tanrısını öldürdüğünü iddia etse de insanlık tarihinin en seküler toplumları dâhil olmak üzere gündelik hayatta tanrının izlerine rastlamak işten bile değil. Zira din olgusunun kadim zamanlardaki meşrulaştırma gücünden fire vermediği, en öznel bakış açıları tarafından dahi reddedilemeyecek kadar göz önünde. Tam aksine, organik toplumsal bağlar karmaşık hâle geldikçe, dini propaganda, duruma hızlıca uyum sağlayarak, daha incelikli formlara bürünmeye devam ediyor.Bu kitap, propaganda ve din ilişkisinin en başından itibaren giderek karmaşıklaşan formunu analiz etme gayretinin, belki emekleyen ama koşma azmindeki bir örneğidir. Bu amaçla kavramsal açıklamaları takiben ilişkinin arka plan incelemesi yapılmış, kurumsal dinlerde propagandanın kullanım şekilleri irdelenmeye çalışılmıştır. Son olarak İslam toplumlarında söz konusu ilişkinin toplumsal hayattaki güncel tezahürleri sorgulanmıştır.
Yirmi Birinci Yüzyılda Antikapitalist Olmak
Erci Olin Wright, Çev. Barış Yıldırım, Nota Bene Yayınları, 2020, 128 s.
Kapitalizmin dünyadaki maddi koşulları dönüştürdüğü ve insan verimliliğini son derece arttırdığı bir yanılsama değil; pek çok insan bundan fayda da gördü. Ama kapitalizmin büyük zararlar verdiği ve pekâlâ ortadan kaldırılabilecek insan acılarını süreklileştirdiği de bir o kadar yanılsama değil. Bu konudaki anlaşmazlığın kökeninde -temel bir anlaşmazlıktır bu- şu yatıyor: Kapitalizmde gördüğümüz üretkenliği, yenilikçiliği ve dinamizmi, kapitalizmin zararlarında kaçınarak elde etmek mümkün müdür? 1980’lerin başında Margaret Thatcher’ın “başka bir alternatif yok” sözü ünlüydü; yirmi yıl sonra, Dünya Sosyal Forumu, “başka bir dünya mümkün” dedi. Temel tartışma bu. Bu kitabın temel savı da şu: Birincisi, başka bir dünya gerçekten mümkündür. İkincisi, bu başka dünya, çoğu kişi için, insanlığın gelişimini sağlayacak koşulları daha ileriye taşıyabilir. Üçüncüsü, bu yeni dünyanın unsurları, şimdiki dünyada yaratılmaktadır bile. Ve son olarak, buradan oraya gitmenin yolu vardır. Antikapitalizm, yaşadığımız dünyadaki kötülüklere ve adaletsizliklere karşı sadece ahlaki bir duruş olarak değil, daha fazla insanın gönenç içinde yaşaması için bir alternatif inşa etme yönünde pratik bir duruş olarak da mümkündür.
Felsefe ve Tarih
Ed. Gökhan Murteza, Pinhan Yayıncılık, 2020, 160 s.
Felsefe ve tarih, her ikisi de etimolojik kökenleri Antik Yunan’a kadar geri giden disiplinler olarak karşımıza çıkarlar. Ne felsefesiz bir tarih ne de tarihsiz bir felsefe düşünmek mümkündür. Her ne kadar bu iki disiplini icra eden kişilerin belirlemeye çalıştıkları sınırlar zaman içinde sürekli değişime tabi olmuşsa da felsefe ve tarihin karmaşık ilişkisi günümüze kadar sürmüş, dahası, bu ilişki hakkında düşünmek bile ayrı bir sorun alanına dönüşmüştür. Tarih yazımı ya da tarihçilik denen uğraşın filozofların sıklıkla düşünce ürettikleri, kalem oynattıkları bir alan olageldiği herkesin kabul ettiği bir olgudur. Pek çok filozof kendilerine mesele ettikleri sorunları tarihteki örnekleriyle işlemeyi, tarihsel süreçleri içinde incelemeyi sever. Öte yandan tarihi, metodolojik bir yaklaşımla ele alıp, sadece olayların bir anlatısı olmaktan çıkaran da yine filozoflar olmuştur. Tarihi anlatıya hem varsayımsal bir retrospektifi hem de teleolojik niyetleri katmış olanlar da yine onlardır. Ancak yine de felsefe ve tarih arasındaki ilişkiyi sadece tarih felsefesinin bir ilgi alanı olarak düşünmek bu ilişkiyi oldukça kısıtlı bir anlama hapsetmek olur. Bu kitapta toplanmış olan yazılar işte bu dar perspektifin dışına taşarak, felsefenin kendi tarihiyle ilişkisinden felsefi bir yorum olarak tarihe, ünlü filozofların mektuplaşmalarından tarihin tarihine yöneltilen eleştirilere, historia kavramının değişen anlamından tarihsel bilincin felsefe yapmaktaki yerine kadar pek çok meseleyi ele alarak, felsefe ve tarih arasındaki karmaşık ilişkiyi çözümlemeye girişiyor.
Empati -Ne Hissettiğini Anlıyorum
Monika Hein, Çev. Figen Sile Kösebay, İletişim Yayınları, 2020, 272 s.
Empati, kulağa hoş gelen bir kelime. Bu kavram bize düşünceli, iyi kalpli, sevecen, cana yakın insanları çağrıştırır ve karşımıza çıktığı her yerde içimizi ısıtır. Ne var ki içinde yaşadığımız topluma ve dünyanın genel gidişatına bakınca, empatinin kendisinden değil ancak yokluğundan söz edebiliyoruz. Empatiye bunca olumlu anlam yüklenirken, onu bulmak neden bu kadar zor? Empati, bir başkasının duygularını, düşüncelerini ve güdülerini fark etme ve anlama becerisini tarif eder. Zaman zaman zahmetli, zor ve yorucu olabilse de, şüphesiz ilişkileri hem kolaylaştırır hem zenginleştirir. Peki ama empati nasıl kazanılır? Doğuştan mı gelir, sonradan mı öğrenilir? Öz empati nedir? Aşırı empatiden söz edilebilir mi? Empatinin duygularla ve deneyimlerle nasıl bir ilişkisi vardır? Empatinin akıllı kullanımı ne demektir? Empati kalple mi, mantıkla mı kurulur? Şiddetsiz iletişim, empatinin önkoşulu mudur? Ayna nöronların empati kurma becerisi üzerindeki rolü nedir? Empati ile özdeğer arasındaki denge nasıl kurulur? Sanal dünyada empatiden bahsetmek mümkün müdür? Empati ile sorumluluk arasında nasıl bir bağ vardır? MonikaHein, Empati – Ne Hissettiğini Anlıyorum’da bir başkasıyla temas kurmanın en samimi ve derin yolu olan empatinin izini sürüyor. Yazar başkalarına karşı duyarlılığımızı artırmanın sadece daha doyurucu ilişkiler yaşamamıza değil, kendimize karşı netlik kazanmamıza da yardımcı olduğunu gösteriyor.
Kozmos: Yeni Dünyalar
AnnDruyan, Çağlar Yücel, Beta Kids, 2020, 384 s.
Kozmos: Yeni Dünyalar, Carl Sagan ve AnnDruyan’ın birlikte başladıkları destanın heyecan verici yeni halkasıdır. Druyan’ınEmmy ve Peabody ödüllü Kozmos: Bir Uzay Serüveni adlı belgeseli, 181 ülkede gösterilmiş küresel bir fenomendir. Druyan şimdi de Yeni Dünyalar’la sizi, 14 milyar yıllık kozmik evrimin ve doğanın en mahrem girintilerine sürükleneceğiniz bu çarpıcı maceraya davet ediyor. Bu kitapta, bize yeni yeni anlamaya başladığımız devasa evreni korkusuzca sorular sorarak ve büyük bedeller ödeyerek sunan araştırmacıların daha önce anlatılmamış hikâyelerini bulacaksınız. Druyan bu büyüleyici eserinde, zamanında uyanabilirsek hâlâ erişebileceğimiz, bilimi ve yüksek teknolojiyi erdemli bir şekilde kullanacağımız o muhteşem geleceğin vizyonunu bizimle paylaşıyor.
Seküler Çeviriler: Ulus-Devlet, Modern Benlik ve Hesapçı Akıl
Talal Asad, Çev. Ferit Burak Aydar, Vakıfbank Kültür Yayınları, 2020, 256 s.
Batı entelektüel dünyasının verili kavramlarını Dinin Soykütükleri ve Sekülerliğin Biçimleri gibi kitaplarıyla sarsan TalalAsad’ın son çalışması Seküler Çeviriler: Ulus-Devlet, Modern Benlik ve Hesapçı Akıl, VakıfBank Kültür Yayınları aracılığıyla Türkiye’deki okurlarıyla buluşuyor. Asad bu kitabında farklı siyasi, ahlaki ve epistemolojik dünyaların dilsel olarak birbirine çevrilebilirliğinin olanakları üzerine kafa yoruyor ve seküler dilin, dinsel dili kendine çevirmedeki başarısını/başarısızlığını sorguluyor. “Sekülerliğin dili” ile “dinsel dil”in farklı dünyaları arasında, Benjamin’den Gazâlî’ye, metinsel olandan eylemsel olana, dilden hisse yaptığı ziyaretlerle köprüler kuruyor.
Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu
Ali Engin Oba, Doğu Batı Yayınları, 2020, 274 s.
Türk milliyetçiliğini Batı’daki ideolojik akımlardan farklı olarak tamamen kendine özgü tarihsel koşullar içinde aramak gerekir. Yusuf Akçura’nın tanımlamasıyla Türk milliyetçiliği ne Osmanlı burjuvazisi içinde gelişen Türk burjuvazisinin bir önerisi olarak ortaya çıkmış ne de Osmanlı okullarında öğretilmiştir. Türk milliyetçiliği, Türkler hakkında bilgi içeren yabancı eserlerden, Osmanlı Devleti içinde ve etrafında yaşayan milletlerin faaliyetinden öğrenilmiştir. Osmanlı Devleti’nde Türk etnik grubu içinde bir burjuvazi ortaya çıkamadığı için, İttihat ve Terakki ile birlikte kapitalizmin gelişmesinde devlet önemli bir rolü üstlenmek durumunda kalmış ve milliyetçilik asker-sivil-aydın kadrolarda geniş bir zemin bulabilmiştir. Ve Türk milliyetçiliği Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan milletler arasında en son ortaya çıkabilmiştir. Ali Engin Oba, Osmanlı devlet ve millet sisteminin kapsamlı bir resmini sunmakta, öncelikle iç dinamiklere yer vermektedir. Son yüzyıla gelindiğinde ise imparatorlukta bambaşka hareketlilik ve çözülüşler, tepki ve yankılar söz konusudur. Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan ve Arnavutluk’un bağımsızlık süreçleri, Balkan Savaşları ve Rumeli’nin kaybı, Panslavizmin Türk aydınları üzerindeki etkisi, Turancılık akımı ve Türkoloji alanındaki ilmî gelişmeler Türk Milliyetçiliğini hazırlayan belli başlı sebepler arasındadır. Ayrıca kitapta Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyinzade Ali Bey, İsmail Gaspıralı, Ziya Gökalp gibi bu akımın kurucu isimleri üzerinde durulmakta, Tercüman Gazetesi, Genç Kalemler, Türk Ocakları ve Türk Yurdu gibi dergi ve kurumlar ayrıntılı bir şekilde tahlil edilmektedir.
Kadın Mücadelesi -Özgürlük, Eşitlik ve Kız Kardeşliğin 150 Yılı,
Marta Breen, Çiz. JennyJordahl, Çev. Gaye Yeşim Sezer Yapı Kredi Yayınları, 2020, 128 s.
Özgürlük. Eşitlik. Kız kardeşlik. Yeter ki sesimiz duyulsun! Kadın Mücadelesi feminizm tarihini merak edenler için mutlaka okunması gereken bir grafik roman. 150 yıllık yakın tarihe odaklanan Marta Breen dünyanın dört bir yanında hakları için savaşan kadınları anlatıyor. Henüz dünyanın her yerinde herkes eşit haklara sahip olamasa da geçtiğimiz yüz elli yıl, umutsuzluğa kapılmamamız gerektiğinin kanıtı niteliğinde. Marta Breen’in güçlü kalemiyle bugün her bireyin doğal hakkı olduğunu düşündüğümüz eğitim, çalışma, seçme ve seçilme haklarını elde etmenin o kadar da kolay olmadığını anlattığı Kadın Mücadelesi -Özgürlük, Eşitlik ve Kız Kardeşliğin 150 YılıJennyJordahl’ın müthiş çizimleriyle tamamlanıyor.
Dünya Edebiyatının Ekolojisi -İlkçağlardan Günümüze, Alexander Beecroft, Çev. Didem Dinçsoy, Koç Üniversitesi Yayınları, 2020, 211 s.
Bir edebiyatı neler oluşturur? Ulusal edebiyat nedir? Farklı ülkelerin, toplulukların edebiyatları birbiriyle nasıl etkileşime girer? Dünya edebiyatına yönelik okumalar daha çok modern Batı’dan ve Batılı olmayanın Batı modernitesine reaksiyonundan çıkan literatüre odaklanırken Alexander Beecroft, modern öncesi ya da Batılı olmayan (ya da her ikisi) metinlerin nasıl dolaştığını ve anlaşıldığını keşfetmeye dair bir okuma sunuyor. Herhangi bir edebiyatı, yalnızca kapsadığı metinlerin analiziyle anlamanın imkânsız olduğunu savunan Beecroft, bir edebiyatın siyasi, ekonomik, sosyokültürel ve dini çerçevede, aynı zamanda etkileşimde olduğu diğer diller ve edebiyatlarla ilişkisi içerisinde anlaşılabileceğini öne sürüyor.Beecroft, Dünya Edebiyatının Ekolojisi’nde çeşitli boyutlardaki edebi ekolojiler ile edebi metinlerin üretildiği ve dolaşıma girdiği çevreler arasında gezinerek disiplinlerarası okumaları teşvik etmeyi; böylece antik, modern, Batılı veya Batılı olmayan edebiyatları çalışan kuramcıların bilimsel bir diyaloğa girmesini amaçlıyor.