Her kavramın önüne “yeni” takısı alarak biçim değiştirmesi genel anlamda olumsuz karşılanır. Öte yandan, kavramın içinde barındırdığı değerlendirmeyi salt diyalektik bir dönüşüm sürecinin ürünü olarak ele aldığımızda güncel koşullar bağlamında hak ettiği değişimin ayırdına varırız. Dolayısıyla kavramın bilimsel yönünün açığa çıkmasını da sağlamış oluruz. 3.Enternasyonal ve Dimitrov’un bir kavram olarak ortaya koyduğu faşizm üzerine çokça tartışma yapılmıştır. “Var mıdır, yok mudur, varsa ne kadar vardır?” gibi tartışmalar ise uzun süredir ülkemizde solun gündemini işgal ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Ergin Yıldızoğlu’nun Yeni Faşizm isimli çalışması tüm bu tartışmaların içerisinde merceği bir gerçeklik üzerine tutmaya çalışıyor.Yıldızoğlu’nun çalışması üzerine birçok değerlendirmenin yapıldığını gözlemlemek ise konu itibariyle faşizm tartışmalarının halen doyurucu bir niteliğe ulaşamadığı izlenimini uyandırıyor. Zira kitabın tamamını olumlayanlarla birlikte, anlamlı bulduğu halde derinlikli olmadığını düşünenler ve eleştirenler de oldu. Hatta yazarın bir sitem olarak ortaya koyduğu sınıfsal yaklaşımın gerekliliğini abartanların olduğunu dahi söyleyebiliriz.
Yıldızoğlu’nun kitabının giriş kısmında UmbertoEco’dan aşağıdaki alıntısı ise okuyucuya onun faşizmin yaşamın içerisinde hergün yeniden ve yeniden ortaya çıktığını ve devamlılığı olduğu savını inatla savunduğunu hissettiriyor. “21. Yüzyılın en büyük yanılgısı, faşizmin tekrar Nazi üniformasıyla geleceğini sanmasıdır.” Yıldızoğlu’nun çalışmasını bu yaklaşıma göre bina etmesi çok anlamlı. Zira tanımı neredeyse 100 yıllık bir açıklama ile çalışanların yanı sıra bu açıklamayı referans göstererek “faşizm mi, hadi canım sizde” diyenlerle de karşılaşılabiliyor. Dolayısıyla Yıldızoğlu bir yandan kavramın içinde barındırdığı öze dair bir şeyler söylerken bir yandan da geçirdiği değişim sürecine ışık tutuyor.
Çalışmasına salgın sürecinin ekonomik ve siyasal gelişmelerde ne kadar etkili olduğuna dair tespitlerle başlayan Yıldızoğlu, yaşanan bu yeni sürecin getirdiklerini de kavramın içine özenle yediriyor. Ayrıca yazarın ekonomik çalışmalarının dünyada yaşanan ekonomik krizin ve tekeller ile sıkı ilişkiler içerisinde olan iktidarların katı tedbirlerin içinde barındırdığı nedenleri iyi takip etmesi ortaya koyduğu serimlemelerin de zeminini oluşturuyor. Ve çeşitli ülkelerde yükselen tek lider ve otoriterizm, dinci ve milliyetçi yaklaşımlar ile beraber küresel çaptaki bir salgında dahi belirli sınıfların çıkarlarının korunmasını bir anlamda sentezliyor.
Yıldızoğlu’na göre bir taraftan ekonomik kriz içinde neoliberalizmin otoriter eğilimlerinin güçlendiğinden söz edilirken diğer tarafta sağ popülizm adı altında aşırı sağcı, ırkçı eğilimler, güçlü liderler arzusu yükseliyor. Otoriter lider, sağ popülizmin etkisinde politikleşen kitleler, ırkçılık, milliyetçilik ise doğal olarak “faşizm” sözcüğünü akla getiriyor. Bu bağlamda ABD, Polonya, Macaristan, İtalya, Almanya, Fransa, Avusturya, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri ile birlikte Hindistan, Filipinler ve Türkiye gibi ülkelerde yaşanan benzerlikler dikkat çekiyor.
Yıldızoğlu sonuç kısmı ile birlikte 7 bölümden oluşan bu çalışmasında kısa bir faşizm tarihiyle birlikte Almanya ve İtalya üzerinde titizlikle duruyor.Daha sonra faşizmler diyerek konuya giren Yıldızoğlu, olgulara göre biçim alan niteliğine atıfta bulunarak evrensel kimi özelliklerin ortaya çıkarılarak faşizm niteliğinin anlaşabileceğine vurgu yapıyor.Ona göre, özellikle iktidara gelerek faşist devlet inşa eden, gelemeyerek sönüp giden hareketlerin hemen hepsi için faşist kavramını kullanabiliyorsak, bu kavramın, bu birbirinden farklı özellikleri olan hareketleri ve rejimleri, faşizm olarak tanımlamaya izin veren kimi evrensel özellikleri, hatta belki de evrensel tanımı olmalı diye düşünmek gerekiyor.
Ergin Yıldızoğlu bu perspektifle dünyanın farklı coğrafyalarında ortaya çıkan otoriter rejim ve uygulamalarının ise kimi zorlama kavramlar ile açıklanmaya çalışılmasına karşı çıkıyor. “Otoriter liberalizm”, “sağ popülizm”, “illiberalizm” gibi tanımlamaları ise varolan gerçekliği bir biçimde örtme çabası olarak görüyor. Önerilen mücadele biçimlerinin yanlışlığının yapılan tanımların yanlışlığıyla aynı oranda belirleyici olduğunu vurguluyor. Bu anlamda eleştiri oklarını entelijansiyaya yöneltmeyi de ihmal etmiyor. Liberal, Marksist ve kültürel boyuta odaklanan faşizm tanımlamalarınadeğinen Yıldızoğlu, Marksistlerin faşizm tanımının eksikliklerini Poulantzas’a dayanarak eleştirirken Poulantzas’ın zayıf noktalarına da değiniyor.
Faşizm nedir ve “süreç olarak faşizmin” herülkede farklı ritimde ve bileşenleri arasındaki ilişki açısından farklı sırada ilerleyecek olması kaçınılmazmıdır? Yıldızoğlu bu soruya ilişkin şöyle bir yanıt vermeyi tercih ediyor.
“Bazen önce faşist ideoloji şekillenmeye başlıyor, bazen de faşist ya da faşistleşecek lider ve entelijensiya/kitle. Birincisinde yaşamsal bir riskle karşılaşan kapitalizmin yeniden üretimiyle ilgili değerler, düşünceler ve tarzlar/estetik süreçlerde “yeni” bir şekillenme söz konusuyken, ikincisinde belli tarihsel koşullar içinde kendini toplumun geri kalanından farklı, hatta üstün gören ve ortak değerler ve düşünceler etrafında bir araya gelerek özgün bir sınıf/tabaka olarak şekillenmeye başlayan bir entelijansiya söz konusudur.”
Yeni Faşizm
Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet Kitapları, 2020, 112 s.