Ana Sayfa Dergi Sayıları 208. Sayı Antroposen Çağının Şafağında Bireyi İcat Etmek

Antroposen Çağının Şafağında Bireyi İcat Etmek

366
0

Hasan Aksakal’ın romantizmi merkeze alan ve çok incelenmeyen etkileri üzerine daha önce yayınlanmış iki çalışması mevcut: Politik Romantizm ve Modernite Eleştirileri (Alfa Yay., 2015) ve Türk Politik Kültüründe Romantizm (İletişim Yay., 2015).  Bu yüzden, Avrupa romantiklerinin portrelerinden oluşan elimizdeki yeni kitabı ilk anda bilgi ve araştırmalarının daha hafif, daha kolay okunur bir yan ürünü gibi görünebilir. Birçok başka konu başlığı için doğru olabilecek bu izlenimin romantizm söz konusu olduğunda aldatıcı olacağını düşünüyorum. Tam tersine, romantizme bütünsel bir düşünce akımı olarak yaklaşmanın tuzaklarından kaçınmak için romantizmi değil de romantikleri ve onların portrelerini merkeze koymanın yeni kıvılcımlar yayabileceğini gösteriyor Dünyayı Yeniden Büyülemek.
Romantizm tariflerindeki hiper-enflasyon, bütünsel bir düşünce akımı olarak 19. Yüzyılı şekillendiren romantizmi birkaç cümle veya paragrafla çerçevelemenin beyhude bir çaba olduğunun kanıtıdır. Denebilir ki romantizm yoktur, romantikler vardır. Kitaptaki portreleri şöyle bir listeleyelim: Novalis, Blake, Schlegel, Wordsworth, Hölderlin, Walter Scott, Coleridge, Byron, Hugo, Puşkin, Mickiewicz… Yanlarına Delocroix, Lamartine ve Shelley’i ekleyin. Biraz yakından baktığınızda bu isimleri birleştiren unsurlardan ziyade ayıranlar ön plana çıkar. Wordsworth’ün muhafazakârlığıyla Byron’un rock’n’roll isyanının veya Blake’in bireysel anarşizmi ile Hugo’nun politik şahsiyetinin aynı şemsiye altında dolaşması nasıl mümkün olabilir? Her romantizm tarifinde altı çizilen benzerlikler yeterli midir: Hayal gücüne olan sınırsız tutku, doğanın yüceltilmesi ve imkânsızı istemek… Sanki bu temel karakteristikler bile bu kadar farklı ismi bir arada tutmaya yetecek güçte bir tutkal değil. İşte o zaman romantizmin dışına çıkıp romantiklerden dem vurmak daha anlamlı hale geliyor.
Romantizm Avrupa’nın çığırından çıktığı dönemin ürünüdür. Bildiklerimizi hatırlayalım: Ulusal devrimler, sanayi devrimi, Tanrı’nın ve onun uzantısı olan monarşinin ölümü, Napolyon Savaşları… Bu kasırganın içinden doğan romantikler tıpkı kitabın adının da vurguladığı gibi dünyayı büyüleyecek yepyeni, keşfedilmemiş, hayatı tekrar eksenine oturtacak bir nirengi noktası ararlar. Her romantiğin yolculuğu kendine özgüdür. Kiminde doğa, sanayi devrimi ile yarılmış şehirlerin sefaletine karşı refleksif bir tepki kiminde ise panteist bir tapınaktır. Kiminde siyasi muhafazakârlık sosyal fırtınalara karşı bir sükûnet arayışı iken kiminde yeşermekte olan ulusalcılık çoktan dağılmış olanın süpürülüp arkada bırakılacağı yeni bir çağı temsil eder. Her durumda romantizmin üstünü kazıdıkça romantiklerin bireyselliği çıkar karşımıza.
Denebilir ki, romantizmin tek ortak kaynağı bireydir. Merkezdeki birey ve bireysellik romantizmin 20. Yüzyıl düşünce akımları üzerindeki belirleyiciliğinin de sebebidir. Uhrevi olanın yıkıldığı, feodal sınıfların tarihe karıştığı ve buhar makinesinin tanrısal yaratma gücünü üretim gücüne dönüştürdüğü bir çağda tutunulabilecek tek şey bireydir. Gelin görün ki birey henüz bireylerin üzerinde pek düşündüğü bir şey değildir. İşte romantikler bu zorlu keşfe çıkanların ortak elbisesidir. Her biri farklı şekil, üslup ve sonuçla bireyin ta kendisini aramaktadır. Nietzsche’nin dünyasına girmeye hazırlanmaktadır insanlık. Kaybolan değerlerin yerine birey sahneye çıkmaktadır. Uhrevi ve dünyevi efendilerden mahrum kalmış birey keşfedilmeli, gerekirse icat edilmelidir.
Romantiklerin doğanın ihtişamına yaklaşımlarına da bu açıdan bakmak gerekir. Günümüzün popüler, “Yeni Romantizm” denebilecek paradigması, Doğa Büyük, İnsan Küçük ve Doğa İyi, İnsan Kötü diyor bize. “Yeni Romantizm”, insanın büyük resim içindeki mütevazi ölçeğinden dem vurur ve romantikleri de kendi öncülleri gibi anar. Oysa romantikler için doğa, bireyin içinde kopan, kelimelerin kifayetsiz kaldığı fırtınaları ifade edecek bir semboldür. Birey ancak doğanın ihtişamıyla; yücelerden akan şelaleler, kara ormanlar, sonsuzluğu kucaklarcasına yayılmış göller ve sarp kayalıklarla eştir. Bireyin ölçeği ile doğanın ölçeği bir ve denktir. Romantiklerin arayışı Pandora’nın kutusundan saçılıveren bireyin ihtişamıdır.
Walter Scott’un, Ortaçağ’ın hayali dünyasına oturtulmuş Ivanhoe romanını (ortayaş üstündekiler TRT’deki dizisinden de hatırlar) düşünelim. Bu romanın yayımlandığı 1819 yılından sonra hızla bir best-seller haline gelmesi sürpriz gibi gözükebilir. Ortaçağ’ın feodal aristokratik düzenine bir özlem gibi okunduğunu düşünebiliriz Ivanhoe’nun. Oysa durum tam tersidir. Ivanhoe soylu ailesiyle siyaseten ters düştüğü için dışlanmış, sınıfsız kalmış bir şövalyedir. Adeta bir ronin, efendisiz bir şövalye, bireyselliği ile adalet için savaşan biridir. Geçmişi değil geleceği vardır sadece. Dönemin yükselen sınıfı burjuvazi Ivanhoe ile özdeşleştirir kendini. Mesele nostalji değil bireyin yarattığı gelecek algısıdır, romanı best-seller yapan dinamik de budur.
Eğrisiyle doğrusuyla birey dediğimiz kavramın tohumlarının romantikler tarafından atıldığını söyleyebiliriz. Dünyayı Yeniden Büyülemek, Avrupa romantiklerinin bireysel sanat serüvenleri üzerinden 19. Yüzyıldaki birey inşasının izlerini sunuyor. Portreleri çizilen isimler ağırlıklı edebiyattan seçilmiş olsalar da resim (Delacroix) ve müzik (Berlioz) de yerini buluyor.
Dünyayı Yeniden Büyülemek düşünce tarihinin bu kritik dönemine bireysel yaratı serüvenleri üzerinden bakmak isteyenler için keyifli ve derin bir okuma sunuyor. Günümüzün en can yakıcı problematiklerinden birinin halen daha birey olduğu düşünülürse Avrupa düşünce tarihinde bireyin nasıl inşa edildiğini merak edenlere…
Dünyayı Yeniden Büyülemek, Avrupa Romantizminden Portreler, Hasan Aksakal, Beyoğlu Kitabevi, 2021, 236 s.