Her nedense hayatlarımızın hikâyesi mutluluklarımız, heyecanlarımız, sevgilerimiz ya da başarılarımızla yazılmaz. Çoğumuzun hikâyesi pişmanlıklar döngüsünde şekillenir. Hayatımızın hikâyesi bir pişmanlıklar kitabıdır.
Takdir edilmek, övgülere boğulmak isteriz ama bizzat biz, kendimiz kendi resmimizi pişmanlıklarımızla çizeriz. Ve o resme baktıkça takdir edilmek için duyduğumuz istek azgınlaşır; hayatımızın başat arzusu olup çöreklenir tepemize. Başkasının beğenisi dizginleri eline geçirdi mi kaçınılmaz olarak artar pişmanlıklarımız – hele de şu sosyal medya çağında.
Bazen sıradan ya da (hatta) neşeli bir günde, durduğum yerde inlerim. Bir anda aklıma düşen, hafızamda keskinleşen pişmanlıklardan biridir bu sesin sahibi. Nereden geldiğini, neden geldiğini anlamam ama o anı, o pişmanlık taş gibi oturur kalbime. Beni ele geçirir, adeta yoğurur; inlemelerim küfre döner, kafamı duvarlara vurasım gelir. (Neyse ki genellikle olayın tam bu noktasında evdeki kedi-köpek cemiyetinden biri sokulur yanıma, bir kuyruk darbesiyle savuşturur kara bulutları.)
Bazen sıradan ya da (hatta) neşeli bir günde, kendi pişmanlıklarıma doyamayıp başkasının pişmanlıklarını sırtlanırım. Kendi kanının tadını almak gibi, çarpık bir keyif verir bu. Başkasının pişmanlığı üzerinden kendimi yatıştırırcasına işlerim hikâyeyi, içime katarım. Ve sonra bu yaptığımdan da pişman olur, kendi hikâyeme dönerim. Uzun günün sonunda, en güzeli yine de benim öz pişmanlığımdır – kimse onu benden alamaz.
İnsan nasıl girdi bu pişmanlık döngüsüne? Bazı fikirlerim var ama hepsi pek acemi henüz, satıra dökülmeye hazır değiller. Şimdi söylesem, yazsam sonra pişman olurum, biliyorum.
Ama tekir şahısın neden bu ay pişmanlığı diline doladığını söyleyebilirim: Gece Yarısı Kütüphanesi.
Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,’ dedi. ‘Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansı sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün… Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?”
Pişmanlık telafi edilebilen bir şey mi? Yama tutar mı? Sanmıyorum. Pişmanlık döngüsünden çıkmanın, gece yarısı kütüphanesinde sonsuz seçenek arasında tutsaklıktan kurtulmanın tek yolu pişmanlıklar kitabını elinden bırakmak. Yaşamanın sadece bir yolu olduğu söylenir: yaşamak. Belki pişmanlık için de bu geçerlidir. Belki pişman olmamanın tek yolu pişmanlıktan kurtulmak, kendine acımanın o dağlayan hırkasını üstünden atmaktır. (Olmuyorsa krizleri atlatmak için kedi-köpek cemiyetine evinizi açmanızı öneririm.)
Matt Haig’in pişmanlıklar, seçenekler ve özsevgi üstüne kurguladığı Gece Yarısı Kütüphanesi yaşamı bir metin olarak ele alan, bu yanıyla sözün sonsuz olanağını ve yaratıcılığını da kutsayan bir roman. Hatta bana sorarsanız alttan altta pişmanlıklarımızla barışmanın bir yolunun da söz’den geçtiğini ima ediyor: okumak da yazmak da insanın kendiyle barışmasını sağlar. (Ama iflah olmaz pişmanlık sevdalıları için bir kez daha malum cemiyeti işaret ediyorum.)
Kıvanç Güney kitabı o kadar güzel, o kadar ezgili bir dille Türkçeleştirmiş ki yazar kadar övgüyü hak ediyor. Domingo ekibinin elinden çıkan kitap tertemiz, son derece özenli çalışıldığı her sayfada kendini belli ediyor.
***
Yaşamımız diğerleri üstünden şekilleniyor. Kendimizi diğerlerinin gözünden görüp yargılıyoruz; diğerleriyle mesafemiz belirliyor benliğimizle aramızdaki uzaklığı – onlara yaklaştıkça uzaklaşıyoruz, onlardan uzaklaştıkça yaklaşıyoruz. Çoğunlukla diğerleri konuşuyor bizim adımıza, bizim ağzımızdan. Diğerleriyle aramızda karanlık, havasız bir alan var. Sigara dumanına boğulmuş bir oda gibi. Kaçamıyor, orada soluyoruz yaşamı. İçki, sigara ve yitip giden umutların kokusu; soluduğumuz bu. Iskalanmış baharların soluğu; kömür dumanına boğulmuş kentlerin kışı.
Emre Ocaklı’nın ilk öykü kitabı beni o diğerlerine, o kışlara taşıdı – martın bitmeyen ayazı da buna yardım etti kuşkusuz. Ve Diğerleri kendini dışta bırakanların naif kırılganlığını barındıran ama sözün gücünü cesaretle sırtlayan öykülerden oluşuyor. Emre’nin öyküleri tanıdığımız, avucumuzun için gibi bildiğimiz yerlerde olmadık sorular çıkarıyor karşımıza. Diğerlerinin sesini – bizi bastıran sesini – duyuruyor; diğerlerinin gözünden kendimizi görmemizi sağlıyor. Diğerlerine soruyor bizi, mutsuz bir daktiloya, uzak bir seyirciye, boğulmuş duvarlara. Seyir terasına çıkarıyor okuru ama bizzat terasın gördüğünü işaret etmekten de geri kalmıyor. Ve böylece her öyküde bir sorgulama alanı yaratıyor: Ben kimim? Diğerlerine rağmen ben kimim? Ya o diğerleri kim?
İşin aslı, Emre’yi yıllardır tanırım, öykülerini yıllardır okurum. Ve Diğerleri kendi yolunda akan, kendi yatağını inşa eden öykülerinden başarıyla derlenmiş bir kitap. Bana sorarsanız, karanlık odalarda diğerlerinin yargılarıyla biçilmiş yaşantılarımızın hikâyesini Emre’nin kaleminden okumaya devam edeceğiz – Ve Diğerleri bunu vaat ediyor.
Her sayfası esin dolu bir ay dilerim.
Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig, Çev. Kıvanç Güney, Domingo Yayınları, s. 282.
Ve Diğerleri, Emre Ocaklı, Epona Kitap, s. 95.