Ana Sayfa Bilim Gündemi Dedemin dergisi

Dedemin dergisi

188
0
Hasan Birson ve Din Tarihi Dünyası dergisinin 15 Şubat 1955 tarihli 2. sayısının kapağı

Ender Helvacıoğlu

İzninizle bu hafta kişisel bir yazı yazacağım. Dedem (annemin babası) Hasan Birson hakkında… Bilim ve Gelecek dergisinin ilk yıllarında onun adını müstear isim olarak kullanıp bazı yazılar yazdığım ve bu yazıların bir kısmını “Tarih Bilincinden Yaşam Sevincine: İnsanlığın Sözleri” adlı kitabıma aldığım için, kitabın önsözünde dedem hakkında annemden öğrendiğim bazı bilgileri aktarmıştım. Ama bu yazı, dedemin yeni öğrendiğim bir faaliyeti üzerine olacak. Hasan Birson ilerlemiş yaşlarında (1955 yılında) bir dergi çıkarmış: “Din Tarihi Dünyası”.

Öncelikle kitabımı okumayanlar için dedem hakkında kısa bir bilgi vereyim: Gençliklerini 20. yüzyılın ilk çeyreğinde (Jön-Türk Devrimi, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı vb.) yaşamış çoğu kişi gibi Hasan Birson’un da çalkantılı bir gençliği olmuş. Dünya Savaşı sonlarına doğru Fransa’da “Alman ajanı” suçlamasıyla tutuklanıyor (Tahminimiz İttihat Terakki ve Teşkilatı Mahsusa üyesi olduğu). Bastil’e atılıyor, idama mahkûm oluyor. Bastil’de komünistlerle tanışıyor ve Fransız Komünist Partisi’ne üye oluyor. Savaş sonrası Fransız Devriminin yıldönümü olan 14 Temmuz’da af çıkıyor ve idamdan kurtuluyor. Ama 101 seneye mahkûm edilip Güney Amerika’ya, Fransız Guyanası’na sürgüne gönderiliyor.

Hasan Birson’un babası Masonmuş. Hakkında fazla bilgim yok. Makedon Türküymüş, adı İbrahim, bolca malı mülkü olan tanınmış biriymiş. Bulgar çeteleri tarafından bütün yakınları öldürülüp, mülküne çökülüp Trakya’ya göç etmek zorunda bırakılmış. Neyse, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Poincare de Masonmuş. Yazışmalar oluyor (bu yazışmaların bir kısmı elimde ama henüz çevirtemedim) ve dedem tekrar Fransa’ya getiriliyor. Lozan müzakereleri sonucunda serbest bırakılıyor ve Türkiye’ye dönüyor.

Dedemin Türkiye’de TKP üyesi olup olmadığına dair kesin bir bilgiye ulaşamadım. Annem, “Tanımadığımız adamlar gelir arka odada toplanırlardı, evden üç gün tütün kokusu çıkmazdı” diye anlatıyor dedemin faaliyetlerini. Malkara’da 1 Mayıs günü kırmızı çizgili siyah pantolonunu giyer, yakasına kırmızı karanfil takar sokağa çıkarmış. Çevresinde “Gavur Hasan”, “Sarı Hasan”, “Allahsız Hasan” gibi lakaplarla tanınırmış. Ramazan’ın ilk günü davulcuyu eve çağırıp salonda davul çaldırır, bahşişini verip “bir daha buralara uğrama” deyip yollarmış. Annem, Hasan Birson’un Mustafa Kemal Atatürk’ten her zaman sevgiyle söz ettiğini ama İsmet İnönü’den hiç haz etmediğini söyler.

Neyse, gelelim dedemin 60’lı yaşlarında çıkardığı dergiye.

***

Annem, Hasan Birson’un dergi çıkardığından hiç söz etmemişti. Ben de dergiye internette başka bir konuyu araştırırken tesadüfen rastladım. “Din Tarihi Dünyası” dergisinin bir sayısında “çıkaranlar” içinde Hasan Birson adı da geçiyordu. Derginin içeriği konusunda internette bilgi yoktu, ama sahaflarda bazı sayılarının bulunduğunu gördüm. Sağ olsun, arkadaşım Deniz Karakaş’ın yardımıyla derginin ilk 7 sayısını edindim. Sanırım zaten 7 sayı çıkabilmiş; çünkü sonraki sayılara ait bir bilgi yoktu.

15 günde bir çıkması planlanan derginin ilk sayısında dedemden bir iz yok. Derginin sahipleri Kemal Samancıgil (yazıişleri müdürü) ve M. Hayri Çeviksever (idare işleri müdürü) adlı iki kişi (henüz bu isimleri araştıramadım). İkinci sayıda ise Hasan Birson sahipler arasında (önceki iki kişiye ek olarak) görülüyor ve künyeye göre muhasebe görevini üstleniyor; yedinci yani son sayıya kadar da bu görevi sürdürüyor. İkinci sayıda bir ilan görülüyor: “Yayın Sigorta: Hasan Birson ve Ortakları. Yangın, Kaza, Hayat, Trafik Sigortaları Yapar”. Dedemin sigorta şirketi ile derginin idarehanesinin adresi aynı: Beyazıt Çadırcı Han. Anlaşılıyor ki dedem, işyeriyle aynı handaki dergiye ikinci sayısında dahil olup mali işlerini de ele almış.

1955 yılı annemin yeni evlendiği ve ablamın da doğduğu yıl. Dedemin o dönemdeki durumunu anneme sordum. Hasan Birson’un önceleri dikiş makinalarıyla ünlü Singer firmasının İstanbul’daki bayiliğini yaptığını, iyi kazandığını, ama sonraları Singer’in Türkiye’den çekilmesiyle işsiz kaldığını ve mali zorluklar yaşadığını söyledi. O dönemde dedem bazı işler denemiş ve sigortacılık gibi pek benimsemediği (ve anlamadığı) işlere girişmek zorunda kalmış. Giriştiği işlerde de kısa sürede iflas etmiş. “Din Tarihi Dünyası” dergisi de bu işlerden biri olsa gerek. Demek ki, “zararına dergicilik” bizde bir aile geleneği!

“Din Tarihi Dünyası” dergisinin içeriğini incelediğimde “Allahsız Hasan” lakaplı Hasan Birson’un geçmişine pek yakıştıramadım doğrusu. Gerçi dinci bir dergi değil; daha çok İslam tarihi olmak üzere din tarihi araştırmalarına yer veriyor. Ama yine de “dinsiz” birinden böyle bir dergi çıkarmasını beklemezsiniz.

Hasan Birson dergide Konfüçyüs üzerine üç sayı süren bir inceleme yazmış. Şaşırdım, demek ki Çin tarihine ilgi de bir aile geleneği! Dergide “İstanbul’da ilk ezan” başlıklı bir yazısı daha var.  İlginç bir yazı, okuyunca daha önce rastlamadığım bir bilgiye de erişmiş oldum. Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’in Bizans ordularını Anadolu’da yendikten sonra, büyüklük göstererek aldığı esirleri iade etmesi karşılığında Bizans imparatorunun Konstantiniyye’de (İstanbul’da) daha önce yapılmış ama sonradan kapatılmış bir camiyi yeniden açtırdığını ve ezan okuttuğunu anlatıyor.

“Din Tarihi Dünyası” dergisi 7 sayı çıkabilmiş. Dedemin o dönemde batırdığı işlerden biri daha herhalde. Ama yine de onun 60’lı yaşlarında böyle bir dergicilik macerasına girişmesini takdir ettim. Yazdığı yazılarda da dünya görüşüyle bir aykırılık yok.

***

Hasan Birson ailede, özellikle baba tarafında pek sevilmez. Yaşamı ve görüşleri aykırı bulunur. Babam, hatta bazen annem de, “sen ondan da betersin” diye azarlarlardı beni. Olsun, ben Hasan Birson’u severim; ondan beter olmak bir övgüdür benim için.

Darülaceze’de öldü Hasan Birson, ben 6 yaşındayken. Onunla ilgili anımsadığım tek anım doğum günümde hediye ettiği bir oyuncak, plastikten mavi bir uçak. Ne kadar sevinmişim ki hâlâ hatırlıyorum. Topkapı Mezarlığı’nda, Hikmet Kıvılcımlı’nınkinin yakınlarında mezarı. Kıvılcımlı’ya gittiğimde Birson’u, Birson’a gittiğimde Kıvılcımlı’yı ziyaret ederim. Ben de öldüğümde onun üstüne gömüleceğim.

Dedemin hiç el öpmediği ve el öptürmediği söylenir. “El öpenlerden değil, el tutanlardan olun” dermiş. Bu söz, en büyük miraslarımdan biridir.

Bir de “Drama Köprüsü” türküsünü çok severmiş. Ben de severim. Haydi, Ruhi Su’nun veya Suavi’nin sesinden dinleyelim bu güzel Balkan türküsünü.

Drama Köprüsü, bre Hasan…