Ana Sayfa Bilim Gündemi Terörün meşrulaştığı vahşi bir dünyaya doğru mu?

Terörün meşrulaştığı vahşi bir dünyaya doğru mu?

4
0

Ender Helvacıoğlu

ABD ve onun Ortadoğu’daki üssü niteliğindeki İsrail, provokatif eylemlerle, Çin, Rusya, İran bloğunu ya boyun eğmeye ya da savaşmaya zorluyor. Savaşmadan boyun eğdirebilirse ne âlâ; ama bunu beceremezse karşı tarafı henüz hazır olmadan ve daha fazla güçlenmeden bir hesaplaşmaya zorluyor. Çünkü zaman, ABD ve Batı Bloğunun aleyhinedir. Özellikle Çin, süreç böyle işlerse yakın gelecekte ABD’yi geçecek ve hegemonyasını kıracaktır. Dolayısıyla ABD açısından bu sürece bir şekilde müdahale edilmelidir. En azından ABD ve İsrail’deki egemen kliklerin bu şekilde düşündüğünü sanıyorum.

Dikkat edilirse, NATO ve AB Ukrayna üzerinden Rusya’yı, İsrail İran’ı, ABD de Çin’i art arda gerçekleştirdikleri provokatif eylemlerle sıcak çatışmaya davet ediyorlar ve çatışmanın yoğunluğunu/boyutunu/kapsamını artırmaya çalışıyorlar. Son derece tehlikeli ve dünyayı kana boğma potansiyeli taşıyan bir strateji; ama başka çareleri de yok gibi gözüküyor.

Bunun karşısında Çin savaşmadan ilerleme çizgisinde ısrar ediyor, İran onca provokatif eyleme karşın İsrail’le direkt bir savaşa girmiyor, Rusya da Ukrayna’yı -yaralar almasına karşın- konvansiyonel yöntemlerle alt etmeye çalışıyor.

Avrasya bloğu bu çizgiyi daha ne kadar sürdürebilir, bilinmez. Çünkü onların da kırmızı çizgileri var ve Batı bu çizgilerle tehlikeli biçimde oynuyor.

Rusya için Ukrayna’nın NATO’ya girmesi bir kırmızı çizgiydi (çünkü bu durumda NATO savaş mekanizması Moskova’nın burnunun dibine gelecekti) ve müdahale etti; ama Ukrayna’yı dümdüz etmedi (veya edemedi). Ukrayna’ya uzun menzilli füzelerin verilmesi de Rusya açısından bir kırmızı çizgi; çünkü böyle bir girişimin Ukrayna’nın NATO’ya alınmasından fazla farkı yok. Böyle bir durumda Rusya çok daha sert tepki vermek zorunda kalabilir (sadece Ukrayna’ya değil).

Öte yandan, İsrail’in çağrı cihazlarını ve telsizleri patlatma eylemi, Lübnan Hizbullah’ına yönelik bir provokasyon saldırısından öte, Hizbullah’ı tümden yok etme veya en azından iyice kuzeye doğru sürme amaçlı bir savaş girişiminin ön adımı olabilir; kısa bir zaman içinde ortaya çıkacak. Bu durumda İran, İsrail’le sıcak savaşa girmeme çizgisini daha ne kadar sürdürebilir?

Çin’in manevra alanı daha geniş, ama ABD geçtiğimiz aylarda Tayvan üzerinden Çin’in sinir uçlarını test etmeye çalıştı. Bu tür kışkırtmalar dozu yükselerek devam edebilir.

Kısacası ABD, İsrail ve Batı bloğu Avrasya’yı erken bir çatışmaya zorluyor; Avrasya da buna -şimdilik- direniyor. Her an altüst olabilecek bir kararsız denge durumu…

***

Peki, insanlık ABD-İsrail faşizminin bu “ya teslim ol ya da savaş” stratejisine mahkûm mu? Bu savaş kışkırtıcı çizgiyi geriletme ve alt etme (veya en azından geciktirme) olanağı yok mu?

İki tür olanak var.

Birincisi, dünya kamuoyunun baskısı. Barışçıl, demokratik toplumsal kitle tepkisinin yoğunlaşarak ABD-İsrail savaş yönetimlerini dizginleme olasılığı. Yani devrimin savaşı engellemesi. Bu, özellikle ABD, İsrail ve Avrupa ülkelerinde savaş karşıtı anti-emperyalist toplumsal politik hareketlerin gelişmesi ve iktidar seçeneği haline gelmesiyle mümkün. Tüm emekçi insanlık ile birlikte dileğimiz bu yönde.

İkincisi, ABD-İsrail’e, kendi uyguladığı terör yöntemleriyle yanıt vermek, çatışmayı onların içine taşımak ve bunu sürdürebilmek. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın denediği buydu. Her türlü olasılığa açık, ne sonuç vereceği belli olmayan, kaotik bir çizgi. Ama -eğer sürdürülebilirliği sağlanabilirse- kendine özgü bir rasyonelliği de var!

Özellikle İsrail devletinin gerçekleştirdiği katliamlar ve terör saldırıları, bu tür karşı-terör girişimlerini de “meşru” kılıyor. Terör nasıl meşru olabilir diye sorabilirsiniz, haklı olarak. Ama terör, karşılıklı olarak yapıla yapıla meşru (tek çare) hale gelebilir ne yazık ki…

Korkunç bir dünya… Modernitenin mumla arandığı bir vahşet dünyası!

İş teröre kaldıysa, kimse ABD-İsrail ile boy ölçüşemez diye düşünülebilir. Baksanıza, adamlar güvenlik tedbiri olarak gündeme sokulan çağrı cihazlarını ve telsizleri bile birer bombaya dönüştürebilmişler… Muazzam bir teknolojik üstünlükleri var.

Ama yüksek teknoloji bu tür savaşlarda yeterli olmayabilir; bazen çok etkili olabilecek kadim yöntemlerle karşı karşıya kalabilirsiniz. İntihar saldırıları ve canlı bombalar bir örnektir. Çok yüksek teknoloji gerektirmeyen, kolayca yapılabilecek kimyasal ve biyolojik silahlar örneğin…

Özellikle İsrail’in terörist saldırıları savaşta ve her türlü mücadelede insani ve etik sınırları ortadan kaldırıyor. Her şeyi meşrulaştırıyor. “Her yol mubah” anlayışına yol açıyor. Her şeyin silah olarak kullanılabileceği bir dünya sahnesi. Vahşi bir dünya…

Bilim ve teknolojinin bu denli geliştiği bir noktada modernite değerleri ortadan kalkarsa insanlığı toptan tehdit edecek bir vahşet çağı başlar. Günümüzde böyle bir sürecin başındayız (veya bu süreci yaşıyoruz).

ABD ve İsrail dünyanın modernite birikimini sınıyor. Her şeyi yaparız, yanımıza kâr kalır diyorlar. Büyük bir yanılgı. Çünkü geri kalan dünya hiç de o kadar modern değil, hele köşeye sıkıştığında. Vahşete vahşetle karşılık verir. Her yöntemle…

Sonuç ne mi olur? Bence bu soruya siyaset bilimcilerden çok evrim bilimciler yanıt versin.