Ana Sayfa Dergi Sayıları 246. Sayı Kitapçı Rafı Ekim

Kitapçı Rafı Ekim

24
0

Astroarkeoloji
Günay Taş, Nobel Bilimsel Yayınlar, 2024, 174 s.
Astroarkeoloji, insanlık tarihinin ve gezegenin evriminin öyküsünden ortaya çıkar. Güneş, Samanyolu içinde hareket ederken tüm güneş sistemini de beraberinde sürükler; elbette ~ 2.5 milyon yıldır ona eşlik eden insanla beraber gezegenin de. Yer’in dolayısıyla insanın varlığını sürdürebilmesi başlıca, güneş sistemini oluşturan astronomik cisimlerin birbirleriyle olan fiziksel etkileşimlerine bağlıdır. Gökyüzünü izleyen insan ilk zamanlardan itibaren bu bağlılığı bir düzen içine oturtmaya ve kurallarını belirlemeye çalışmıştır. Yer – Gök ilişkisini ifade etmeye yönelik bu çaba, insanın evren algısını ve gezegen üzerindeki yaşama şeklini biçimlendirmiştir ve astroarkeolojinin en temel veri kaynağıdır. Astroarkeoloji, yer – gök ilişkisinin neden olduğu etkileşimin insandan (antropolojik, kültürel, arkeoastronomik, vs.) ve gezegenden (jeolojik, ekolojik, paleontolojik, vs.) yansımalarını içeren izler sayesinde astronomik veriye ulaşan ve bunu, günümüzün bilimini üretmek için kullanan çok alanlı bir bilimdir. Bu nedenle, astroarkeoloji insanı ve gezegeni odağına alan her bilimden yararlanır ve aynı şekilde onlara katkı sağlamayı amaçlar. Bu kitapta astroarkeolojinin ana hatları çizilerek, sosyal ve fen alanlarını bünyesinde birleştiren bu bilimin sahip olduğu geniş açılım, hevesli ve öğrenmeye istekli okuyucuya aktarılmaya çalışılmıştır.

Bilim ve Din – Kılavuz
Adam R. Shapiro, Çev. Gamze Doğan, İş Bankası Kültür Yayınları, 2024, 176 s.
Bilim-din çatışması hep gündemde. Evrimden aşı karşıtlığına, müfredat tartışmalarından bilim inkârcılığına dek birçok güncel konu ve sorun dinin emirleri ile bilimin yöntem ve ilkeleri arasında kurulan zıtlığa sıkıştırılabiliyor. Bu kitaptaysa Thomas Dixon ve Adam R. Shapiro can alıcı bir soru sorarak konuyu ele alıyor: Bilim-din gerilimini belirleyen asıl mesele ne? Bu ezeli ve çetrefil ikiliğe dair peşin hükümleri felsefi açıdan sorgulayan yazarlar, tıpkı Galileo’nun meşhur davasında olduğu gibi, bilim-din ihtilafının birtakım iktidar ve hâkimiyet mücadelelerini nasıl örtbas edebildiğini –sırasında Avrupa merkezli perspektifin dışına çıkıp sömürgecilik tarihiyle de hesaplaşmaya çalışarak– gözler önüne sermeyi hedefliyorlar.

Nasıl Daha İyi ve Güzel Bir Yaşam Kurarız? Beyinbilimin Yanıtı
Türker Kılıç, Doğan Kitap, 2024, 168 s.
Pandemi herkese yeni bir dünyanın eşiğinde olduğunu gösterdi, deneyimlediğimiz ama henüz anlamlandıramadığımız bir dünya… Oysa yeni bilim, bize bu dünyanın koşar adımlarla geldiğini haber veriyordu. Yaşamın yapıtaşının atom değil, enformasyon olduğunu, evrendeki her şeyin içinde bulunduğu bağlantısallık ağıyla var olduğunu son yıllarda ardı ardına Nobel alan nörobilim ve matematik alanındaki çalışmalar göstermişti. İnsan yalnız değildi, biricik değildi, üstün değildi; insan evrende yaşam için var olan canlılardan bir tanesiydi sadece. Bu anlayış tümüyle yeni bir çağın, hukukun, eğitim sisteminin, değerler sisteminin habercisiydi. Prof. Dr. Türker Kılıç, Nasıl Daha İyi ve Güzel Bir Yaşam Kurarız? sorusunu nörobilimle yanıtlıyor ve okura yalnız kendisini değil, çevresini de dönüştüreceği yeni bir perspektif öneriyor. Dünyaya her sabah aynı heyecan, aynı merakla bakılmasını sağlayacak, gündelik hayatı sürprizsiz yavanlığından kurtaracak bir perspektif. Yaşama ve yaratmaya borçlu olduğunu düşünen yediden yetmişe herkesin başucu kitabı olma iddiası taşıyor.

Ekoloji ve İklim Krizi İletişiminde Adaletin İnşası
Kolektif, Yeni İnsan Yayınevi, 2024, 335 s.
Neoliberalizmin bir hegemonya krizinde olduğu özellikle de 2008-2009 ekonomik krizinin arkasından çokça yaygınlaşan bir düşünce olsa da henüz yeni bir hegemonyanın kurulamadığı bir Interregnum döneminde yaşadığımız da dile getiriliyor. Chantal Mouffe’un da aralarında bulunduğu bazı düşünürler ise kutuplaştırıcı sağ popülizme karşı toplumsal muhalefeti birleştirici sol popülist dilin ve bu dilin kurulmasında ekoloji ve iklim aktivistlerinin oynayabileceği rolün öneminden bahsediyor. Türkiye’de ekoloji üzerine bilgi üretenlerin de içinde bulunduğu başka gruplar ise mevcut sosyalist örgütlerin ekolojikleştirilmesiyle böylesi bir hegemonyanın kurulabileceğini ileri sürüyorlar. İşte bu kitap, sosyalist örgütleri de ekoloji ve iklim aktivistlerini de içeren toplumsal hareketlerin ve medya çalışanlarının hegemonik bir söylem kurmasında etkili olabilecek adalet ve hak çerçevelerinin nasıl inşa edilebileceğini farklı alanlardan akademisyen, aktivist ve gazetecilerle birlikte tahayyül etmeyi ve önündeki engelleri tartışarak, bu engellerle mücadeleye katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğal Afetler
Kolektif, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2024, 304 s.
Girit Üniversitesi Akdeniz Araștırmaları Enstitüsü’nün Türkoloji Programı tarafından 10-12 Haziran 1997’de Rethymno’da düzenlenen konferansa sunulan tebliğlerden olușan bu kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nda yașanan doğal afetleri geniş bir zaman diliminde ele alıyor. İlk bölümde yer alan 14 makale depremler konusuna eğiliyor, daha kısa olan ikinci bölümdeki üç makale ise selleri ve kuraklıkları ele alıyor. Osmanlı belgeleri, Venedik konsolosluk yazışmaları, Memluk ve Bulgar kayıtları, St. Jean Şövalyelerinin ve Amerikan misyonerlerinin  raporları, Yunanca sismologion’lar gibi son derece geniş bir kaynak  çeșitliliğine dayanarak Anadolu, Balkanlar, İyonya, Ege Adaları, Girit  ve Karadeniz bölgelerinde Osmanlı çağının çeșitli dönemlerinde meydana gelen doğal afetler inceleniyor. Bu doğa olayları karşısında farklı toplumsal grupların ve tek tek insanların nasıl tepkiler verdiği inceleniyor. Depremlerin, sellerin ve kimi zaman bunları izleyen yangın ya da salgın hastalık gibi ikinci bir felaketin, tarihsel gelişimi nasıl etkilediği, ekonomik ve demograf ik yapılarda ne tür değişikliklere yol açtığı konusunda açılımlar sunuluyor. Doğal afetlerde hasara uğrayan Osmanlı kalelerinin onarımı için çıkarılan fermanlardan, Amerikan misyon merkezlerinin deprem yardımlarına ya da bir depremde yıkılan Bizans surlarının Osmanlıların Rumeli’ye geçişini nasıl kolaylaştırmış olabileceğine kadar çok çeșitli durumlar, olaylar, tartışmalar ve canlı sahnelerle geniş bir okuyucu kitlesinin ilgisini çekecek bir çalışma.

A’dan Z’ye Anatomi – Anatominin Tarihi, Temelleri, Sistemleri ve Tanı Teknikleri
Patricia Barnes – Svarney, Çev. Berna Asuman Merter, Say Yayınlar, 2024, 408 s.
İnsan vücudu herkeste bir tane var. Ancak onun tüm parçalarını ve nasıl çalıştığını gerçekten biliyor muyuz? Anatomi bilgisi, yalnızca sağlık profesyonelleri için değil, herkes için vazgeçilmez bir yerdedir. Organ sistemlerinin büyüleyici labirentini takip ederken, vücudun hareket etme, nefes alma, yemek yeme ve hastalıklarla savaşma gibi en temel ve rutin şeyler için bile ne kadar çok şey yaptığını anatomi bilgisi sayesinde anlaşılır. A’dan Z’ye Anatomi’nin detaylı yapısı, vücudunuzun tüm bu karmaşık işleyişine ışık tutmayı amaçlıyor. İskelet, kas, sinir, duyu, endokrin, solunum, idrar ve üreme sistemleri üzerine kapsamlı bölümler sunarken, insan vücudu hakkında 1.200’den fazla soruya yanıt veriyor: Hipokrat ve Galen kimlerdi? Bilinen en eski aşı neydi? İnsan vücudundaki çeşitli hücrelerin ortalama ömrü nedir? Damarlardaki kan neden mavi görünür? Başka bir kemiğe dokunmayan tek kemik hangisidir? “Gluten intoleransı” nedir? Bir bireyin ne kadar uykuya ihtiyacı vardır? 120’ye yakın illüstrasyon, ayrıntılı tıbbi çizelgeler ve fotoğraflarla birlikte A’dan Z’ye Anatomi, konuya, bilimin tarihsel gelişimine, araştırmaların arkasındaki kişiliklere, en son tartışmalara ve bilimsel ilerlemelere ilgi çekici bir bakış sunarken; vücudunu anlamak, anatominin derin ve detaylı dünyasına girmek isteyenler için kesinlikle doğru bir tercih olma iddiası taşıyor.

Elementler – Kimyanın Temelleri
James M. Russell, Çev. Başak Çatıkkaş, Maya Kitap, 2024, 168 s.
Periyodik tablo, son iki yüzyılın en fazla dönüşüme neden olan bilimsel keşiflerinden biridir. Bunun üzerine çalışmak için hiçbir bilimsel alet veya deney gerekmemiştir; yalnızca bir kalem, bir kâğıt parçası ve yetenekli Rus kimyager Dimitri Mendeleyev yeterli olmuştur. 1860’ların başında Mendeleyev tarafından oluşturulan periyodik tablo, modern kimyadaki en olağanüstü ilerlemelerden biridir. Bu keşif sayesinde bilim insanları kimyasal elementlerin gerçekte ne olduğu konusunda daha derin bir anlayışa sahip oldu ve aynı zamanda şaşırtıcı bir şekilde, o zamanlar keşfedilmemiş olan elementlerin özelliklerini de doğru bir şekilde tahmin etmeye başladılar. James Russell, bu kitabında şu anda bilinen tüm elementlerin ortaya çıkış hikâyelerini aktarıyor. Büyük patlamadaki ilk üç elementin (hidrojen, lityum ve helyum) oluşumu, dünyadaki yaşamı sürdüren oksijen, karbon, flor gibi elementlerin tuhaf ve harika kullanımları; arsenik, kripton, aynştaynyum. Russell, evrenin bu en temel yapı taşlarını ve bunları tanımlayan, izole eden ve hatta yaratan insanları ilgi çekici ayrıntılarıyla okurlarına sunuyor.

Anadolu Rönesansı: Eleştiriler Işığında Türkiye Cumhuriyeti Uluslaşma Süreci ve Köy Enstitüleri
Alper Akçam, Literatür Yayıncılık, 2024, 240 s.
ABD’nin Orta Doğu ve Yakın Asya politikalarının işgal ve bombalamalarla en ateşli doruğuna ulaştığı zaman diliminde Cumhuriyet kurucusu kültür ve eğitim politikalarına yönelik eleştiriler de arka arkaya patlak vermişti. Batılı düşünürler Erik Jan Zürcher’den, Etienne Copeaux’den el ve esin almış kimi aydın ve edebiyatçılarımız, üniversiteli araştırmacılarımız, Cumhuriyet’in bir “reddiye” ve “tepeden inmecilik” olduğu görüşünde birleşiyordu. Nobel ödüllü ünlü yazarımızın Kar adlı romanında hedef aldığı Cumhuriyet kurucusu “Kemalizm”, emperyalizmin bölge coğrafyası için düşündükleri önünde bir engel oluşturuyor olabilir miydi?
II. Dünya Savaşı sonrasında, “köylere kadar uzanmış kızıl komünist tehlike” diye gösterilerek kapatılan Köy Enstitüleri, 21. Yüzyıl başında ABD ve İngiltere kaynaklı doktora tezlerinde “faşist müessese” makamına nasıl oturtuldu? Rumeli’nin Kepirtepesi’nden Kars’ın Cılavuzu’na, 21 ocakta eli öpülesi öğretmenler yetiştiren ve Anadolu’ya çok derin izler bırakan Köy Enstitüleri’nin arkasındaki temel gerçeklik neydi?
Bugün, önümüze yeni bir “Osmanlılık” seçeneği sürülüyor. Egemen Batı’nın toplumumuza giydirmeye çalıştığı yönetim biçimi, Oğuz oymaklarından Gün Han içindeki dört boydan biri olan Kayı Boyu’nun kendisini kardeşi gibi gördüğü diğer bireylerden ayrı tutmamış, gazilikten ötesinde gözü olmamış önderi Ertuğrul’un, ırk, dil, din gibi farklara hiç bakmaksızın, yalnızca insanı seçen tutumu değil, İslam inancını zorba iktidarına ideoloji yapmaya kalkışan Sultan Abdülhamid’in anlayışıdır. Anadolu Rönesansı, Cumhuriyet kuruluşundan günümüze hayatımıza katılan tüm toplumsal sesleri, renkleri görünür kılmaya çalışan yoğun bir denemedir. Tarihcil gelişimi, siyaseti, edebiyatı birlikte kucaklamaya çalıştı. Tüm Şark toplumlarına 1789 Burjuva Devrimi’nin insanlığa armağanı “Eşitlik, kardeşlik, hürriyet” parolası ve sorgulayan aklı yerine Orta Çağ yaşamını hak gören emperyal güçlere işaret eden bir uyarı sesi olmak istedi. İçindekiler; “Erken Cumhuriyet Dönemi” Kültür ve Eğitim Politikalarına Yönelik Eleştiriler, Eleştiriler Işığında Türkiye Cumhuriyeti Uluslaşma Sürecinin Kısa Tarihçesi, “Erken Cumhuriyet Dönemi” Kültür ve Eğitim Politikaları

Küresel Modernite: Küresel Kapitalizm Çağında Modernite
Arif Dirlik, Akademim Yayıncılık, 2024, 192 s.
Küreselleşme, kapitalizm ve modern Asya çalışmalarının önde gelen otoritelerinden Arif Dirlik, yakın geçmişe dair kavramsal, teorik ve aktüel birçok tartışmayı olağanüstü bir yetkinlikle harmanlayarak okurlarına doksanların başından bu yana giderek şiddetlenen küresel kapitalizmin ve Batı modernitesinin nihai evresi olarak “küresel modernite”nin eleştirel bir panoramasını sunuyor. Küresel ekonomik, kültürel ve siyasal ağlar yaratmaları bakımından sömürge imparatorluklarının mirasından yirminci yüzyıldaki Amerikan hegemonyasına, on dokuzuncu yüzyılın klasik liberalizmden günümüzün neoliberal ittifaklarına, kapitalist Batı Bloku’na karşı Çin, Üçüncü Dünya ve Küresel Güney alternatiflerinin çabalarından güç ilişkilerinde ulusal hükümetlerin yerini çok-uluslu şirketlerin almaya başlamasına dek pek çok konuda kışkırtıcı bir değerlendirme yapan Dirlik, çağdaş insanlık durumunu gözler önüne sermeyi amaçlıyor.

Osmanlı Hakimiyeti Altında Lübnan Şiirleri (1516 – 1788)
Stefan Winter, Koç Üniversitesi Yayınları, 2024, 280 s.
Lübnan topraklarında yaşayan Şii toplumunun Osmanlı egemenliği altındaki geçmişini konu alan bu çalışma, Ortadoğu tarihinin şimdiye dek göz ardı edilen bir evresine yeni bir bakış açısı getiriyor. Stefan Winter bu kitapta, 16. ve 18. yüzyıllar arasındaki döneme ait, çoğunlukla yayımlanmamış Osmanlı belgelerine dayanarak, bu bölgedeki Şiilerin Sünni imparatorluğun yönetim sistemine nasıl entegre olduğunu gözler önüne seriyor. “Lübnan”ın özerk bir yapı olarak ancak 18. yüzyılda ortaya çıktığını ve bu sürecin, yerel Şii önderlerin giderek güç kazanan bir Dürzi-Mârûnî emirliği tarafından önce etkisizleştirilmesi, sonra da şiddet kullanılarak saf dışı bırakılması yoluyla gerçekleştiğini gösteriyor. Osmanlı Hâkimiyeti Altında Lübnan Şiileri, vakayinamelere dayanan diğer çalışmaların karanlıkta bıraktığı bir döneme belgelerle ışık tutarken, bugün Lübnan’ın en büyük ve en etkin mezhep gruplarından biri haline gelen Şii cemaatinin bölge tarihi içindeki yerini de sorguluyor. Stefan Winter, Montreal’deki Quebec Üniversitesi (UQÀM) ve Koç Üniversitesi’nde tarih profesörüdür. Çalışmaları arasında, A History of the ‘Alawis: From Medieval Aleppo to the Turkish Republic [Ortaçağ Halep’inden Türkiye Cumhuriyeti’ne Arap Alevileri Tarihi] (Princeton University Press, 2016) ve Mafalda Ade ile birlikte derlediği Aleppo and Its Hinterland in the Ottoman Period [Osmanlı Dönemi’nde Halep ve Çevresi] (Brill, 2019) bulunmaktadır.

Kültürel Diplomasi
Mine Demirtaş- Özgenur Reyhan Güler, Doruk Yayınları, 2024, 144 s.
Yazarlar Mine Demirtaş ve Özgenur Reyhan Güler kitaplarını şu sözlerle acıkıyorlar: Bilgi çağı” olarak adlandırdığımız 21. yüzyılda devletler uluslararası diplomasinin tek aktörü olmadıkları gibi, askeri güce de bilgi gücü ile karşı konulması gerekmektedir. İşte bu noktada meşruiyet ve güvenilirlik yaratan kamu diplomasisi uygulamaları, uluslararası kamuoyuna karşı bir cevap olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir kamu diplomasisi aracı olan kültürel diplomasi ise uluslararası çevreyi kültürel kaynaklarla yönetip düşünceleri etkileme, tutumları oluşturma ve dolayısıyla kültürel dönüşüm sağlama gibi işlevleriyle yumuşak gücün en önemli unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka tanımla kültürel diplomasi, bir devletin diplomatik hedeflerini destekleyen ve devletin kültürüyle ilişkilendirilen faaliyetlerin yürütüldüğü diplomatik çabaların tümüdür. Türkiye’de kültürel diplomasinin çok çeşitli faaliyet ve aktörler içeren karma bir yapıya sahip olduğu görülmektedir.
Bu bağlamda hazırlanan kitapta, kamu diplomasisi ve kültürel diplomasi alanında genel bilgiler verilmiş ve Türkiye’de bu alanda yapılan faaliyetler ve kuruluşların yaptıkları uygulamalardan örnekler aktarılmıştır.

Bugünün Normali – Uyum Olarak Bireycilik
Mark G. E. Kelly, Kolektif Kitap, 2024, 216 s.
Yirminci yüzyılın ortalarında Batı toplumlarında normlar, toplumsal düzenin işleyişinde merkezi bir rol oynamaya başladı. Normallik bireylerin davranışlarını denetleyen bir iktidar mekanizmasına dönüşerek, geleneksel davranış kalıplarına uyum olarak tanımlandı. Ancak bu normatif düzen zamanla, eski sınırlara başkaldıran ve bireyci kendini gerçekleştirmeyi temel alan yeni bir normatif düzene bıraktı yerini. İronik bir biçimde bireycilik ve konformizm karşıtlığı, yeni bir zorunluluk haline geldi. Bugünün Normali kitabında bu yeni normatif düzenin politika, sağlık ve cinsellik gibi alanlarda nasıl tezahür ettiğini derinlemesine inceliyor. Kendini var etmeye dair normların bu yeni, katı mükemmeliyetçiliği yaygın bir öfke, kaygı ve tatminsizliğin habercisi olarak karşımıza çıkıyor. Kitap okuruna günümüzün normalini sorgulamaya ve anlamaya yarayan entelektüel araçları sunarken modern çağda ortaya çıkan “normal” kavramının nasıl şekillendiğini ve bu kavramın tarihsel dönüşümünü inceliyor.

Thomas Münzer – Devrimin Teoloğu
Ernst Bloch, Çev. Tarık Kayakan, 2024, Ayrıntı Yayınları, 224 s.
Yirminci yüzyıla yön veren filozoflardan Ernst Bloch, yola koyuluşun, hareketin, direncin ve öngörü bilincinin düşünürüydü. Onun umut, dimdik yürüme ve somut ütopya ana-motifleri çalkantılı 1960’ların tartışmalarına da nüfûz etti. Bloch’la birlikte, felsefi düşüncenin keşfedilenin haritasını çıkarmaktan daha fazlasını ifade ettiğini öğrenebiliriz. Yaşanan ânın karanlığı ve henüz-olmamanın ontolojisi, “bir tür” aklın kural-koyucu düzenlemesine izin vermeyen ve çağdaş toplumdaki derin değişimler karşısında yeni bir ışıkta ortaya çıkan düşünce kategorilerini ifade eder. Bloch’u (tekrar) okumanın zamanı geldi. Felsefenin temel soruları ile toplumun ve kültürün sorunları üzerine ortaya koyduğu düşünceler sizi bunu yapmaya davet ediyor. Thomas Münzer, alışılagelmiş bir biyografi değil kesinlikle. Bloch’un izini sürdüğü büyük Alman köylü savaşında Münzer’in somut teolojik talebi, coşkulu, radikal demokratik ve geleceğe ait, henüz sırası gelmemiş bir tarihselliği içerir. Yenilgiye rağmen umudun yaşadığı, resmî kiliselerle karşılaştırıldığında önümüzü meşale gibi aydınlatan bir karizmada belirginleşen somut bir ütopya.

Rousseau Sözlüğü
N. J. H. Dent, Çev. Ahmet Ayhan Çitil , Aliye Kovanlıkaya , Hasan Bülent Gözkan , Tarık Necati Ilgıcıoğlu, VakıfBank Kültür Yayınları, 2024, 288 s.
Filozofların terminolojilerini bilmek, sistemlerini ve tartıştıkları sorunlara yaklaşımlarını doğru anlamak için anahtar görevi görür. Rousseau Sözlüğü, 18. yüzyıl felsefesini ve aydınlanma düşüncesini derinden etkilemiş olan Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau için bu görevi layıkıyla yerine getiriyor. Tanınmış Rousseau yorumcularından Nicholas Dent’in kaleme aldığı eser siyaset, iktisat ve eğitim gibi birçok alanda eserler vermiş filozofun temel kavramlarını analiz ediyor. Dent hazırladığı sözlükle sadece Rousseau düşüncesinin doğru anlaşılmasına katkıda bulunmuyor, aynı zamanda her bir maddeyi başka maddelere bağlayarak filozofun zihnindeki kavram ağını da ortaya çıkarıyor. Sıra dışı hayatının özetlendiği bir girişle açılan çalışmada Rousseau’nun eserleri ve Rousseau hakkındaki çalışmaları içeren kapsamlı bir bibliyografya da bulunuyor. VakıfBank Kültür Yayınları sözlük serisinin bir parçası olarak yayına hazırlanan Rousseau Sözlüğü, akademisyenler, öğrenciler ve felsefeyle ilgilenen herkes için temel bir kaynak olma iddiası taşıyor.