Ender Helvacıoğlu
Halk desteğini ve bir gençlik aşısıyla bunu yeniden kazanma potansiyelini yitirmiş otoriter iktidarların son kozu “güvenlik ihtiyacı” algısı yaratmaktır: Zorlu bir dönemden geçilmektedir, iç ve dış kaynaklı tehditler söz konusudur, iktidar ve devlet eleştirisinin zamanı değildir, milli birlik ve beraberlik zamanıdır. Bu tezi savunurlar ve somut gerekçelerini yaratmaktan veya mevcut çelişmeleri kaşımaktan da çekinmezler. Çünkü başka çareleri kalmamıştır.
Son yerel seçimlerde azınlığa düştüğü açıkça belli olan Erdoğan ve Cumhur İttifakı, iktidarını nasıl koruyabilir ve sürekliliğini güvence altına alabilir? Kendi iktidarını nasıl “vazgeçilmez bir ihtiyaç”, “bir mecburiyet” haline getirebilir? Bütün davaları budur.
Olağan süreç kendi aleyhlerine geliştiği için bir “olağanüstülük” yaratılarak bu süreç kesintiye uğratılmalıdır.
Devlet Bahçeli’nin meclis açılışında DEM’lilerin ellerini sıkmasıyla başlayan ve birkaç gün önce Öcalan’ı mecliste konuşma yapmaya davet etmesiyle doruğa varan çıkışları, toplumu şaşırtan, kafasını karıştıran bir “olağanüstülük” yaratımıdır. Bu çıkışlar, daha önce (Erdoğan, İmralı, hatta DEM’in bazı kesimleriyle) konuşulmuş ve çizilmiş bir yol haritasının adımları olsa gerektir. Bahçeli’nin kendi kafasından uydurduğu politikalar olamaz.
Bu yol haritasının içeriğini daha net biçimde dışa vuran kısmı Bahçeli’nin muhatap olarak İmralı’yı ve DEM’i önermesidir. Bu öneri, DEM’in iktidar saflarına çekilmesi yanı sıra CHP’nin de dışlanması anlamına geliyor. Demirtaş ve Kandil ise Apo figürünün ağırlığı kullanılarak mecbur bırakılmaya çalışılıyor.
Kısacası Bahçeli eliyle önerilen yol haritası ancak iktidar tarafından yürütülebilecek (yani iktidarın devamını gerektirecek) “olağanüstü” bir politikadır. Hedef bir şekilde mevcut iktidarın devamıdır, Kürt sorununa çözüm falan değil. Kürt sorununa bir çözüm gerekiyorsa ancak biz çözeriz politikası…
Ama sadece laf yetmez. Somut gerekçeler gerekir. Terörün bitirileceği iddia ediliyorsa, somut olarak terörün olması gerekir. Ne tesadüftür ki, daha Bahçeli’nin konuşmasının içeriği sindirilemeden Ankara’nın göbeğinde, savunma sanayisinin gözbebeği işletmesinde terör eylemi gerçekleşmiştir.
Olağanüstü politikanın gerekçesini oluşturan olağanüstü bir terör eylemi! Güvenlik ihtiyacı çevresinde toplanmak için daha ne bekliyorsun ey halkım! Milli birlik ve beraberlik içinde iktidarın bayrağı altında birleşmek gerekmez mi?
Elbette bunlar bıçak sırtı politikalar. İktidar açısından da son derece riskli. Çünkü at oynatılan sahnede sadece mevcut iktidar yok. Birincisi ABD var. Kandil ve PKK (ve PYD) talimatı pratikte nereden alıyor? Öcalan’dan mı yoksa ABD’den mi? Erdoğan iktidarı bu yaman çelişkiyi çözmek zorunda. Yani iktidarının devamı için yürürlüğe soktuğu yol haritasını ABD’nin bölgeye ilişkin yol haritasına uydurmak zorunda; yoksa tepetakla oluverir. İşte Türkiye açısından asıl tehlike de budur: İktidarın ABD’ye mecbur kalması. TUSAŞ eylemi bu açıdan da okunabilir. Belki de iktidara bu mecburiyetini hatırlatma mesajıdır; tam da Putin ile masaya oturmuşken…
Türkiye’nin mevcut iktidarı (ve Türkiye devleti) delik deşiktir bugün. Tıpkı PKK gibi. İçinde çeşitli klikler ve çeşitli istihbarat örgütleri cirit atıyor. Nasıl PKK bir eylem yaptığında hangi PKK’nın yaptığını anlayamıyorsak, Türk devleti de bir politika önerdiği zaman hangi devletin önerdiğini anlayamıyoruz. Halk dışı mecburiyetler her türlü musibete açık olmayı getiriyor.
Hangi açıdan bakarsak bakalım, Erdoğan iktidarının güvenliği ile Türkiye’nin güvenliği karşı karşıyadır bugün. Bu iktidar devam ettiği sürece hiçbir biçimde güvende değiliz.