Ender Helvacıoğlu
Toz duman biraz dağıldıktan sonra Suriye’deki saflar belirginleşti. ABD, İsrail ve Saray-Erdoğan iktidarı bir tarafta, Suriye hükümeti, İran ve Rusya diğer tarafta. Suriye’yi yeniden kana bulayıp bölmeye çalışan saldırgan taraf, hedefine HTŞ, SMO (ÖSO), YPG gibi aparatları aracılığıyla ulaşmaya çalışıyor.
Safların unsurlarını sayarken, “Türkiye” değil de “Saray-Erdoğan iktidarı” dememin bir nedeni var. Çünkü “Saray-Erdoğan iktidarı” bir Türkiye iktidarı değildir. Netanyahu iktidarının bile bir İsrail iktidarı olduğu, İsrail toplumunun bir bölümünün çıkarlarını temsil ettiği söylenebilir. Ama gelinen noktada Erdoğan iktidarı ve çevresinde yarattığı yağmacı-mafyatik-vatansız burjuvazi için bunu söyleyemeyiz. Fethettiği toprakları ganimet, toplumu köle, coğrafyanın doğal kaynaklarını yağmalanacak zenginlikler olarak gören bir işgal kuvveti gibiler. Türkiye’nin -bırakalım modernite birikimiyle- tarihi ve kültürüyle de bir bağları yok. Dolayısıyla Erdoğan iktidarını “Türkiye’nin aleyhine işlere kalkışıyorlar” diye eleştirmenin fazla bir anlamı yok. Çünkü onların “Türkiye’nin çıkarları” diye bir dertleri bulunmuyor; sadece kendi çıkarları ve iktidarlarının devamlılığı sorunları var.
Erdoğan iktidarı ikinci kez Suriye’ye balıklama dalıyor. BOP Eşbaşkanı olarak yaptığı ilk dalışın sonuçları biliniyor: Ülkenin demografisini değiştirecek çapta bir sığınmacı akını. Derdi Türkiye toplumu olanlar için çok ciddi bir sorun bu; ama Erdoğan için yeni bir yandaş kitlesi ve yeni köleler.
Bugünkü ikinci dalışın ne gibi sonuçları olabilir?
Diyelim ki, HTŞ-SMO katiller sürüsünün harekâtı başarıya ulaştı ve Esat hükümeti devrildi. Suriye’nin bir bütün olarak kaos coğrafyasına ve kan gölüne dönüşeceği kesin. Bu vahşetten kaçmaya çalışacak milyonlar nereye sığınacaklar? Herhalde Lübnan’a veya Irak’a değil.
Diyelim ki Suriye hükümeti, İran ve Rusya’nın yardımıyla saldırıyı püskürttü. Dünyanın dört bir yanından toplanmış bu paralı askerler, bu vahşiler sürüsü nereye kaçacaklar? Kimden talepte bulunacaklar? Herhalde ABD veya İsrail’den değil. Bu güruhu kabul etmek zorunda kalacaktır Türkiye (Erdoğan iktidarı devam ediyorsa hâlâ).
Bir olasılık daha var: Suriye’nin üçe ya da dörde bölünmesi. Bu durumda da -her an darmadağın olabilecek- kocaman bir kaos coğrafyası ile karşı karşıya kalacaktır Türkiye. Tamamen ABD ve İsrail’in güdümünde şeriatçı bir terör “devletçiğiyle” komşu olmak da cabası.
Bu üç olasılığın sonuçları da Türkiye açısından yeni felaketler anlamına gelir. Ama Erdoğan iktidarı için bir sorun yok; birincisi yeni oy depoları, ikincisi ise yeni militan sürüsü demek. Üçüncüsü ise Erdoğan yandaşlarının rüyası. Şimdiden başladılar “82. il Halep” hülyalarına. Erdoğan iktidarının çıkarları ile Türkiye toplumunun çıkarlarının ne kadar ters düştüğünün örnekleridir bunlar.
Karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım. Ama iyimser olmak için pek fazla veri yok elimizde. Bu iktidarı başımızdan defedememenin bedellerini ödüyoruz toplumca. Hem iç yıkım hem de dış tehditler olarak. Umarım yakın zamanda durumu tersine çevirebiliriz.