Çin’deki fosil bulgular, modern insanlar ve en yakın akrabalarımızın evrimi hakkında var olan düşünceleri sarsıyor. Bu fosil bulguları açıklamaya dönük tezlerden birine göre, Asya’da H. erectus’un soyundan gelen insansılar, Afrika’dan ve Avrasya’nın diğer kısımlarından gelen gruplarla melezleştiler ve onların soyundan gelenler modern Doğu Asyalıların atalarının oluşumuna yol açtı…
Sunuş
Okuyacağınız yazı, Nature’ın 535. sayısında (14 Temmuz 2016) “The Forgotten Continent” başlığıyla yayımlanmıştır (ss.218-220). Anabaşlık, arabaşlıklar ve spot tarafımızdan konulmuştur. Çeviriyi gözden geçiren Ferhat Kaya arkadaşımıza teşekkür ederiz. Yazar: Jane Qiu
Pekin’in dış mahallelerinde, Ejderha Kemik Tepesi (Dragon Bone Hill) olarak adlandırılan küçük bir kireçtaşı dağı yükselir. Kuzey tarafı boyunca bir patika, okul çağındaki çocuklardan beyaz saçlı emeklilere kadar her yıl 150.000 ziyaretçinin uğradığı, çitle çevrili bazı mağaraların yolu haline gelmiştir. Burası, 1929 yılında araştırmacıların yaklaşık yarım milyon yıl öncesine ait olduğunu tespit ettikleri ve neredeyse eksiksiz bir kafatasını keşfettikleri yerdir. Bu kafatası, Pekin insanı olarak adlandırılmıştır ve neredeyse açığa çıkarılmış en eski insan kalıntıları arasındadır. Bu kafatası, birçok araştırmacının insanlığın evrimleşmesinin ilk defa Asya’da olduğuna ikna olmasına yardımcı olmuştur.
O günden bu yana, Pekin insanının asıl önemi gözden düşmüştür. Modern tarihlendirme yöntemleri, bu fosilin daha erken bir tarih olan 780 binyıl öncesine ait olduğunu ortaya koymuştur. Buna karşın bu kafatası örneği, kendisinden çok daha yaşlı eski insan akrabalarının kalıntılarının Afrika’da keşfedilmesi ile gölgede kalmıştır. Bu bulgular, modern insan ve onların atalarının gezegene yayıldıkları yerin Afrika olduğunu ve buranın insanlığın beşiği olduğu düşüncesini pekiştirmiştir. Bu durum, insanlığın kökeni açısından Asya’yı bir çeşit evrimsel çıkmaza sokmuştur.
Ancak Pekin insanının hikâyesi, onun modern insanlarla olan akrabalığını anlamak için kuşaklar boyunca çabalayan Çinli araştırmacıların aklına sık sık düşmüştür. Pekin’de Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü’nde (IVPP) paleontolog olan Wu Xinzhi, “Bu sonu olmayan bir hikâyedir” ifadesini kullanıyor. Bu araştırmacıların merak ettikleri bir konu var: Pekin insanı ve Homo erectus türünden bireylerin ataları öldüler mi, yoksa daha modern bir türe evrimleşip bugün Çin’in gen havuzuna mı katıldılar?
Geçmiş birkaç on yılda insan atalarının kökenine gitme hevesleri, Çin’de ilk insan bulgularını ortaya çıkarma çabasını artırmıştır. Çin, eski fosil bulguları yeniden analiz etmektedir ve kazılara bir yılda 10 milyonlarca dolar harcamaktadır. Çin Hükümeti, antik DNA’ları elde etmek ve dizilemek için Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü’nde 1,1 milyon dolarlık laboratuvar kurmuştur.
Bu alana yapılan yatırımlar aynı zamanda dünya üzerindeki paleoantropologların Asyalı insan atası fosillerine ve bu türlerin diğer erken insansılarla (homininler, şempanzelerden ziyade insansılara daha yakın olan insan ataları) olan evrimsel ilişkilerini anlamaya yoğunlaştığı bir sürece denk gelir. Çin ve Asya’nın diğer bölgelerinde ortaya çıkarılan bulgular, şaşırtıcı bir çeşitlilikte Homo türünün bir kez kıtayı dolaştığını netlikle ortaya çıkarmıştır. Bu bulgular, insanlığın evrimsel tarihi hakkında geleneksel düşüncelerin sorgulanmasına yol açmıştır.
Wu, “Birçok Batılı biliminsanı Asyalı fosil ve objeleri Afrika ve Avrupa’da olanların prizmasından görmektedir” açıklamasını yapıyor. Diğer kıtaların tarihsel anlamda fosil bulgularının eskiliğinden dolayı ve temel paleoantropoloji araştırma enstitülerine daha yakın oldukları için insan evrimi çalışmalarında cazip hale geldiklerini söylüyor Wu. “Ancak, Asya’da bulunan birçok fosilin, insan evriminin geleneksel hikâyesi ile uygun olmadığı gün geçtikçe daha açık hale gelmektedir” diye ekliyor.
Londra Doğa Tarihi Müzesi’nde paleoantropolog olan Chris Stringer bu duruma katılarak, “Asya, unutulmuş bir kıta olmuştur. İnsan evriminde onun rolü yeterince takdir edilmemiştir” değerlendirmesini yapıyor.
Modelin evrimi
Tipik haliyle Homo sapiens’in hikâyesi Afrika’da başlamıştır. Kesin ayrıntılar, bir anlatımdan diğerine farklılık gösterse de, anahtar karakter ve olaylar genel olarak aynı kalır. Başlık her zaman “Afrika’nın dışı”dır.
İnsan evrimindeki bu standart bakış açısına göre H. erectus ilk olarak, 2 milyon yıl öncesinden daha erken bir zamanda Afrika’da evrimleşmiştir (“İnsan evriminin iki rotası” başlıklı tabloya bakınız). Sonra, 600 binyıl öncesindeki bir zamanda, H. erectus yeni bir türün oluşumuna yol açar: Bu türün adı Homo heidelbergensis olup, bu türün en eski bireyine ait fosiller Etiyopya’da bulunmuştur. Yaklaşık 400 binyıl önce, H. heidelbergensis’in bazı üyeleri, Afrika’yı iki ayrı dala ayrılarak terk eder. Bu dalların biri, Ortadoğu ve Avrupa’ya doğru yol almaya başlamıştır ve Avrupa’ya gidenler daha sonra Neandertallere evrimleşmiştir. Diğer dal ise, doğuya, Denisovanlara evrimleştikleri yere gitmiştir. Denisovanlar, ilk olarak 2010’da Sibirya’da bir araştırma grubu tarafından keşfedilmiştir. Nihayetinde, Afrika’daki H. heidelbergensis kendi türümüz olan H. sapiens’e 200 binyıl önce evrimleşir. Ardından, bu ilk insanlar, 60 binyıl öncesinde Avrasya’ya doğru yayılarak genişler, gittikleri yerlerde yerel insansılarla küçük miktarlarda melezleşerek yer değiştirirler.
Neandertal, Denisovan ve modern insanların muhtemel ortak atası olan H. heidelbergensis’in bir özelliği, bireylerinin ilkel ve modern özellikleri bir arada barındırmasıdır. Daha çok arkaik soy çizgisine benzerlik gösteren H. heidelbergensis’in, iri bir kaş çıkıntısına sahip olmasına karşın çenedeki “çin” dediğimiz çene ucu çıkıntısı yoktur. Ancak, daha küçük dişleri ve daha büyük bir kafatası olan H.sapiens’e benzer özellikleri de vardır. Çoğu araştırmacı, H. heidelbergensis’in H. erectus ve H. sapiens arasında bir geçiş formu olduğunu düşünmektedir.
Maalesef, insan soyunun ortaya çıkışını içeren zaman periyodundaki fosil kanıtları, seyrek olup sıklıkla belirsizdir. Iowa Üniversitesi’nden bir paleoantropolog olan Russell Ciochon, “İnsan evriminin en az anlaşılmış bölümü olmasına karşın bu zaman dilimi, insanın nihai kökenine dair anlayışımızın merkezidir” ifadesini kullanmıştır.
Hikâye, geçmiş 40 yıl boyunca analiz edilen Çinli fosillerin eklenmesiyle karışmıştır. Bu fosiller, Afrikalı H. erectus’tan modern insanlara doğru doğrusal bir ilerleme gerçekleştiği kanısına gölge düşürmüştür. Wu, “Bu fosiller göstermiştir ki, doğu Asya yaklaşık 900 ila 125 binyıl öncesindeki zaman aralığında, özellik açısından H. erectus ve H. sapiens arasında bir yere konulmuş insansılarla doluydu” diyor.
Ciochon ise, “Bu fosiller büyük bir gizemdir. Onlar, açık bir şekilde H. erectus’tan daha ileri türlerdi. Ancak, bizim bildiğimiz herhangi bir kategori içerisine uymadıklarından ötürü, hiç kimse ne olduklarını bilmemektedir” açıklamasını yapıyor (“Eski insan yerleşimleri” tablosuna bakınız.)
Fosillerin geçiş özellikleri, H. heidelbergensis ile onları aynı grupta toplayan Stringer gibi araştırmacıları yönlendirmiştir. Bu formların en eskileri, Hubei eyaletinde Yunxian’da ortaya çıkarılan iki kafatasıdır. Bu kafatasları, 900 binyıl öncesine tarihlendirildiği için(1,2) Stringer de H. heidelbergensis’in Asya’da ortaya çıkmış olabileceğini ve ardından diğer kıtalara yayıldığını ileri sürmektedir.
Ancak, çoğu Çinli paleontoloğu da içeren birçok araştırmacı, Çin’de bulunan fosillerin bazı görünür benzerliklerine karşın, Avrupalı ve Afrikalı H. heidelbergensis fosillerinden farklılıklar taşıdığını iddia etmektedir. Neredeyse eksiksiz bir kafatası, Shaanxi eyaletinde Dali’de topraktan kazılarak çıkarılmıştır ve 250 binyıl öncesine tarihlendirilmiştir. Bu kafatası, çoğu H. heidelbergensis örneklerinden daha kısa bir surat ve daha küçük bir çenekemiğine sahiptir.(3) Bu veriler türlerin daha gelişmiş olduğunu işaret etmektedir.
Bu tipte geçiş formları, araştırmacıların onları H. sapiens olarak sınıflamalarına yol açan modern karakterlerle ortaya çıkana kadar, Çin’de yüz binlerce yıl boyunca hayatta kalmak için direnmişlerdir. Bu formların en güncellerinden biri, Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü paleoantropologlarından Liu Wu ve meslektaşları tarafından 2007’de topraktan çıkarılan, yaklaşık 100 binyıl öncesine tarihlendirilmiş, iki diş ve bir altçene ile temsil edilmektedir.(4) Guangxi eyaleti Zhirendong’da keşfedilen çene, klasik bir modern insan görünümüne sahiptir. Ancak daha sağlam bir yapı ve daha az çıkıntılı bir çene olmak gibi bazı arkaik özelliklerini sürdürmüştür.
Çoğu Çinli paleontolog ve Batılı hararetli destekçileri, Pekin insanının modern Asya toplumunun bir atası olduğunu düşünmektedir ve geçiş fosillerini buna bir kanıt olarak göstermektedir. Wu, sürekli melezlenme ya da çokbölgecilik olarak bilinen modele göre, Asya’da H. erectus’un soyundan gelen insansıların, Afrika’dan ve Avrasya’nın diğer kısımlarından gelen gruplarla melezleştiklerini ve onların soyunun modern Doğu Asyalıların atalarının oluşumuna yol açtığını ifade ediyor.
Bu görüşe destek, Çin’deki el yapımı objelerden gelmektedir. Avrupa ve Afrika’da, taş aletler zamanla önemli ölçüde değişmiştir, ancak Çin’deki insansılar, yaklaşık 1,7 milyon yıl ila 10 binyıl öncesindeki zaman aralığında, basit aletlerin aynı tipini kullanmışlardır. IVPP’den bir arkeolog olan Gao Zing’e göre, bu yerel insansılar popülasyon dışındaki küçük etkilerle sürekli olarak evrimleşmiştir.
Tezler – karşı tezler
Bazı Batılı araştırmacılar, ortaya atılan Çin-merkezli yeni bakış açısının Çinli paleontologlar tarafından siyasal ulusalcılığın sürdürülmesinin bir işareti olduğunu ileri sürüyor. Bir araştırmacı, H. sapiens’in Afrika’da evrimleştiği düşüncesini kabul etmeyen Çinlilerin, her şeyin Çin’den gelmesini istediklerini söylüyor.
Çinli araştırmacılar bu iddiaları reddetmektedir. Wu, “Bunun ulusalcılıkla bir ilgisi yok. Bu, geçiş fosilleri ve arkeolojik el yapımı nesne kanıtlarının bütünüyle ilgilidir. Bütün kanıtlar, H. erectus’un Çin’de devam eden evrimine dikkat çekmektedir” açıklamasında bulunuyor.
Ancak, sürekli melezlenme modeli, modern insanların kökeni olarak Afrika’ya işaret eden genetik verinin baskınlığıyla karşılanmıştır. Çin nüfusu üzerindeki çalışmalar, onların genetik yapılarının %97,4’ünün Afrika’daki modern insan atalarından, kalanının ise Neandertal ve Denisovanlar gibi yok olan formlardan geldiğini göstermektedir.(5) Shanghai’nin Fudan Üniversitesi’nden bir popülasyon genetikçisi olan Li Hui, “Çinli H. erectus’ların önemli düzeyde katkıları olmuş olsaydı, bu genetik veride de ortaya çıkarlardı” ifadesini kullanıyor. Wu ise, Çin’de arkaik insansıların genetik katkısının henüz bu insansılardan DNA elde edilemediği için gözden kaçtığını savunuyor.
Birçok araştırmacı, sürekli melezlenme modeline başvurmaksızın, var olan Asyalı fosilleri açıklamak için çeşitli yollar olduğunu ifade ediyor. Örneğin Zhirendong insansıları, 80 ila 120 binyıl önceki dönemler aralığında erken insanların bir göçünü temsil edebilir. Oxford Üniversitesi’nde bir arkeolog olan Michael Petraglia, daha önce düşünüldüğü gibi Ortadoğu Levant içinde kalanlar yerine bu insanların Doğu Asya’ya yayılmış olabileceğini dile getirmiştir.
Diğer kanıtlar bu hipotezi desteklemektedir: Çin’in Hunan eyaleti Daoxian’ın bir mağarasındaki kazılar sonucunda, 47 diş fosili elde edilmiştir ve bu dişler günümüz insanların ağzından gelmiş olabilecek kadar modern görünmektedir. Liu ve meslektaşlarının geçen yıl raporladıklarına göre, fosiller en azından 80 binyıl ve belki de 120 binyıl yaşındadır.(6) Petraglia, “Bu erken göçebelerin, Zhirendong insanlarının ilkel özelliklerinin Asya ya da yol boyunca arkaik popülasyonlarla melezleşmiş olabileceğiyle açıklanabileceğini” ifade ediyor.
Bir diğer olasılık, Dali kafatasını içeren Çinli fosillerin bazılarının, 40 binyıl yaşından daha fazla olan Sibirya fosilleri üzerinden tanımlanmış bir tür olan gizemli Denisovanları betimlemesidir. Paleontologlar, Denisovanların neye benzediklerini bilmemektedir, ancak onların diş ve kemiklerinden elde edilen DNA çalışmaları, bu antik popülasyonların modern insanların özellikle Papua Yeni Gine ve Polinezyalıların genomlarına katkı sunduklarını işaret etmektedir. Bu durum Denisovanların Asya’da dolaşmış olduklarını akla getiriyor.
Londra Kolej Üniversitesi’de bir paleoantropolog olan María Martinón-Torres, Çinli insansıların bazılarının Denisovan oldukları önerisinin olasılık dahilinde olduğunu ifade ediyor. Martinón-Torres, Hebei eyaletinde Xujiayao’da ortaya çıkarılmış, 100 ila 125 binyıl öncesine tarihlendirilen kısmi çene ve dokuz diş fosilinin analizinde Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü araştırmacıları ile birlikte çalışmıştır. Bu çalışma geçen yıl yayımlanmıştır.(7) Martinón-Torres, bu fosillerdeki azı dişlerinin, Denisovanların sahip olduğu azı dişlerine benzer şekilde çok sağlam kök ve karmaşık kanalları barındırdıklarını ve iri olduklarını ifade ediyor.
Üçüncü bir görüş, çok daha radikaldir. Bu görüş, Martinón-Torres ve meslektaşları, dünya üzerindeki 5000 diş fosilinden daha fazlasını karşılaştırmalarıyla ortaya çıkmıştır. Ekip, Avrasya örneklerinin Afrikalılardan ziyade birbirlerine daha çok benzerlik gösterdiğini bulmuştur.(8) Bu çalışma ve kafatası fosillerinin daha güncel yorumlarından yola çıkılarak, Avrasya insansılarının ayrı bir şekilde uzun bir zaman dilimi boyunca Afrikalı olanlardan evrimleştiği ileri sürülmüştür. Araştırmacılar, Afrika’yı 1,8 milyon yıl önce terk eden ilk insansıların modern insanların muhtemel kökeni olduğunu söylüyor. Bu ilk insansıların soyundan gelenler, çoğunlukla iklimin uygun olduğu Ortadoğu’da yerleşmişlerdir ve bu olay daha sonra başka yerlere yayılan geçiş insansıları dalgalarını üretmiştir. Bir Avrasya grubu Endonezya’ya gitmiştir, bir diğeri ise Neandertal ve Denisovanlara yol açmıştır. Üçüncü bir grup, Afrika’ya geri dönüp daha sonrasında dünyaya dağılan H. sapiens’e evrimleşmiştir. Bu modelde, modern insanlar Afrika’da evrimleşmiştir, ancak onların en yakın ataları Ortadoğu’dan kökenlenmiştir.
Herkes bu düşünceye ikna olmuş değil. Almanya, Max Planck Enstitüsü’nde çalışan bir paleontolog olan Svante Pääbo, “Fosil yorumlamaları herkesin bildiği üzere sorunludur” diye belirtiyor. Ancak, insan soyunun başlangıcına tarihlendirilen Avrasya fosillerindeki DNA, hikâyenin ya da onun kombinasyonunun doğru olduğu açıklamasını destekliyor. Çin, şu günlerde bu yönde itici bir güç oluşturmaktadır. Pääbo ile doktorasını yapmış bir paleontolog olan Qiaomei Fu, geçen yıl Çin Bilimler Akademisi Omurgalı Paleontoloji ve Paleoantropoloji Enstitüsü’nde antik DNA ekstraksiyon ve dizileme yapan bir laboratuvar kurmak için eve geri dönüş yaptı. Onun öncelikli amaçlarından bir tanesi, Çinli fosillerin bazılarının gizemli Denisovan grubuna ait olup olmadıklarını görmektir. Xujiayao’daki belirgin azı dişleri erken bir hedef olacaktır. Qiaomei Fu, “Burada bir baş şüpheliye sahip olduğumuzu düşünmekteyim” diyor.
Bulanık resim
Çin’deki fosil kayıtların farklı yorumlamalarına karşın, herkes Asya’da evrimsel hikâyenin insanların daha önceki değerlendirmelerinden çok daha ilginç olduğuna katılmaktadır. Ancak, işin ayrıntıları Asya’da çok az araştırmacı kazı yaptığı için bulanık kalmıştır. Araştırmacılar fosiller elde ettiğindeyse sonuçlar şaşırtıcı olmuştur. 2003’te, Endonezya’da Flores Adası’nda gerçekleştirilen bir kazıda, araştırmacıların Homo floresiensis olarak adlandırdıkları görece minik boyutlarda bir insansı ortaya çıkarıldı.(9) Buna Hobit adını verdiler. Bu fosilin özellikleri olağanüstü çeşitliliğe sahipti. Hâlâ bu yaratığın H. erectus’un bir cüce formu mu olduğu, yoksa Afrika’dan Güney Asya’ya hareket edip 60 binyıl öncesine kadar yaşamış olan ilkel bir soy çizgisine mi sahip olduğu hakkında tartışma sürmektedir. Geçen ay, Flores’te ortaya çıkarılan daha büyük bir sürpriz ise, araştırmacıların yaklaşık 700 binyıl yaşındaki kayalarda Hobit benzeri insansının kalıntılarını bulmalarıydı.(10)
Asya’nın bütün parçalarından elde edilecek daha fazla sayıda fosil, net bir şekilde boşlukların doldurulmasına yardımcı olacaktır. Birçok paleontolog ayrıca, var olan malzemelere erişim için çağrıda bulunmaktadır. Çinli paleontologlar ve çalışma arkadaşları, Yunxian ve Dali kafatasları gibi en belirgin örneklerin bazılarını içeren çoğu Çin fosilinin küçük bir bölümüne erişebilmektedir. Stringer, “Kopyalama ya da CT taramalarıyla genel çalışmalar için onları ulaşılabilir yapmak olağanüstü olabilir” diyor. Üstelik araştırmacılar, fosil bölgelerinin birçok yöntemle daha kesin olarak tarihlendirilebileceğini de ifade ediyor.
Ancak herkes, yerkürenin en büyük kıtası olan Asya’nın, insanın hikâyesinin aydınlatılması noktasında önermelerden çok daha fazla olasılığı barındırdığı konusunda görüş birliği içindedir. Petraglia, “Cazibe merkezi doğu tarafına doğru değişmektedir” ifadesini kullanıyor.
Kaynaklar
1) Li, T. & Etler, D. A. Nature 357, 404-407 (1992).
2) Vialet, A. et al. Comptes Rendus Palevol. 9, 331-339 (2010).
3) Wu, X. & Athreya, S. Am. J. Phys. Anthropol. 150, 141-157 (2013).
4) Liu, W. et al. Proc. Natl Acad. Sci. USA 107, 19201-19206 (2010).
5) Hu, Y. et al. Preprint at http://arxiv.org/abs/1404.7766 (2014).
6) Liu, W. et al. Nature 526, 696-699 (2015).
7) Xing, S., Martinón-Torres, M., Bermúdez de Castro, J. M., Wu, X. & Liu. W. Am. J. Phys. Anthropol. 156, 224-240 (2015).
8) Martinón-Torres, M. et al. Proc. Natl Acad. Sci. USA 104, 13279-13282 (2007).
9) Brown, P. et al. Nature 431, 1055-1061 (2004).
10) van den Bergh, G. D. et al. Nature 534, 245-248 (2016).